Marcel Proust'un rahatsızlık verici dehası için, yaşamdaki en önemli, birinci öncelikli, olmazsa olmaz mesele "anımsamaktır". A la recherche du temps perdu adlı anıtsal eserininin her sayfasında görürsünüz bunun muazzam etkilerini. Bendenizin bugünlerde Demans ile Alzheimer hastalarınınkini andıran semptomlarla sızlayan beyni ise, daha burnunun ucunda cereyan eden iki günlük olayı bile geri getirebilmekten acizdir buna karşılık. Anımasayamamaktan muzdarip bir adamım ben uzun zamandır. İnsanların yazdıkları çocukluk anılarına gıpta ile bakan, verdikleri ayrıntıların zenginliğine hayret eden bir şaşkınım nice zamandır. İşte Proust'un da dediği gibi, her şeyi başlatan, tüm anımsama ve yeni baştan yaratma sürecini tetikleyen ve inanılmaz bir estetik süzgeçten geçirdiği hatıratını kağıtlara dökmesini sağlayan o "çaya banılan madenin tadını anımsama" gibi mekanizma, ne yazık ki benim sistemimde mevcut değil. Böyle yaratılmamışım ben. Ne yapsam, ne etsem, geçmiş canlanmıyor belleğimin örümcek bağlamış dehlizlerinde. Amma ve lakin, nadiren de olsa, çok az da rastlansa, günün birinde geçmişe dair ufak bir hatıra kırıntısı düşerse aklıma, inanın bana, hiç vakit kaybetmeden onu kayıt altına alıyor, ne yapıp ederek yazıyorum. Beyin denen anlaşılmaz makinanın dişlilerinden sızıp ortaya çıkan bu kırıntılar, benim de geçmişe dair bazı yaşantılarım olduğunu kanıtlayıp, tarif edilmesi güç bir mutluluğa yol açıyorlar.
Pando maceram esnasında gözümün önünde bunlar canlandı işte. Beşiktaş çarşısının göbeğinde, kartal heykeline çok yakın bir mevzide bu ufacık dükkan. Yer bulmak zor sabahları. Dışarıda ve içeride tek tük masası var. Doğal olarak sıra bekliyor önünde insanlar. Buraya gidince, akan insan selini de izlemek için, mümkünse dışarıda bir tahta masaya konuşlanın hemen. Çok düşünmeyin, bal-kaymak söyleyin. Kökenini bilmem yediklerimin. Öyle bir adam olmaya öykünmediğimi zaten anlamışsınızdır bugüne dek. Kaymak nerden geldi, bal nasıl yapılıyor, gibi bilgilerle ütülemeyeceğim kafanızı. Sadece şunu bilmeniz yeterli bana kalırsa. Bu satırların yazarının uzun zamandır yediği en muhteşem bal ve en harika kaymak aynı tabakta buluşunca ne olur diye merak ediyorsanız, Pando'ya gitmelisiniz acilen. Gerçekten padişahlara layık bir lezzet bu.
Yaşaması ve yaşatılması gereken bir yer Pando. Ucuz mu? Bence değil. Ama helal ettim mi ödediğim parayı? Kesinlikle ettim.
Herkese afiyet olsun!
Pando Kaymak
Sinan Paşa Mah., Mumcu Bakkal Sk No:5,
Abbasağa/İstanbul - Avrupa
Telefon:(0212) 258 2616