Yazılar

"Neden Yazıyorum? 03.01.2012
Bu tür yazılardan ilk defa yazıyorum.
Dolayısıyla seçeceğim konunun da, neden böyle bir işe kalkıştığımın bir açıklaması olması gerekir diye düşündüm sevgili okurlar.
Hayatta nefret ettiğim insan tiplemeleri var. Evet, bu iş böyle. Bazı insanları seversiniz, bazılarından nefret edersiniz. Ama Türkiye gibi bir dansözler ülkesindeyseniz, renk vermeden önünüze bakmaya çalışırsınız.

 "Bourdain Meselesi Hakkında"12.01.2012
Hayatta ne veya kim olmak istediğimiz çok önemli.
Bence "hayatın anlamı" diyebileceğimiz genel bir tanımlama olması imkansız. Hayatın anlamı tamamen kişisel bir mesele gibi geliyor bana. Bendenizin de dünya üzerinde en çok hayran olduğu, takdir ettiği ve hatta gıpta ettiği insanlar, işte bu "hayatın kişisel anlamı"nı bulmuş ve onu takip eden şahıslar.

Hamburger ile İlişkim Hakkında 23.01.2012
Çok eski anılar canlanıyor bu konu açıldığında. İçimi Proustvari bir duygu kaplıyor, buna engel olamıyorum. Proust'un meşhur çaya banılan madleni gibi, anımsamayı tetikleyen bir şeyler olmalı içimde.Ne zaman muz yesem - ki en sevdiğim meyvelerden birisidir kendisi-, aklıma yaklaşık 30 yıl önce yediğim bir hamburgerin tadı da düşüveriyor.Delirdiğimi mi düşünüyorsunuz? Açıklamamı bekleyin. İnsan fizlojojisi tuhaftır. Ben bunun kanıtıyım adeta. Bellek, bilinçaltı, beden üçgeninde tuhaf şeyler olur daima. Benim durumum da böyle bir etkileşimden kaynaklanıyor.



 Arjantin Candır -1 31.01.2012

İki sene önce yaptığın Arjantin seyahatinde damağına sıvanan lezzetleri anlatmaya karar veriyorsun. Bunun için öncelikle kara kaplı Moleskin günlükleri karıştırmak, kargacık burgacık yazınla aldığın notları okumak, bazı parçaları kesmek, diğerlerini yapıştırmak gerekiyor, ama olsun. "Soğuk bir gecede insanın içini Arjantin gibi bir yer ısıtabilir," diye düşünüyorsun.

 Arjantin Candır -2  01.02.2012

Bir gün sonrası. Kar daha beter yağıyor şimdi. Sokakların üzerini sadık bir dost gibi kaplayan, bu kez kimseye geçit vermeyecekmiş gibi duran beyaz örtü daha bir kalın düne göre. Ataşehir sokaklarında vahim bir ertesi günün sinsice yaklaştığının habercisi bir tenhalık kol geziyor. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin sesini duymak için bir an pencereyi açıyorsun. Soğuk.

Üçüncü Viyana Kuşatması - I

Son altı ayda iki defa ziyaret ettiğin ve büyük keyif aldığın Viyana'ya adım atmayalı yirmi sene olmuş neredeyse. Bu zaman diliminde yaşlı imparatorluk başkenti değişmiş mi? Bilemiyorsun. Doğduğundan beri muzdarip olduğun, en kritik zamanlarda sana musallat olup hayatını feci bir kabusa çeviren bellek problemi burada da kendini gösteriyor.


 Üçüncü Viyana Kuşatması - II
Şehirlerin ruhları, kendilerine özgü davranış ve sesleri vardır. Çoğu kez, yüzyıllar boyunca büyüyüp yeşermiş bu davranış ve seslerin içinde dolaşırsınız hayret ederek. İnsanı eski bir dost gibi kucaklayan sokaklarında gezinirken, binalarının tanıdık yüzlerine bakarken, açık kapılarından sızan gürültülerin tuhaf öykülerini dinlerken anlar kişi bunu. Kentler yaşayan, nefes alıp veren, sürekli bir yönden diğerine devinen devasa yaratıklardır.. Anlatacak öyküleri, dışa vuracak duyguları, çoğu zaman da sokaklarında dolaşanlara sunacak yüklü tarihleri vardır. Bunu almayı, anlamayı, duyup yaşamayı bilenlere ise o şehirlerin keyfini çıkarmak düşer. 

  Üçüncü Viyana Kuşatması - III
Yaz olmasına karşın serin bir havada yürüyorsun yaşlı Viyana sokaklarında. Yağmurlu bir gün olmalı. Yağmur sana gençliğini anımsatıyor. Neden bilinmez, kendini yirmi yaşında, yağmur altında, upuzun bir sahilde, sepya tonlarında bir manzaranın orta yerinde, nefes nefese koşarken görüyorsun. İmgeleminin içinde bir yerlerde başgösteren bu tuhaf sapma seni rahatsız etmiyor. Vargücünle, bir şeylere isyan edercesine koşuyorsun sahil boyunca. Yağmur etkisini arttırıyor. Sen de hızlanıyorsun.