8 Şubat 2013 Cuma

Asitane Restaurant


İnsan bazen efsaneleri izlemeli, hurafelere kanmalı, söylencelere kapılmalı ve batıl inanç kabul edilen bazı düşüncelere kendini rahatlıkla bırakabilmeli. Akılcı, kontrollü ve riskten kaçarak yaşamayı adet edinmeyi pek seven şehir insanının bunu arada sırada yapması, kendini rahatlatması gerekiyor sevgili dostlar. Nereden nereye kaç saatte gideceğinizi, günün hangi saatinde ne yemek yiyeceğinizi, hangi toplantıyı yapacağınızı, kimlerle konuşup ne tür "networking" aktivitelerine girişeceğinizi bir kenara bırakın zaman zaman. Size yıllardır söylenen, "İstanbul'un bir ucunda bir lokanta var, daha önce gittiğiniz hiçbir yere benzemiyor, yemekler eski Osmanlı geleneklerine göre yapılıyor, hatta menüsünde bu yemeklerin tariflerinin ilk kayda geçme tarihleri bile var." cümlelerine kulak verin. Bunu adam gibi dinledikten sonra, "E peki nerede bu lokanta?" diye sorduğunuz soruya gelen "Edirnekapı !" cevabından ürkmeyin, çekinmeyin, kaybolacağınızı düşünerek tereddüt etmeyin sakın. Evet, büyük bir kentte yaşıyoruz; evet, burada yaşayıp daha denizi bile görmemiş ademoğulları var; evet, kentin bir noktasından öbürüne gitmek bazen saatler alıyor. Ama bunlar size engel olmasın. Zira Asitane Lokantası'nın yerini bulmak hiç de zor değil.

1. Çevreyolu'ndan geliyorsanız, Haliç Köprüsü'nü geçtikten sonra Edirnekapı oklarını takip etmeniz yeterli. Mihtimah Camii'ni gördükten sonra sola sapmanız, "Kariye Müzesi" oklarını takip etmeniz sonucunda kendinizi zaten Asitane'nin hemen yanında bulacaksınız. Bu semtleri bir şekilde, babamın işyeri buralarda olduğundan, çocukluk senelerimden hayal meyal hatırlıyorum. Sonraları pek de yolum düşmediği için, ya da sadece transit geçtiğimden, ayrıntılarıyla gelişimini izleme fırsatını pek bulamadım diyebilirim. Her neyse, mozaikleri dillere destan Kariye Müzesi ve Asitane Restaurant zaten yanyana. Asitane, Kariye Otel'in bir parçası olarak göze çarpıyor. Önünde park yeri var, zaten vale hizmeti de veriyorlar.

Mekan çok büyük. Bireysel ve grup rezervasyonlarına uygun bir yapıları var. Ben gittiğimde büyük masalar yoktu, ama anladığım kadarıyla turist gruplarına hizmet verecek şekilde yemek çıkarabiliyorlar. Hem açık, hem de kapalı yerleri mevcut ve ikisi de yeterli büyüklükte. Ben mevsim dolaysıyla içeride oturdum, fakat bahar-yaz gibi kesin bir daha gelip dışarının keyfini çıkaracağım konusunda kendime söz verdim.

Lokantanın içinde kendinizi çok huzurlu hissediyorsunuz, bunu belirtmem lazım. Arka planda çok hafif bir müzik duyuluyor. Masalar, örtüler, kadehler, garsonlar, duvarlardaki eski İstanbul gravürleri, kocaman aynalar, upuzun perdeler, hepsi, her şey, saygıdeğer ve farklı bir yere geldiğinizi, daha kapıdan girdiğiniz anda size müjdeliyor. Burası hem öğlen, hem akşam yemekleri için uygun bir işletme. Haftaiçi öğlenleri iş çevresinin, diğer vakitlerde de turistlerin uğrak yeri olduğu söylenebilir. Bazı geceler rezervasyon gerekebileceğini düşünmekle beraber, ben gündüz ve rezervasyon yaptırmadan gittim ve rahatlıkla yer buldum. Bunu vurgulamam gerekiyor. Servisin kaliteli ve böyle farklı yemekler yapan bir yere uygun olduğunu söylemeliyim. Demek istediğim, çoğu hakkında son derece cahil olduğumuz Osmanlı yemekleri ve mutfağı konusunda, garsonlar son derece bilgili ve yönlendirici davranabiliyorlar. Tam olması gerektiği gibi.



Asitane'nin kış menüsünde, Badem Çorbası (1539), Kestaneli Terine Çorbası (1469), Kök Ispanak Çorbası (1469) gibi çorbalar mevcut. Ziyarete gittiğimde, masaya birçok yemek geleceği için çorba söyleme fırsatını bulamadım. Yine de, ikinci gidişimde kestaneli terine çorbasından mutlaka sipariş edeceğim. 

Menüde "Asitane Lokmaları" adı altında geçen yemekler arasında Hums Lokması (1469), Lor Mahlutu (1898),  Fava, Gerdaniyye, Lahana Sarması, Midyeli (1844), Karidye Pilakisi (XV. Y.Y) gibi lezzetler göze çarpıyor. Bunlardan gerdaniyye, lahana sarması ve Karidye pilakisinin tadına bakma fırsatını buldum. Kısaca anlatmam gerekirse, Lahana sarması, üzerine biraz limon ilave ettiğinizde , güzel, çoşkulu bir yemeğe dönüşüyor. İdeal bir başlangıç. Karidye pilakisi, soğuk servis edilen karidesli pilaki. Bana kalırsa, Asitane'de tattıklarım içinde en zayıf yemek buydu. Açık konuşmak gerekirse tadını pek alamadım. Gerdaniyye ise, gerçekten bir başyapıt. Aşağıda fotoğrafını da gördüğünüz bu nadide güzelliği mideye indirirken, tahmin edersiniz ki, gözlerimi birkaç saniye için kapadım. Damağa sıvanan, beni her köşe başında enfes  kaz ciğerleri yediğim Paris günlerine götüren bu muhteşem yemeğin muhtevasına gelince: İçinde kuzu gerdanı ve koyun beyni olduğundan eminim, yanında ise erikli bir sos servis ediyorlar. Tadı padişahlara layık. Bunu yedikten sonra insan gerçekten bir süre hayatın anlamını düşünüyor.



Diğer yemeklere gelince, salatalar arasında Tahinli Karnabahar Salatası (1898), Marul Salatası, Dilber Asideli (1864) , Kırmızı Pancar Turşusu (XV Y.Y) göze çarpıyor. Sıcak iştah açıcılarda İstiridye Mantarlı  İsli Çerkez Peyniri Izgarası, Ciğer Köftesi (1695), Gömlek Kebabı (1764), Balık Köftesi yer alıyor.

Bendeniz, hamur işleri menüsüne bakarak Ispanaklı Piruhi (1844), Dane-i Bulgur-ı Hassa (1469),
Kuskus (1910), Dane-i Yeşil (1539) ve Hassa Böreği seçenekleri arasından enfes bir hassa böreği aldım kendime. Tanımadığınız, bilmediğiniz yerlerde seçimleriniz genelde şansa dayalıdır. Benim ise şansım yaver gitti sanırım. Masaya gelen mükemmel lezzete yumulup tuhaf sesler çıkararak yemek dışında elimden bir şey gelmedi. Hassa böreğinin fotoğrafını yazının girişinde görebilirsiniz. İçindeki malzeme hafif acılı, yeşil zeytin, ceviz içi, soğan, maydanoz, kırmızı biber salçası, yeşil biber ve tulum peynirinden oluşuyor. Şekli gül böreği formunda. Ağızda patlıyor adeta. İnsana yaşamanın güzel bir şey olduğunu yeniden anımsatıyor.

Ana yemekler,  Dana Külbastısı (1844), Mahmudiyye (1539),Pekmezli Ayva Dolması (1539) Zırba Yahnisi (1539), Mutancana (1539),  Kırma Tavuk Kebabı (1764), 26. Kaz Kebabı (1539), Kıyma Püryani Yufkada (1764), Kuzu Incik “Marmarinalı” (1764),  Borani-i Hassa (XV. yy)(Vejeteryan),  Börk Aşı (Vejeteryan), Uskumru Dolması (1844), Levrek Biryan (XV. Y.Y) olarak listelenebilir. Bunların arasından, şaşırtıcı ama, yine doğru seçim yaparak kaz kebabı sipariş ettim. Aşağıda fotoğrafını görebileceğiniz kaz kebabı, üzümlü, çam fıstıklı, badem ve tarçınlı enfes bir iç pilavla harmanlanmış, güzel güzel pişilmiş kaz etinin, elde açılmış yufka içinde börek gibi sunulmuş hali. İnsanın yerken içi gidiyor. Tadı o kadar güzel ki, Osmanlı padişahlarının neden öldüğünü çok iyi anlıyor insan. 


Tatlı menüsünde ise Levzine (1539), Helatiye, Zerde (XV. Y.Y ,)Helva-i Me’muniye (1650) göze çarpıyor. Bendeniz bunlardan en hafifi olduğunu düşündüğüm helatiyeyi seçtim ve kendime geldim diyebilirim. Helatiye, gül suyu içinde servis edilen, kübik kesilmiş muhallebi parçacıkları, mevsim meyveleri ve badem içi ihtiva eden muhteşem bir tatlı. Benim gibi gül suyu sevmeyen bir adamı bile mutlu etti açık konuşmak gerekirse.


Mekanda rakı, şarap, bira gibi her türlü içecek, turisterin uğrak yeri olduğu için mevcut. Farklı lezzetler arayan, yemekte Türk-Osmanlı kültürüne meraklı, yeni şeyler denemekten korkmayan kişilerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir lokanta Asitane. Benim kişisel önerim, buraya gittiğinizde, hemen kapı komşusu olan Kariye Müzesi'ni de ziyaret edin ve o muhteşem mozaikleri inceleyerek keyifli bir gün geçirin.

Kariye Camii Sokak No: 6 
34240 Edirnekapı, İstanbul - Türkiye
Tel: (212) 635 7997 
Fax: (212) 521 6631
eposta: info@asitanerestaurant.com 
www.asitanerestaurant.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder