Dünya Mutfagı


Cookshop Altunizade

Değerli okurlar, daha önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, genellikle belirli bir kategoriye dahil edebildiğim, belirgin bir mutfağın ya da fikrin ürünlerini sunan lokantaları anlatıyorum burada. Son dönemde, bu konuyla ilgili bir değişiklik yapmaya karar verdim. "Kategori dışı" şeklinde tanımladığım bazı lokantaları da anlatacağım. Bu lokantaların ortak özelliği, müşterilerine farklı



White Mill - Cihangir

Cihangir ahalisini tanıyan bilir, burada oturanların zamanla oluşmuş bir mahalle kültürü vardır. Mahalle bakkalı, kasabı, kitapçısı, barı, kahvesi diye kavramlar vardır bu coğrafyada. Kimi dışarıdan gelenler, bu mekanlarda oturup vakit geçiren kimselerin, kendilerini "başkalaştırdıklarını" söyleyip zaman zaman şikayet ederler. Bendeniz buna katılmamakla beraber, zaman zaman Cihangir kahvelerinde oturan bazı yerel halkın, sizi önce bir süzüp, sonra işlerine baktıklarını tespit etmişimdir. Bunda yanlış bir şey yoktur bana kalırsa. White Mill de senelerdir gittiğim, sohbet-muhabbet, yeme içme için son derece sevimli bulduğum bir Cihangir mekanı. İç mekan aslında hayli dar. Esas mesele bahçede cereyan ediyor. Amma ve lakin, şu aralar, yukarından birileri kendileri ile biraz uğraştığı için bahçeyi açıp servis verme konusunda sıkıntıları var. Bunu çözmeye çalıştıklarını belittiler en son gittiğimde. Umarım çözerler. Yemekler ise, bildiğiniz bistro tarzı ortaya karışık bir menüden oluşuyor. hamburger, wrap, noodle, her türlü salata, şnitzel, atıştırmalıklar, zeytinyağlılar mevcut. Yaz günleri buranın bahçesinde bir rose eşliğinde az pişmiş bir biftek yiyerek dostlarla sohbet etmek paha biçilmez bir zevk. Ruhsat sorunlarını çözmeleri dileğiyle...
mutfakların karışımı bir seçki sunmaları.


Çocukluğumun efsanelerini yazmayı seviyorum ben. Divan Pub da, sürekli usuma düşen böyle bir fikir işte. Seksenli seneleri düşündüğümde, Bağdat Caddesi'nde Kristal Büfe fenomeni dışında, bir de Divan Pub geliyor aklıma. O zamanın yeme içme kültüründe, bana kalırsa çok farklı bir yeri vardı bu lokantanın. Düşünün, hangi mutfağın ürünlerini sunduğunu asla bilemediğiniz, "ortaya karışık" yapan Kitchenette, Midpoint, Numnum, gibi yerlerin hiçbir yoktu o devirlerde. Her damağa hitap etme ve bunu ortalamanın üzerinde bir zevkle yapma hedefini koymuş bir tek Divan vardı Bağdat Caddesi'nde. Enfes domates çorbasını içmek, Pub ve Çamlıca salatalarını yemek, Schnitzel'ini mideye indirmek, onlu yaşlarda o kadar hoşuma giderdi ki, bugün bile belleğimin dehlizleri arasında, o senelerde yediğim lezzetlerin anıları capcanlı duruyor. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Divan'a neredeyse iki haftada bir giderdik ailece. Yeri inanılmaz merkeziydi. Caddenin üzerinde, gelen geçeni izlemek için ideal bir konumdaydı. Tüm garsonlar tanıdıktı. Müşteri kitlesi sevimli ve kültürlüydü.Çok zaman geçti bunun üzerinden. Otuz senedir bu lokantaya gitmeyi sürdürdüm diyebilirim. Hala -bulabildiğim kadarıyla- aynı yemekleri yiyorum. Geçen zamanda İstanbul'da yemek kültürü çok ilerledi eski dönemlere göre. Divan'ın muadili gibi ortaya çıkan lokantalar kendilerini çok geliştirdiler ve ne yazık ki, Divan onların biraz gerisinde kaldı. Şimdilerde, tıpkı Kalamış Marina'daki şubesi  gibi daha ziyade"yerini satan" bir işletme haline geldi. Yine de, Divan Pub, asla terk edemeyeceğim bir alışkanlık olmayı sürdürecek gibi görünüyor.



Bazen canın tarifsiz, anlatılmaz, paylaşılmaz derecede sıkılıyor. İçinde önce büyüyüp kaynayan, sonra kabına dar gelip taşmaya yüz tutan devasa iç sıkıntısını dizginlemek için türlü türlü yöntemler deniyorsun sen de. Ülke karışık; iki tür insana rastlıyorsun sokakları arşınlarken: Her şeyin baş aşağı gittiğine inanan karamsar ve endişeliler ve olağanüstü bir refah ve mutluluktan bahseden, cebini yeni yeni doldurmaya başlayan bir kesim. İkisinin ortası yok! İçin sıkılıyor doğal olarak. Güzel bir film seyretmek bir çözüm olabilir, diye düşünerek sinemaların kapısını aşındırıyorsun. Güzel bir sohbet, arkadaşlarla görüşmek, iyi bir futbol maçına gidip Fenerbahçe'yi desteklemek, kafandan geçenleri not defterine kargacık burgacık yazınla karalamak. Ya da dillere destan bir yemek yiyerek iç sıkıntını tarihin derinliklerine güzelce gömmek.yi bir yemek yediğinde mutlaka yazmak istiyorsun. Yazdığın zaman bir sürü detay verip duygu durumuna dair betimlemelere girişiyorsun. En nihayetinde, yazdıklarını sosyal medyada paylaşıyorsun. Olumlu tepkiler alıyorsun bazen. Bunlar "Ne güzel yemişsin"den tut "Ne güzel yazmışssın"a kadar değişiyor. Olumsuz eleştiriler de gırla gidiyor. 

Yeni Lokanta


Modern edebiyatın önemli eserlerinden biri olan American Psycho'nun, hayli başarılı olduğunu düşündüğüm sinema uyarlamasının can alıcı sahnelerinden birinde, Christian Bale "Dorsia" adlı çok popüler lokantayı arar ve "Geç olduğunu biliyorum ama, bu akşam 8-8.30 için rezervasyon yaptırmak istiyorum," diye fısıldar. Tedirgindir, yer yer sesi titremektedir; bunu hissedersiniz. Karşıdaki ses cevap bile vermeye tenezzül etmeden, büyük bir coşkuyla, kahkahalar atarak gülmeye başlar. Kısa bir süre içinde durum öyle bir hal alır ki,  ahizeden yükselen gevrek kahkahaları adeta odada çınlamaktadır. Christian Bale'in yüzündeki ümitsiz ifade dikkat çekicidir. Adeta ölümü yaklaşmış bir adam gibi bakar yerlere doğru. Üzüntülü, ağlamaklı ve bitiktir. 

New York Fries

Mekanist oluşumunu seviyorum. Beni tanıyanlar menfi kişiliğimin bazan çok ön plana çıktığından dem vurarak beni "olumsuz bir adam" olarak değerlendirirler. Bu denli tuhaf ve mide kaldırıcı işlerin olduğu bir coğrafyada, Polyannavari bir bönlükle, "Her sabah yataktan gülümseyerek kalkarım. Bugün beni ne mutluluklar bekliyor diye çevreme bakarım." şeklinde konuşan sevgili hayat gurularından birisi olamadığım için üzgünüm değerli okurlar. Hiçbir zaman da olamayacağım. Dolayısıyla, bir gün "Hayat güzel, çiçekler, böcekler..." diyerek sizlere yaklaştığımı görürseniz, anlayın ki bir yalan söylemeye hazırlanıyorum. Dikkatli olun o zaman bana karşı. Yaşam düsturum, iyi ve başarılı olanları takdir etme, onlara hakkını verme ve kendilerini dozunda bir şiddetle kıskanma yönündedir. Yani her zaman olumsuz bir kimse değilim ve özellikle bu blogun sayfalarında elimden geldiğince beğendiğim meselelerden söz açmaya çabalıyorum. İşte Mekanist oluşumu da böyle beğendiğim bir topluluk. İyi işler yapıyorlar. Sosyal medya çılgınlığının en civcivli günlerinde, binlerce katılımcının yarattığı içerikle, arama motorlarının tozunu attırıyorlar


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder