Balıkçılarım

Güzelyer - Rumeli Kavağı
Güzelyer, adından da gayet net anlaşılacağı üzere, ziyaretçilerine az bulunur cinsten bir manzara sunmasıyla meşhur bir mekandır. Sayıları pek de azımsanamayacak müdavimlerine soracak olursanız, cumartesi - pazar sabahları kahvaltı mekanı, gece vakti ise sıkı bir balıkçı olarak hizmet veren güzide bir lokantadır. Bendeniz ayda yılda bir, çok nadiren giderim buraya.


Kalpazankaya - Burgazada
Kalpazankaya'yı bugüne dek üç kez ziyaret ettim. Her defasında ulaşım şeklim ve gidiş amacım aynıydı: Bir arkadaşımın yelkenlisi ile Kalamış Marina'dan açılarak, ya bir maçtan önce güzel bir yemek yiyerek kafayı bulmak için, ya da Fenerbahçe'nin şampiyonluk kutlamasını yapmak amacıyla.



Misina Balık - Fenebahçe Dalyan
Daha önce de belirtmiş olmalıyım, ben Fenerbahçe çocuğuyum. Kalamış, Fenerbahçe semtlerini, burada dolanmayı, yaşamayı, yemeyi, içmeyi, alışveriş yapmayı severim.
Buranın yeşilini, insanını, geçmişten gelen esintisini, parklarını, 600  senelik ağaçlarını eski dostlar gibi görürüm.
Bir yönümde Fenerbahçe ve Kalamış koyları, diğer tarafımda Orduevi ve Dalyan olması beni mutlu eder.

 Kosinitza Restaurant
Tuhaf bir rüyada gibisin. Oysa adın "Rüya Görmeyen Adam"a çıkmıştı nicedir. Sana başsız sonsuz gibi gelen kar haftası bitti bitiyor artık, hava hala çok soğuk; dondurucu. Normalde kendilerini dışarı atmaya bayılan kent insanları, bir Cuma akşamı olmasına karşın, klasik İstanbullu korkularına yenik düşüp evlerine kapanmışlar. Bir sis bulutu içinde dolaşır gibisin. Kuzguncuk sahilllerinde, arabanın içinde yolu bulmaya çalışıyorsun. Kimseler yok.

Kandilli Suna'nın Yeri

Dostlarla yaptığım sohbetlerde, zaman zaman benzer bir soru cümlesiyle karşılaşıyorum: "Alp, şöyle salaş, yemekleri güzel, manzarası fena olmayan, fiyatları iyi bir yer önersene bize...?"
Bu aslında "her genç kızın rüyası" galiba...Herkes güler yüzlü hizmet, lezzetli yemek, ihtişamlı bir manzara, el yakmayacak fiyatlar istiyor hayatta. Yaşadığımız şehirde bunu sunan lokantaların sayısı malesef çok az. Avrupa'nın en pahalı lokantaları bile İstanbul'daki ortalama bazı restaurantların fiyatlarıyla boy ölçüşemiyor.

 İstanbuldere Alabalık Evi

İnsan bazen uzaklara kaçmak ister. Bu his herkesin içine zaman zaman yerleşmiştir, eminim. Her büyük şehir insanı bunaldığı anlarda uzak bir yerlere gidip kafayı dinlemenin düşünü kurar. Bu bazen deniz kıyısında Robensonvari bir sakinlik, bazen de orman içinde sincapları seyredip oturmak gibi bir hayaldir. Biraz "çekip gideceğim buralardan" edebiyatı koksa da, hepimiz, zaman zaman asla gerçekleştiremeyeceğimiz bu planlardan söz açar, çevremizdeki kişilere, emekli olduğumuzda taşınacağımız o "sahil kasabası"ndan bahsederiz. Çünkü kent hayatı, bitmek bilmeyen koşuşturması, insanı her daim bunaltan rekabetçiliği, yapılması ve edilmesi gereken angaryaları ve insanın sırtına biniveren sorumluluklarıyla bizi depresyona sürükler. Bununla savaşmanın muhtelif yolları vardır. Bazı zevat kendini playstation oynamaya verir, kimisi alkolle sıkıntılarını bastırır, çoğu insan sporla ya da değişik hobilerle yaşadığı kentin saçmalıklarını, trafiğini, bağırış çağırışını, korkunç para kazanma baskını unutmaya çabalar. Bana kalırsa, bütün bunlar içinde en geçerli yollardan birisi, kişinin, yaşadığı şehrin yakınlarında bulunan ve doğası gelişmiş yerlere kaçarak, en azından kısa süreler için kendini yenilemesi ve yeşille başbaşa kalabilmesidir. Bu yöntem, az da olsa bir rahatlama sağlayacak, tabir doğruysa, insanın "kafasını bir süreliğine sıfırlayacak"tır.

Dardenia - Buyaka
Efendim, bendeniz önyargılara bulanmış, sabit fikirlerle yoğrulmuş, beğenme konusunda son kertede inatçı ve dikbaşlı bir kimse olarak tanınırım. Kafamda bazı "siyah" ve "beyaz"lar raks eder çoğu zaman. "Gri"lerle ilgili bir sorunum vardır kendimi bildim bileli. Ezelden beridir meseleleri kategorilerin içine sokuşturmak isterim. Bu şekilde -sanırım- kafam rahat ediyor, bir nebze de olsa huzur buluyorum. Sözgelimi, "alışveriş merkezlerindeki lokantalardan hayır gelmez" beynime nakşolmuş, asla kurtulamadığım nefret yüklü bir slogandır. Ya da "fast food yazılmaya değer bir şey değildir" söylemi, hızlı hızlı hazırlanan bu yemekler çoğu kez mide bulandırıcı bir fabrikasyon düşüncesini kucakladığı için tarafımca kabul gören bir fikirdir.