25 Nisan 2014 Cuma

Rotisserie Noir

Zaman zaman sinsice arkamdan, ya da düpedüz yüzüme karşı, hatta bazen salt sosyal medyanın bilindik enstrumanlarını müdanasızca kullanarak olumsuz, sert ve sivri dilli olduğumu söylüyorlar bazı kimseler. Hiç kimseyi beğenmiyormuşum ben. Genelde benim gibiler sadece eleştirirmiş. Aksiyon sıfırmış. Benden, "Dünyada ne harika şeyler oluyor", "Her şey sevmekle başlar", "Her sabah altıda kalkar sporumu yaparım, genç kalırım, gıdama dikkat ederim, acayip aktif bir yaşam sürerim", "Her şeyin başı pozitif düşüncedir, en iyiyi isteyin, çok çalışın, evrene mesajınızı yollayın, gerisi tevekkülle olur." gibi nefis cümleler bekliyorsanız, çok beklersiniz. Bu cümlecikleri günün her saati duyabileceğiniz, göz ve dudak kenarlarında sürekli gülümsemekten kırışıklıklar oluşmuş bir yığın yaşam ve iş gurusu var etrafta. Onlara koşun, kucaklayın bu güzide insanları, birbirinize moraller, vitaminler verin. Benimle işiniz olmaz beklentiniz buysa. Bu harika insanlar dışında bir de muhteşem "Y Kuşağı" var çevremde. "Parallel Processing" yapma konusunda üstüne olmayan, "multitasking"in kralı, her tezeğe yetişebilen, bilgi alma ve sınırsızca paylaşma uzmanı sevgili Y Kuşağı... Dikkat süresi üç yaşındaki kızımdan fazla olmayan, bence aynı anda birçok işi yapmaktan ziyade dikkat eksikliği hastalığından muzdarip bu internet bebeleri için yazdığım metinler fazla uzun kaçıyormuş. Daha çok görsel kullanımı önemliymiş. İnsanların vakti yokmuş. Türkiye gibi, insanların profesyonel iş yaşamında sabah sekizden akşam onbire kadar çalışıp %10 verimlilikle hiçbir işini bitiremediği, günde iki saat kadar sigara arası verip dedikodu ile günlerini harcadıkları bir ülkede, benim beş dakikalık yazılarım uzun geliyorsa sevgili Y Kuşağı... "İpimle kuşağım..." diye kucaklarım hepinizi. Biraz daha okumaya gayret edin, belki adam olursunuz günün birinde...


Alakasız girizgahlarımla meşhurumdur ben sevgili okurlar. Sert ve sivri dilli olduğumu kabul ediyorum, ama olumsuz ve karamsar değilim. Defalarca yazdım, iyi bir yemek beni kendimden geçirir. İnsan beğenmediğim de doğru değil, zira öve öve bitiremediğim birtakım mekanlar birilerinin elinden çıkıyor tahmin edebileceğiniz gibi. Bu anlattığım yerlerde emeği geçen kişilere büyük hayranlık duyuyorum. Yazacağım yazı da hoşuma giden, servis ve yemeklerinden genel olarak memnun kaldığım bir lokanta ile ilgili. Adı "Rotisserie Noir". Benim pek zaman geçirmediğim Bağdat Caddesi'nin üzerinde, hatta bir önceki yazımın konusu olan Le Pain Quotidien'in tam karşısında. Mekan küçük, hem açık hem de kapalı kısımları mevcut. Adından da anlaşılacağı gibi (noir) siyah ağırlıklı, bana pek de çekici gelmeyen bir dekorasyona sahip. Havalar iyi olduğu zaman, açık bölümünde oturup, güzel müzik dinleyip, son derece hoş yemekleri mideye indirerek Bağdat Caddesi ahalisinin gelip geçmesini izlemek için ideal bir konumda. Ziyaretlerine gittiğimde yemeklerin Fransız çevirme tekniği olan “rotisserie” usulü pişirildiğini, Rotisserie Noir’a gelen konukların, tercih ettikleri etleri sipariş ettikten sonra, seçilen etlerin özel aparatlarıyla rotisserie makinesine asılarak pişirildiğini, misafirlerin bu süreci bizzat izleyebildiğini öğrendim. Ayrıca Rotisserie Noir’ın rotisserie makinesinin de çok özel; el yapımı olduğunu, içindeki volkanik taşların ısınmasıyla ısıyı eşit olarak dağıttığını ve böylece etlerin dışı en iyi şekilde pişip mühürlenirken, içleri sulu kalarak pişildiğini de öğrendim. Servis son derece güleryüzlü, samimi ve hızlıydı. Bunu sevdim. Ayrıca menü de yüz sayfalık menülerden değil, gayet sade ve kolay karar vermenizi sağlayacak türdendi. Bu da ayrı bir güzellikti. Bir de çok pahalı olmadığını düşündüğüm fiyatlarla karşılaştım. Kasap Döner'de 200 gramlık porsiyon döneri 26 TL'ye yiyorsanız, Rotisserie Noir'da 39 TL'ye 200 gram antrikot yemek sizi üzmemeli sevgili okurlar. Menüye baktığımda günün çorbası ile başlayan bir akış gördüm. Caprese, soğuk et tabağı ve peynir tabağı ile devam eden soğuk başlangıçlar vardı. Enginar/kereviz ranch sos ile, fırınlanmış keçi peynirli bruschetta, trüf yağlı yumurtalı güveç, ananaslı tavuk roll, ayvalı etli roll, merquez sosisten oluşan sıcak başlangıçlar dikkat çekiyordu. Salatalar dışında, lokum, bonfile, antrikot, dana şiş, kuzu but, kuzu pirzola, 1/2 tavuk, sosis ve trio burgerden oluşan bir et menüsü mevcuttu. Etlerin yanınan fırın patates, tatlı patates, irmikli patates, kremalı ıspanak, fırın sebze, fırın makarna ve patates püresi alabiliyordunuz. Tatlılarda ise noir muz, nutella, ballı cevizli krema, noir ananas, noir ayva, portakal çikolatalı truffle ve cheesecake bulunuyordu.


Yemeğe soğan çorbası ile başladım. Kıvamlı ve hoş bir tadı vardı. Yine de memlekette bu çorbanın en iyi örneğini Paul'de içtim diyebilirim. (Paris'te ise Chez Andre denen o büyüleyici tapınakta.) Sonra keçi peynirli Bruschetta ve Merguez sosisi ile devam ettim. Keçi peyniri son dönemlerde en sevdiğim peynir ve Bruschetta'daki uyumu gayet güzel. Ama esas sosisi konuşmamız lazım dostlar! Merguez sosis Kuzey Afrika icadı, Fas ve Tunus yörelerinin gastronomi kültürüne kazandırdığı, acılı, çok baharatlı bir sosis cinsi. Burada acılı mayonez ile servis ediliyordu. Tadına doyamadım, lezzetini, ağzımda raksedişini unutamadım. Kibarca tanımladığında, sucuğa en yakın sosis cinsi Merguez sosisi denebilir. Tulumbacı lisanı ile ifade etmek gerekirse de "sucuğun yandan yemiş hali"dir (kaynak: ekşi sözlük). Bayıldım tek kelimeyle! Kesinlikle mekanı ziyaret etmeyi düşünen herkese şiddetle tavsiye ediyorum bu sıcak başlangıcı. İkram olarak getirdikleri kereviz de gayet güzeldi. Ana yemek olarak ise antrikot ve neredeyse son senelerde dönerden sonra en popüler Türk yemeği haline gelen "lokum"u denedim. Lokum idare ederdi, ama antrikot gerçekten ağzıma layıktı. Tam istediğim şekilde "ortamsı" pişmiş, yağlı, sulu ve "düve" etindendi. Çok keyif alarak yedim. Tatlılardan ise kızarmış muz geldi masaya. Nutellalı, kremalı ve çok ilginç bir şekilde patlayan şekerlerle süslenmişti. Bana kalırsa şekerlerin patlaması çok hoş bir animasyondu. Tadı ise bu kadar etten sonra insanın vücudunda bir denge kurmasını sağlayacak kadar tatlıydı. Muzun rotisserie makinesinde pişilmiş olduğunu öğrenmek beni ayrıca şaşırttı diyebilirim.

Bana kalırsa gayet iyi bir işletme Rotisserie Noir. O bölge insanını rahatlıkla çekebilecek ve uzun soluklu olma şansına sahip bir lokanta. Biraz daha bilinirliği artar ve adını duyurabilirse gelecek parlak olabilir.  Tüm kalbimle başarılı olmasını diliyorum.

Rotisserie Noir
No: 490 Bağdat Caddesi
Suadiye Kadıköy İstanbul
Tel: 0 216 445 15 05
http://www.rotisserienoir.com.tr