8 Nisan 2014 Salı

Sırçacı 14

Beklenmedik karşılaşmaları seviyorum. Yaşamın tekdüze bir akış içinde tahmin edilebilir parçalardan oluşması, açık konuşmak gerekirse, berbat bir rehavetin içine sürüklüyor insanı. Bu bağlamda, kuzey Avrupa coğrafyasının aşırı “medeni” ülkelerinin bir miktar sıkıcı olabileceği inancındayım. Çok şükür sokaklarını arşınladığımız bu kent ve vatandaşı olduğumuz bu ülke, ademoğlunu şaşırtmak konusunda hiç de fena değil. Her geçen gün, ne yazık ki, bir tuhaf olaylar silsilesi ve girdabı içinde debelenerek yolumuzu bulmaya çabalıyoruz. Dikkatimizi ayakta tutan bir yer burası. Alışılmadık yaratıcılıkların, şaşırtıcı bir şekilde hep kötü niyetle kullandığı bir toprak parçası. Hep aynı düşünce dolaşıyor kafamda: Eğer bu millet yaratıcılığını futbol sloganları, seçim hileleri ya da dolandırıcılık dışında bir konuda kullanmayı adet edinseydi, bugün mucizevi bir noktada olurduk. Bu potansiyel bizde mevcut zira. Ama gelin görün ki, şark kurnazlığı konususunda doktorasını verip, medeniyet anlamında ileri gitmekten zerre kadar nasibini almamış bir topluluğa dönüştük son senelerde. Bu ahval ve şeraitte, tabii ki bendeniz, güzel bir “şey”ler görünce mutlulukla bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Malesef güzellik, estetik, lezzet, zevkli olma, keyfi amaçlama, her ne yapıyorsan doğru ve iyi yapma gibi kavramlar yerlerini; ortalama olmak, sıradanlaşmak, idare etmek, az çalışıp çok kazanmak gibi düşüncelere bıraktı. Estetik ve keyif  gibi hayatı yaşanır kılan yaklaşımlar bu memleketin içinde çok az rastlanır hale geldi. Binlerce lale diken, bunu çevrecilik zanneden, ama öte yandan onbinlerce ağaç keserek arsa kapatan bir yönetim anlayışının insancıl olmak ve hayatı keyifle yaşamaktan anlamaması çok normal geliyor artık bana.

Bu tehlikeli ve bunalıma kesen ruh halinde, sığınabileceğim korunaklı limanların arayışı içindeyim nice zamadır. Güzel yemekler yiyerek, sosyal ve basılı medyadan mümkün mertebede uzak durarak, uzun zamandır listemde bekleyen iyi ve doyurucu kitapları hatmederek, bana keyif veren müziklerle ruhumu besleyerek kurtuluşu bireysel bir şekilde arıyorum.

İşte az sonra benim gözümden okuyacağınız “Sırçacı 14” de, kısa bir sure once, güzel bir sohbet eşliğinde keyifli bir yemek yediğim, aklımda tümüyle olumlu bir izlenim bırakmış, ziyaret edilmeye değer bir lokanta. Bir zamanlar ailemle sık sık kahve içmeye geldiğim Yeniköy’deki Passion’un yerinde kısa bir sure once açılmış. Beklenmedik bir şekilde karşısına çıkıyor insanın. Yerini bulmak aslında gayet kolay. Yeniköy sahili boyunca ilerleyin, Sarıyer istikametine doğru giderken, Avusturya Konsolosluğu’na gelmeden once sol tarafta kalıyor. Vale servisi var, lakin bilenler bilir, Yeniköy bölgesi park yeri bulma anlamında çok kısır bir yer değil. Araba ile geliyorsanız büyük bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünebilirsiniz. Mekanın ismi ise sokak adı ve kapı numarasından geliyor; bunu ilk başında anlamak biraz zor olsa da.

Bence Sırçacı 14’ü ilk defa ziyaret eden bir insanın söyleyebileceği ilk kelime, büyük olasılıkla “sıcak” olmalı. Çünkü sıcak ve size sarıp sarmayalan bir dokunuşu var bu lokantanın. Kendinizi yabancı bir yere gelmiş gibi hissetmiyorsunuz kesinlikle. Bazı mekanlar vardır, kapıdan girdiğinizde gerek müdavimlerin sorgulayan bakışları ile savaşmak, gerekse dekorasyonda size saldıran bir ağırlıkla cebelleşmek zorunda kalırsınız. Bir alışma süresi gerektirir bu tip yerler. Adaptasyon aşamasnı atlattıktan sonra kendinizi rahat hissedip yemeğinizi yemeğe koyulursunuz. Sırçacı 14 ise hiç bu tarzda bir lokanta değil bana kalırsa; hemen uyum sağlayıp, sanki kırk yıldır müşterisiymişsiniz gibi bir duyguya kapılıyorsunuz içeri girer girmez.

Bu çok hoşuma gitti. Bu sıcak ortamı yaratan unsurlardan bir tanesi de çalan müzikler kuşkusuz. Bir “Mekanist” etkinliği için gittiğim işletmenin sahipleri, kurumsal iletişim ajansı yetkilileri ve işletmecileri ile gerçekleştirdiğimiz sohbette D.J. konusuna çok önem verdiklerini özellikle vurguladılar. Mekanın bir “pre-club” olarak da tasarlandığını, dolayısıyla gece geç saatlerde gidilen club’lar öncesinde uğranıp enfes kokteyllerin tadına bakılabilecek ve güzel müzik dinlenebilecek bir atmosferi olduğunu da öğrendim bu konuşmalar esnasında. Bu son bahsettiğim konu benim meraklarımın biraz dışında kalıyor sevgili okurlar, ama yine de bilginiz olsun istedim.

Keyifli bir geceydi, güzel insanlar tanıdım, iyi yemekler yedim. Üzerinden biraz zaman geçmesine bağlı olarak, en ince detayına kadar anlatamayacak olsam da, aklımda yer etmiş olan yemeklerden bahsetmek istiyorum. Gecenin yıldızı somon sufleydi bana kalırsa. Tadını unutmak mümkün değil. İçinde erimiş gravyer peynirinin olağandışı tadını da. Sufle ve somon kelimelerini aynı tamlama içine yerleştiren zihniyeti de ayrıca alkışlamak isterim. Çok hoşuma gitti.

Ağzımda yakın bir lezzet infilakı yaratan mücverden de bahsetmeden edemeyeceğim. Çok yoğun bir kıvamı ve unutulmaz bir lezzeti vardı. Ayrıca yediğim dil şiş, o güne kadar mideye indirdiklerim içinde en iyisiydi ve adeta ağızda dağılıyordu. Getirdikleri incik, içinde peynir erimiş mantarlar, zeytinyağlı ricotta peyniri (yanlış anımsamıyorsam) bana kendimi çok iyi hissettirdi. Bütün bunların üzerine tobleronlu cheesecake yedikten sonra iyiden iyiye patlama durumuna gelsem de, çok hoş duygularla ayrıldım mekandan. Yemeklerin yanında tatmamız için getirdikleri kokteyller de, araba kullanmadığım bir günde olsaydım gerçekten çok lezzetliydiler.

Sırçacı 14 günün her saatini yaşamak üzere tasarlanmış bir mekan bana kalırsa. Burada kahvaltı edebilirsiniz, öğlen ya da akşam yemekleri yiyebilirsiniz. Sevgilinizle, arkadaşlarınızla ya da çoluk çocuk gidebilirsiniz. Hatta gecenin bir saatinde harika müzikler eşliğinde içmek için gidebilirsiniz. Konumu da, dekorasyonu da, yemekleri de gayet iyi.

 Yolunuz düşerse mutlaka denemeniz dileğiyle.


Yeniköy Mahallesi, Köybaşı Cad. No:60 SarıyerTel:0212 299 50 16