tag:blogger.com,1999:blog-89355458741653073492024-03-20T01:37:44.230+03:00 LokantalarımAlp Artam'ın yeme içme blogu Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.comBlogger91125tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-57772684750002735672014-07-24T10:29:00.005+03:002014-09-25T23:13:16.595+03:00Koço Restaurant<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/meyhanelerim/koco-restaurant"/>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGnPWvqkt_PMBsd8hWEV1F5H_dkgoJx-O4dijskwSq3dUOt75nyN6A2ciUz04d4khNvRs-AxOTKwGQC8bMWRpqAKqsPK22qOpDhRWCwoB29s7ZytBgTVN0xdLkHlzqSB7o92otsl0Sl4Gr/s1600/photo.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGnPWvqkt_PMBsd8hWEV1F5H_dkgoJx-O4dijskwSq3dUOt75nyN6A2ciUz04d4khNvRs-AxOTKwGQC8bMWRpqAKqsPK22qOpDhRWCwoB29s7ZytBgTVN0xdLkHlzqSB7o92otsl0Sl4Gr/s1600/photo.PNG" height="352" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Koço'nun Senelerdir Değişmeyen Kapısı</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Tıpkı benim gibi hem İstanbul'a aşık, hem de düşman, çok sevdiğim bir tanıdığım "Eskiden beri varlığını sürdüren, artık klasikleşmiş, bizi biz yapan mekanların yaşamasının önemi"ni vurguladı geçen gün. Ben de ona can-ı gönülden hak verdim, zira son senelerde, yaşadığımız kentin bu harikulade "dönüşüm" sürecinde tüm değerlerini kaybetmesi, hepimizin içini yakıyor, bizleri korkunç bir karamsarlığa sürüklüyor. <a href="http://www.mekanist.net/istanbul/cafe/inci-profiterol">Profiterol</a>cüden sinemaya, korse dükkanından çay bahçesine kadar çeşit çeşit mekanın "modern" zamanların biçerdöverine kurban edilmesi, şüphesiz tarihsiz bir toplum olmaya doğru itiyor bizi. Geçmişini silmeyi seven bir ülkeyiz. Belki böyle daha rahat ediyoruz. Belki sadece aptallıktan yapıyoruz bunu. Belki de rant alanlarının aslında düşündüğümüzden az olması sebebiyle yok edip baştan yapıyoruz. O koşa koşa gittiğimiz gavur memleketlerinden bizi ayıran en büyük özellik, adamların tarihleri ve geçmişleriyle barışık ve bu konuda ölümüne korumacı davranmaları. Yüz sene önce <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Sigmund_Freud">Freud'</a>un kahve içtiği yerde ben de içebiliyorsam, bu bana kendimi iyi hissettiriyor Viyana'ya gittiğimde. Ne yazık ki memleketimiz bu mecrada yürekleri paralayacak kadar "tırt" bir görüntü sergiliyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Pekiii, tarihi, geleneksel ve nostaljik olduğu için her türlü kalitesizliğe tahammül etmek zorunda mıyız? Bu da madalyonun pek sorgulanmayan, ama bana kalırsa hayli önemli olan öteki yüzü. Sözgelimi, son senelerinde -ki uzunca bir dönemden bahsediyorum- <a href="http://www.rejansrestaurant.com/">Rejans</a> insanın dayanma sınırını zorlayan, handiyse bitik bir işletmeydi. Yemek kalitesi iyiden iyiye bozulmuştu; en klasik yiyecekler bile tatsızdı, her şey gecikiyordu, iyi pişmemiş oluyordu, servis özensizdi. Ardı arkası kesilmeyen aksamaları şaklabanlık yaparak perdelemek isteyen garsonların palyaçoluğu insanın öfkesini hepten ayağa kaldırıyordu. Bu kadar önemli, yemeklerinden dekorasyonuna kadar içinden tarih akan, ayrıcalıklı bir mekanın kendini o duruma sokması beni inanılmaz üzmüştü. Pek çok kişi, bu özensizliğin, lokantanın kapanma sürecini yaşadığı için ortaya çıktığını söylemişti o dönemlerde, ama benim anlattığım gerçekten kapanmasından çok çok önceye rastgeliyor sevgili okurlar. Kısacası bunun kabul edilebilir bir yanı yoktu benim nezdimde.<br />
<br />
Sözkonusu lokantalar olduğunda da, tarihsel değerlerimizi içeren "iki arada bir derede" kalmış bir felsefem var ne yazık ki. Eskiyi, klasik olanı, yüz senedir bir konuda başarılı olup da bunu hala sürdürebileni her daim çok takdir ediyorum. Lakin ortalamanın altına düşen bir lokantaya da, salt eski olduğu için tahammül etmem olanaklı değil.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gelelim yazının konusu olan <a href="http://kocorestaurant.net/">Koço</a>'ya... <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kad%C4%B1k%C3%B6y">Kadıköy</a> bizim öz be öz memleketimiz de olsa, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Moda,_Kad%C4%B1k%C3%B6y">Moda</a>'lı değil, <a href="https://eksisozluk.com/kalamis--34104">Kalamış</a>lı'yız doğma büyüme. Yani Moda semtinde oturmaktan değil, oraya uzaktan, karşı koydan bakmaktan hoşlanan o diğer güruhtanız. Dolasıyla Koço sözkonusu olduğu zaman, gerçek bir Moda'lının hissedeceklerini bendeniz asla hissedemem; bunu baştan belirteyim. Amma ve lakin, dedemin, babamın ve benim gittiğimiz, bilmem kaç kuşağa hizmet vermiş, simge haline gelmiş, <a href="https://eksisozluk.com/dersaadet--109390">Dersaadet</a>'in en prestiji yerlerinden birine konuşlanmış bu devasa çınar hakkında iki kelam edebilecek kadar da hak görüyorum kendimde. Bu yazıyı da en son ziyaretimden sonra, bu hakka istinaden yazmaya karar verdim. Gecikmiş bir yazıdır, kimse kusura bakmasın !<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFECrIFZZAFsbaLYFf9Nqxx7fJlYcmjZe4E2oxvTqlfne_eRcXCIwFzizWztwMua1qiLO7-3cLyLfFqRN2E9xdUJZ1L5vkjHf8OQiJX9xZzvwqegeZZDRfZ1igAtljeYN0-CwRVILzSrj_/s1600/photo.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFECrIFZZAFsbaLYFf9Nqxx7fJlYcmjZe4E2oxvTqlfne_eRcXCIwFzizWztwMua1qiLO7-3cLyLfFqRN2E9xdUJZ1L5vkjHf8OQiJX9xZzvwqegeZZDRfZ1igAtljeYN0-CwRVILzSrj_/s1600/photo.PNG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Koço İç Mekan</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; color: #333333; line-height: 21px;">Koço'nun tarihine göz attığımızda Moda Vapur İskelesi’nin hemen yanında bulunan ayazmanın üzerinde bir bina bulunduğunu ve bu binanın 1934-35 yıllarında yıkıldığını öğreniyoruz. Yerine lokanta yapılmak üzere yeni bir yapı inşa edilirken </span><a href="http://kocorestaurant.net/?page_id=165" style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #0e4d7a; cursor: pointer; line-height: 21px;" title="ayazma">ayazma</a>nın <span style="background-color: white; color: #333333; line-height: 21px;"> aynen korunduğunu ve 1950 yılında onarımdan geçtiğini de mekanın tarihçesi içinde notlarımıza yazıyoruz. Ayazmanın üstündeki bina, ilk olarak Konstantinos Koço Korontos tarafından ‘‘Moda Park Lokantası’’ adıyla bir kır kahvesi olarak hizmete açılmış. Bu arada lokantanın gerçek adı bugün de Moda Park Lokantası olarak geçse de, insanlar hala Koço olarak tanıyor, zira o zamanki sahibi ile meşhur olmuş. </span></span><span style="background-color: white; color: #333333; line-height: 21px;">Konstantinos Koço Korontos ise</span><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"> Mühürdar’da da bir gazinosu olan, ününü bazı günlerde ücret almadan servis yapmasına borçlu olan renkli bir zatmış.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;">1954′teki ölümüne kadar Moda Park Lokantası’nın işletmesini sürdürmüş Koço Bey. Ölümünden sonra lokantayı, çalışanlarından Gökçeadalı Atanaş Cano ile Stelyo Mavro devralmış. 85 kişilik kapalı salona, 80 kişilik yarı açık bölüm daha eklenmiş ve bu şekilde, bahçeli bir lokantaya dönüşmüş Koço. Kapasitesi aşağı yukarı 250 kişiye çıkmış. Cano ve Mavro’nun da 1980′lere kadar işlettiği ama artık yaşlandıklarından (İkisi de 1994′te göçmüş bu dünyadan) servise yetişemedikleri lokantayı, 1985′ten bu yana, eski aşçılardan Şeref Yavuz, Hilmi Suna, Fahri Şeker ve Mustafa Yılmaz (Ö.1994) Varisleri işletiyor. Mal sahibi ise Osman Mırız ve Aldo Bey.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;">Bugün Moda'da yaşayan insanlara sorsanız, Koço'yu Moda tarihinin en önemli tanıklarıdan biri ya da semti semt yapan yapı taşlarından başlıcası olarak niteleyecektir. Kapalı salonun havası başkadır. Buraya kışın gelirsiniz. Azıcık köhne ve salaştır; ama esas onu güzel yapan da budur kanaatimce. İnsana kendini geçmişin içinde hissettirir. Güzelim Moda İskelesi'ne bakıp bir yudum rakı içmek gibisi yoktur burada. Açık kısmı ise iki bölümlüdür. Yarı-açık diye nitelendirebileceğimiz, çiçekli-böcekli olan ince uzun bir bölüm ve aşağısında, muazzam bir deniz manzarasına balıklama dalan enfes bir teras. Bu teras gayet derli toplu ve benim anavatanım olan Kalamış-Fenerbahçe yöresine bakan güzide bir yapıdır. Yaz günlerinde burada iki duble rakı içip hülyalara dalmak gibisi yoktur. Benim için Fenerbahçe'yi görebileceğim her yer, sorgusuz sualsiz "güzel" kategorisinde yer alır. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0Qvqy4R4-6EscS4JpO_bfthEKaI2MNJjaJVNa0Z6e39SKPE5eyDUpgN4NUx3DRkEt7fshPhC6VZh5EoQ9_SH6P0_Fn6Wxvi1p3M4C2QOKx1LD6IYPBBguCULLI4nr5xc-4jQhqDO7E7Qh/s1600/photo.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0Qvqy4R4-6EscS4JpO_bfthEKaI2MNJjaJVNa0Z6e39SKPE5eyDUpgN4NUx3DRkEt7fshPhC6VZh5EoQ9_SH6P0_Fn6Wxvi1p3M4C2QOKx1LD6IYPBBguCULLI4nr5xc-4jQhqDO7E7Qh/s1600/photo.PNG" height="480" width="640" /></a></div>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;">Garsonları aksidir, suratsızdır, terstir Koço'nun. Hizmet sektöründe olduklarının bilincinden hayli uzak hareket ederler. Sanki size büyük bir lütuf yapıyormuş gibi davranan, hemen hepsi senelerini orada tüketmiş şahıslardır. ("Emektar" diyecektim, ama çok olumlu bir hava yaratır diye düşündüğümden geri çektim) Ben Ankara'daki Kalbur da dahil olmak üzere, bazı mekan sahiplerinin sert olmasına ses çıkaran, bundan rahatsızlık duyan birisi değilim, lakin bu davranış tarzı kuvvetli bir özelliğinize güvenerek ortaya çıkmalı diye düşünüyorum. Yani olağanüstü yemekleriniz varsa sözgelimi, belki biraz esprili huysuzluk yapmanıza tolerans gösterilebilir. Ama ne yazık ki Koço, bu konuda sınıfta kalmaya mahkum bir işletmedir. Senelerdir, kötü servisin yanında, insanı pek de etkilemeyen yemekler sunmaktadır. Patlıcan salatası, her yerde yiyebileceğiniz türden bir mezedir. Ahtapot salatası vasattır. Beyin, çiroz, fasülye pilakisi etkileyici olmaktan uzaktır. Çok övülen ciğeri standartın pek de üzerinde değildir. Kalamarı da insanı şaşırtmaz Koço'nun. Balık yediğinizde, mevsim balıkları neyse, her yerde yediğiniz türden ana yemeklerin tadına bakarsınız. Suflesi iyidir, -ona sözüm yok-, lakin Koço gibi bir yere suflesi için gitmek de abesle iştigaldir bana kalırsa.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;">Peki neden gitmeli Koço'ya? Servisin kötü, yemeklerin vasat olduğu bir yerde neden bulunmalı insanoğlu? Salt o muazzam manzarasının şerefine mi? Yoksa 50 senelik mazisinin hatırına mı? Kalitesi düşmüş bir işletme, sırf tarihi olduğu için destek bulmalı mı? Zor sorular bunlar sevgili okurlar. İtiraf etmeliyim, Rejans için hissettiklerimi Koço için hissetmiyorum. Koço çok daha iyi bir noktada bana kalırsa. Fakat biraz daha özen, azıcık daha tazelenme, bir nebze de olda dinamizm katılsa iyi olmaz mı bu asırlık çınara? Bana kalırsa temel problem, Türk insanının hep daha azına razı olmasından ya da derin kafa karışıklığından kaynaklanıyor. Şirazesi kaymış bir toplumuz nice zamandır. Bize ne verilirse onu alıyoruz. Ümraniye'de Rasim Bingöl adında bir lokanta var. Gittiğinizde, kapıdaki karşılama merasimi, garsonların tavrı, servisin güleryüzü ve çalışanların insanüstü dinamizmi ile size öyle davranıyorlar ki, kendinizi Brunei Sultanı sanıyorsunuz. Ama yemekler üçüncü sınıf burada. Mekan sıkıcı, lokasyon, "Ümraniye kırsalı"nın göbeğinde zaten. Gelen insanlar ise abartılı bir üslupla ağırlanmaktan son derece memnun. Koço'da ise lokasyon muhteşem gerçekten, İstanbul'un en güzel koyuna tünemiş, diğer bir en güzel koyuna bakıyor; tarihçesi ise size önünüzü ilikletecek cinsten. Ama servis çok kötü, yemekler vasat. Fakat müşteriler baktıkları bu manzaradan memnun. Zaten yeterince rakı içince diğer her şey unutuluyor galiba.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;">"Ey Türk Haklı! Silkin ve kendine gel! </span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;">Beğenilerini ve beklentilerini biraz olsun yükselt! Vasatlıktan kop biraz." diye bağırmak istiyorum. Ama yapamıyorum.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;">Herkese iyi (eğer böyle bir şey mümkünse) bayramlar dileyerek yazımı burada noktalıyorum.</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: inherit; line-height: 21px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Varela, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: center;">Sağlıcakla...</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Varela, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: center;"><br /></span>
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Varela, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: center;">Moda Park Lokantası</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Varela, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: center;">Moda Caddesi No: 171 KADIKÖY / İSTANBUL</span><br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Varela, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21px; text-align: center;">TEL : 0216 336 07 95 fAX: 0216 337 70 44</span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-75994089580377626492014-06-11T15:47:00.000+03:002014-09-25T23:09:45.875+03:00Gaspar Karaköy<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/gaspar-karakoy"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVDs0cdNYYJhZq7o2Uvp20NU07k5JzYENHXSYUXks6tsp_g2cCI5rRd6PKiY6zLFSEgXZOwUisdXeQO2SI9O1DCSJ_AK_2MRtpt-_1CRHrel6dQ-Xn9pClpnzoumL4GXhq8bg77LLSik-p/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVDs0cdNYYJhZq7o2Uvp20NU07k5JzYENHXSYUXks6tsp_g2cCI5rRd6PKiY6zLFSEgXZOwUisdXeQO2SI9O1DCSJ_AK_2MRtpt-_1CRHrel6dQ-Xn9pClpnzoumL4GXhq8bg77LLSik-p/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 115%;">Kendimi iyi hissetmek istediğimde emektar Karaköy
vapurunda alırım soluğu. Şirket-i Hayriye vapurlarının, kendimi bildim bileli
sağaltıcı bir etkisi vardır üzerimde. Beyaz köpüklerin, martıların, korsan
işportacıların, gazetelerine gömülmüş dertli insanların, çay satan vapur
görevlilerinin yarattığı klasik bulamaç bana her daim iyi gelir. İşte bu devasa
teknelere her binişimde, vapur yolculuklarıyla lise senelerinden beri haşır
neşir olmuş bir şahsiyet olarak geçmişi anımsarım. Aslında pek de sempatik bir
geçmiş değildir zihnimde kendini tekrarlayan. O yıllarda tıpkı Bakırköy’ün akıl
hastanesiyle birlikte anılması gibi, Karaköy’ün de “kerhane” anlamına geldiğini
düşünürüm. İnsanlar “Seni Bakırköy’e yatırmak lazım,” dedikleri zaman, burada
kastedilen Mazhar Osman’dır seksenli yıllarda. Aynı şekilde, “Geçen gün
Karaköy’e uğradık!” gibi bir cümle kurulduğunda, hayat kadınlarıyla yapılan bir
teşvik-i mesaiden söz edilmektedir bariz bir şekilde. Fenerbahçe’den kalkıp
bindiğim FB1 otobüsünü, o otobüsü dolduran öğrenci-emekli-asker kalabalığını,
Kadıköy’de uyku mahmuru bir halde bindiğim Karaköy vapurunu, altgeçidi, ziraat
bonmarşelerini, “Amor” satıcılarını, Bankalar Caddesi’nin korkutucu binalarını, Kamondo merdivenlerinin garip ve hüzünlü simetrisini anımsarım. Bu melankoliye
rağmen büyük bir haz kaplar içimi, Kız Kulesi’ni sağımda, Aya Sofya’yı solumda
gördüğümde kendimi güvende hissederim. Karaköy İskelesini, Galata Kulesi’ni ve
Doğan Apartmanı’nın heybetli dikilişini kerteriz aldığımda ise doruğa ulaşır bu
maceradan aldığım keyif. Vapur işte böyle bir şeydir.<o:p></o:p></span><br />
<span style="line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 115%;">Güzel ve güneşli bir günde yine vapura atlıyorum.
Her güzel ve güneşli günde yaptığım gibi “açık”ta oturarak bir yandan
insanlara, öte yandan kentin eşşiz manzaralarına bakıyorum. Bu şehirden
insanları çıkarsanız, aslında dünyanın en güzel yeri, bana kalırsa. Arada
sırada elimde tuttuğum dekorasyon dergisini karıştırarak zaman öldürüyorum.
İstikamet Karaköy ! Daha ayrıntılı ifade etmem gerekirse Gaspar adlı mekana
ufak bir yolculuk yapacağım. Dekorasyon dergisi ise şahane. Oynadığı korkunç
diziden bölüm başına küçük birer servet indiren kadın oyuncu, sekiz odalı
mütevazi evinin salonunda, altı kişilik koltuğunun üzerine uzanmış gevrek
gevrek sırıtıyor. Ayakları çıplak ve kırmızı ojeli. (neden?) Bu sığınağı tamamen
kendi zevkine göre döşediğini, “eklektik” bir dekorasyon anlayışı olduğunu
anlatıyor kadın. Sonraki evde, İstanbul’un azıcık dışındaki malikanesinde,
kocası ve iki çocuğu ile mutlu bir hayat süren başka bir kadının öyküsü göze
çarpmakta. Kadın bir “elf” kadar güzel, evinin açık kapsının önünde kısacık tek parça elbisesi
ile çıplak ayakla duruyor. Ayakları kırmızı ojeli. (neden abi?) Çocuk doğurup
ev kadınına dönüşmüş pek çok beyaz modern zaman annesi gibi, bebek bakımı,
dengeli diyet, pilates gibi ulvi konularla ilgilenmiş ve sonunda bebek
beslenmesi üzerine hayli başarılı bir kitap yazmış. Bu büyük uzmanlığını da
dekorasyon dergisinin şanslı okurları ile paylaşmaya karar vermiş. Her odası
ayrı bir ev büyüklüğünde olan malikanesinin sayısız fotoğraflarından hiçbirinde
kocası görünmüyor. (Kel, fodul ve aşırı zengin bir Anadolu kaplanı düşleyelim
bu durumda!) Bir sonraki evde, yoga eğitmeni bir adam ile üçüncü sınıf bir
halkla ilişkiler uzmanını (her ikisi de yirmibeş yaşında bile yok)
Kemerburgaz’daki evlerinde, yirmibin Avroluk kanepelerinin üzerinde beşlik
simit gibi sırıtırken görüyoruz. Paranın kaynağı yine belirsiz. Tüm bu harika
evlerin ortak noktası ise ortada ne adam gibi bir kitap, ne de adam gibi
kitaplık olması. Salonları süsleyen devasa orta sehpaların üzerinde yatan “Art
History”, “Interior Design” gibi biblo mahiyetinde alınmış kitapları saymazsak
tabii.<o:p></o:p></span><br />
<span style="line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYTAx2K8F4d32SnmPAuxPhxAlqG5-RJi7mBC-vY286SdE9E4CoqoNu2NNhIVSMGKGlC9D4szRH45kyqE8DiIm44la1z6Xi0S4eQ4R5PgsTYO6Yj4WBmHXL9uphQQd-jc5kkRnmkXzGOiyT/s1600/IMG_0840.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYTAx2K8F4d32SnmPAuxPhxAlqG5-RJi7mBC-vY286SdE9E4CoqoNu2NNhIVSMGKGlC9D4szRH45kyqE8DiIm44la1z6Xi0S4eQ4R5PgsTYO6Yj4WBmHXL9uphQQd-jc5kkRnmkXzGOiyT/s1600/IMG_0840.JPG" height="320" width="320" /></a><span style="line-height: 115%;">Midem okuduklarımdan ötürü ufaktan bulanmaya
başlarken, nihayet Karaköy İskelesi’ne yanaşıyoruz. İskeleden sağa kıvırıp ağır
adımlarla Güllüoğlu’nun üzerindeki kat otoparkının oraya doğru seğirtiyorum.
Saint Benoit Lisesi’ni gördükten sonra tekrar sağ yapıyor ve azıcık daha
yürüyorum. Gaspar, hiç beklemediğim bir anda, beklemediğim bir sokakta, tahmin
etmediğim eski bir binada karşıma çıkıyor. Öncelikle şunu söylemem lazım,
yemeklerden, servisten ve diğer tüm konulardan bağımsız, Gaspar’ın binası
muazzam. İçeri girmeden önce büyülenmiş bir şekilde bu yapıyı inceliyorum. Bu
lokanta, Münferit’in sahibi Ferit Sarper’e ait. Bu durum bende hafif önyargı
yaratsa da, uzun zamandır bahsi geçen bu işletmeyi ziyaret etmek istiyorum. (Bu
parantezi Münferit’in temsil ettiği “modern meyhane” akımına karşı olduğum için
açtım sevgili okurlar. Benim nezdimde, bir Fransız lokantası edasıyla döşenmiş
ve servis veren meyhane kabul edilebilir bir fikir değil. İsterseniz bana eski
kafalı deyin. Sevgilinizle dizdize, dudak dudağa, mum ışığında rakı içeceğiniz
bir yer meyhane olamaz. Ayrıca Beylerbeyi rakı dışında rakı bulunmaması da
önemli bir problem bana kalırsa.) Her neyse, Gaspar’ı Münferit’ten bağımsız ele
alma konusunda kendime söz vererek içeri dalıyorum. Mekan hayli popüler ve
“celebrity” mıknatısı bir işletme olduğu için, burayı ziyaret edeceksiniz,
muhakkak rezervasyon yaptırın. Ben yaptırdığım için gerine gerine yerime
oturuyorum. Kapıda vale servisi mevcut, arabanızla gelebilirsiniz arzu
ederseniz. Dekorasyon ise, modern, gözü asla yormayan bir yapıda. Duvarın
oyuklarına yerleştirilmiş şişelerden oluşan görüntü, her zaman olduğu gibi,
burada da çok hoşuma gidiyor. Işıklandırma ise hafif loş ve bir mahzende
bulunuyormuş duygusu yaratıyor insanda. Geniş, upuzun bar ise, mekanın belli
bir saatten sonra “pre-club” kimliğine büründüğün habercisi gibi dikiliyor
karşımda. Yeni Karaköy’ün hareketli gece hayatının önemli noktalarından birinde
olduğumun ayırdığına varıyorum masamda oturmuş etrafı incelerken. <o:p></o:p></span><br />
<span style="line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 115%;">Burası iş dünyasının sıkça takıldığı,
işadamlarının yabancı misafirlerini getirdiği bir mekan izlenimi yaratıyor
bende. Servis gerçeten iyi, garsonlar güleryüzlü ve beklenmedik şekilde
esprili. Bu durum, lokantanın ağır ve loş havasıyla biraz çelişse de, açık
konuşmak gerekirse benim çok hoşuma gidiyor. Yemek öncesi hafif kokteyl ve
çerezlerle biraz zaman öldürüyorum. Pek çok lokantada bekleme safhasında, ekmek
banabileceğiniz minik zeytinyağı tabakları getirirler. Bazen bunun içinde
zeytin ezmesi, zaman zaman da kurutulmuş domates gibi eklemeler olur. Burada
zeytinyağlı, pancar ezmeli, keçi peynirli bir karışım getiriyorlar. Tüm yemekler
bir yana, sevgili dostlar, ben bu olağanüstü lezzete hayran kaldım diyebilirim.
Eritme keçi peyniri gayet kuvvetli ve pancar ezmesi ile oluşturduğu bulamaç
ekmeğe sürüldüğünde harika bir lezzet patlaması yaratıyor. Bu iştah açıcıdan
masaya dört defa servis yapmak zorunda kaldıklarını utanarak belirtmem
gerekiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZDjcN-vPtUmN6mPIiwbGOMoQpdU1ydGn3s8wZqFoGqDqICUi-nHEUxkYbBB-o8kN6Z-JLXnhzC2E3rP99vEkuPT_kM-BpPW0ppTNWHucPDYi4f5tgS2CZxWUt7jPDZiZKVCm4DEV6o3t7/s1600/IMG_0833.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZDjcN-vPtUmN6mPIiwbGOMoQpdU1ydGn3s8wZqFoGqDqICUi-nHEUxkYbBB-o8kN6Z-JLXnhzC2E3rP99vEkuPT_kM-BpPW0ppTNWHucPDYi4f5tgS2CZxWUt7jPDZiZKVCm4DEV6o3t7/s1600/IMG_0833.JPG" height="320" width="320" /></a><span style="line-height: 115%;">Başlangıç olarak, yerelması çorbası, enginar, et
tartar, ızgara ahtapot, orkinos tartar, zargana dolması, istakoz kuyruğu, az
kurutulmuş bonfile, dana karın salatası, ördek konfi salatası sunuyorlar. Bendeniz,
et tartar ve az kurutulmuş bonfilenin tadına bakıyorum. Tartarın yanında
tarhunlu cips ve kuşkonmaz turşusu da getiriyorlar. Yerken kendimden geçiyorum
desem yeridir. Bu tartarı hem ekmeğe sürerek kibarca, hemde kaşıklayarak
barbarca mideye indiriyorum. Çok lezzetli. Bir tek üzerinde bıldırcın yumurtası
eksik, o kadar esksik kadı kızında da olur. (“Ayy ben çiğ et yemem yaağğne”
diye hökürüp çiğköfteleri mideye indiren yurdum in</span><span style="line-height: 115%;">sanına duyrulur) Az
kurutulmuş dana eti ise güzel olmakla beraber, pek de yıldız sayılmayacak bir
başlangıç.</span><br />
<span style="line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 115%;">Ana yemek olarak servis edilen dana yanak, kuzu
incik ravioli, antrikot, kalkan buğulama, noodle, ısırganotlu gnocchi,
cavatelli, sığır kuyruğu gibi yemeklerden ise, dana yanağı ve cavatelli deneme
fırsatım oluyor. Dana yanağı gerçekten çok lezzetli, ağır ağır pişirilmiş,
yumuşacık bir et. Yanında yosun ve wasabili püre ile servis ediliyor. Adına
kanmayın, püre yenebilecek acılıkta ve bana kalırsa etle çok yakışıyor.
Cavattelli ise dengeli bir bolonez sosla servis ediliyor, am</span><span style="line-height: 115%;">a bu lokantaya
geldiğim zaman ilk tercihim olmaz (yine açık konuşmak gerekirse). Bir daha gidersem de sığır kuyruğu ya da ısırganotlu gnocchi yiyeceğime dair kendime söz veriyorum.</span><br />
<span style="line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicvjOXTWjhGOj5OIFyemWPdlTcJqK_X1pfoukSD0jvQh6Tgl7px11jv53dfvMIk6raJPfglvN-ic4f1ouH-aHdjBgfLQLxuy9Kh9sMiedG6-GciFd330iHVlcTVEkjodI7yrAfnkVDUD7-/s1600/IMG_0850.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicvjOXTWjhGOj5OIFyemWPdlTcJqK_X1pfoukSD0jvQh6Tgl7px11jv53dfvMIk6raJPfglvN-ic4f1ouH-aHdjBgfLQLxuy9Kh9sMiedG6-GciFd330iHVlcTVEkjodI7yrAfnkVDUD7-/s1600/IMG_0850.JPG" height="320" width="320" /></a><span style="line-height: 115%;">Tatlılardan ise karabiberli (!) çikolata mus ve
limon kreması, armut ve süt köpüğünden oluşan bir karışım deniyorum. Çikolata
mus gerçekten çok lezzetli. Asla insanın içini bayıltmıyor ve biberin tezat
oluşturan varlığı ile şaşırtıcı bir birliktelik sunuyor. Diğer karışım ise
insanın içini açan, ferahlık veren, yağlı ve tuzlu yemeklerin tadını insanın
ağzından süpüren cinsten bir afet. Şiddetle tavsiye ederim. <o:p></o:p></span><br />
<span style="line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 115%;">Mekanın alt katında oturmuş kahvemi yudumlarken
düşünüyorum: “Neler oldu bu Karaköy’e? Ve ben neredeydim bütün bunlar olurken?”
Unutmadan, bir de asma katı var mekanın. Talihsiz bir kalabalık da orada
oturuyor, zira bence alt kat daha hoş bir mekan. <o:p></o:p></span><br />
<span style="line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 115%;">Gaspar’ı gerçekten beğendiğimi geçiyorum
aklımdan. Mutlaka tekrar geleceğim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="line-height: 115%;">GASPAR<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="line-height: 115%;">Müeyyedzade
Mahallesi, Necatibey Caddesi, <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="line-height: 115%;">Arapoğlan
Sokak, No 6, Beyoğlu, İstanbul<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="line-height: 115%;">0 212 293 66
60</span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-35619256342581835872014-05-22T17:48:00.001+03:002014-09-25T23:06:10.891+03:00Can Oba Restaurant<meta http-equiv="refresh" content="0;url= http://www.lokantalarim.net/balikcilarim/can-oba-restaurant"/>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRDR1ZdXtTYqtHpMoU_aBv3qiDDJfUsQHJVsMYaYm7phoWzTSMPDpJSh3l9Me4v-ODuYRZt5gxy9qvCO0kzN6nrrVxaGSgIqkYzL5W40mRKDGq0DtBuS3n5MwpHNSvOA16a8AuJNZL_BW-/s1600/IMG_0929.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRDR1ZdXtTYqtHpMoU_aBv3qiDDJfUsQHJVsMYaYm7phoWzTSMPDpJSh3l9Me4v-ODuYRZt5gxy9qvCO0kzN6nrrVxaGSgIqkYzL5W40mRKDGq0DtBuS3n5MwpHNSvOA16a8AuJNZL_BW-/s1600/IMG_0929.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
Üzerime atılan ölü toprağına dokunuyorum. Yorgunum. Pek sevdiğim, kendimi bildim bileli dünyamdaki tüm siyah boşlukları dolduran ve teklifsizce her yanı farklı renklere boyayan sihirli kelimelerin, beni arkalarına bakmadan terk ettiklerinden endişeleniyorum bir süredir. Sadık dostlarım sözcükler! Nice zamandır, ne kadar istersem isteyeyim, ne denli gayretkeş bir edayla Mac'imin başına geçersem geçeyim, ne büyük bir çabayla dikkatimi toplamak için çabalarsam çabalayayım elim klavyeye gitmiyor, tek kelime çıkmıyor. Eskiden bir tatlı su kaynağından süzülen serin sular gibi ağır ağır dimağımdan fışkıran ve ete kemiğe bürünen cümlelerin yerinde yeller esiyor artık. Çok yorgunum... Tutunmak istediğim tüm dalların birer birer kırılmasından, aklımın, zihnimin, benliğimin, ruh namına ne kaldıysa içimde, hepsinin, her şeyin yerle yeksan olmasından başka anlatabileceğim bir ayrıntı yok. Boşluğu anlatabilmek isterdim size. Tuzla buz olmanın tasvirini fısıldamayı arzu ederdim kulaklarınıza. Kafama inmesine ramak kalan tırtıklı balyozun aslında tek kurtarıcım olduğunu anlatan methiyeler düzmenin hayalini kurardım gücüm olsaydı. Düş kurmaya bile takatım yok artık. Sessizlik. Münzevi bir lacivertin içinde hapsolmuş debeleniyorum. İnsan olmanın yanlış bir yanı var. Bunu kabullenmem zaman almış olsa da, artık biliyorum. Oysa <a href="http://www.imdb.com/title/tt0133093/">Matrix</a>'te böğürmüştü Ajan Smith, "kendi çevresini değiştiren tek varlık insandır," diye. Bunalıyorum. Siyasi ve sosyal mesajlar vermeden kendi bunalımımı yaşamama izin verin dostlar. Kendi içimde halledeyim ben bunu. Bu dünyada, bu ülkede, bu şehirde yaşamanın yüküyle kendim savaşayım. Ülkede son yaşananlardan sonra, memleketin dört bir yanından gelen tuhaf tepkilere, ülkeyi yönetenlere, onlar tarafından mazoşist bir keyifle yönetilenlere, sosyal medyanın kokuşmuş bataklığına şöyle bir baktıktan sonra aklımda hep aynı soru var: "Bunlar insan ise, ben neyim?" Başka bir tür olmalıyım. Yoksa yaşayamam, kabul edemem bunu. Onlar insan ise, ben başka bir şeyim. Yok eğer ben insan isem, onlar başka bir tür. Bu mantıkla kendimi rahatlatabilirim. Nasıl aslandan korkuyor, köpekbalığından kaçıyorsam, onlardan da uzak durmayı öğrenirim. Birbirlerini öldürmelerini, çevrelerini değiştirmelerini, savaşmalarını, yok etmelerini uzaktan seyrederim. İktidarı, muhalefeti, dincisi, solcusu, ortayolcusu ile oynadıkları ortaoyununa sırtımı döner, sokaklarda dolaşırım kendi kendime. Elimden gelen başka hiçbir şey yok. Tek avuntum var şimdi: Ürkek de olsa yazıyorum artık.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Şimdi -nedendir bilinmez- bana geri dönen kargacık burgacık kelimelerim, ağır aksak adımlarım ve karanlıktan titreyen cılız bir mum ışığı misali, sadece kendi dibini aydınlatan belleğimle Sirkeci'nin arka sokaklarında dolaşıyorum. Süklüm püklüm inceliyorum etrafımı saran etten duvarın sinsi çatlaklarını. <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCyun-u_Umumiye">Düyun-u Umumiye</a>'nin kurşuni bir sisin ardından üzerime gelen silüeti var uzak bir yerlerde. Aldırmıyorum. Kesif kokoreç rayihasının rehberliğiyle <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BCk_Postane">Büyük Postane</a>'nin devasa varlığını kucaklıyorum ardından. Aklımı dağıtmanın, uzaklaşmanın, sevme ve yaşama ihtimalimin olduğunu düşünmenin tek yolu kentin yemek kokularını takip etmek belki de. Mısır Çarşısından gelen baharat kokularının, hemen yanından gelen kuş yemi ve pestisit karışımının, Haliç'ten burnuma çalınan yosun, bok ve balık harmanı bileşimin etkisinden kendimi sıyırıp mis gibi kokoreç kokusu ile dolduruyorum ciğerlerimin her bir köşesini. Kentin en iyi kokoreçi burada, bilen biliyor, ben de biliyorum, ama midemi doldurmamalıyım onunla. Her yönden akan insan kalabalığı kendi derdindeymiş gibi geliyor. Bir "Memleketimden İnsan Manzaraları" yazamayacağımı adım gibi biliyorum. Olsun. Bu durum, insanlara bakmama engel değil. Sirkeci çevresi İstanbul'un atardamarı sanki; buradan pis ve eskimiş bir kan pompalanıyor sokaklara. Yaşam ve insanlar akıyor. Öyküler ve sıkıntılar akıyor. Ölümler, aldatışlar, yalanlar, kurnazlıklar, hüzünler, öfkeler, yalnızlıklar, dertler, çığlıklar, gözyaşları, kaçışlar, bunalımlar, küfürler akıyor. Geçim derdi, hastalık derdi, memleket derdi, ezilmişlerin derdi akıyor. Hava günlük güneşlikken bu kadar hüzünlü görünen bir şehir gördünüz mü siz hiç? Ben gördüm... Sağımda Büyük Postane, hiç istikametimi bozmadan dörtnala ilerliyorum. Karşı sokağa hiç girmemiş olabilirim. Hafif sağa kıvırıp hemen karşıya geçiyorum. Buranın adı Hocapaşa Mahallesi, Hocapaşa Sokak. Omuz omuza vermiş derme çatma lokantaların arasından ben de akıyorum şimdi. Önünde durduğum Can Oba Restaurant'a dalıveriyorum hemen.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Kaç masa var bilmiyorum, yedi sekiz belki. Küçük mü küçük, kesinlikle en ufak estetik bir dokunuşu olmayan, iyi bir kaşarlı tost yiyebileceğiniz izlenimini veren sıradan bir lokantadayım. Soğutma dolabı oturduğum masanın yanıbaşında duruyor, içinde su, diet kola gibi içecekler ve bunların yanında, dolabın geri kalanıyla çelişen özel peynirler, soslar ve adını bile bilmediğim bazı karışımlar mevcut. İşte bu korkutucu! Neredeyim ben? Neden? Masaya kurulmuş tedirgin bekliyorum. İçeri uzun boylu, renkli gözlü, pek de Türk'e benzemeyen bir adam giriyor rüzgar hızıyla. "Merhaba Ben Can Oba," diyor. (Şimdi bu satırları yazarken düşünüyorum: Bu şekilde yazmak yerine, "Sevgili Can Oba bizi çok iyi karşıladı" gibisinden, diğer kalemşörlerin yaptığı şekilde, senelerdir tanıdığım bir askerlik arkadaşımdan bahseder gibi mi yazsaydım diye. Ama tanımıyorum ki adamı. Siktiret dostum.) Derme çatma, büfeden bozma, tüm süratiyle akan insan selinin göbeğinde konuşlanmış bu tuhaf lokantada Can Oba'yı dinliyorum. Gavur terbiyesi aldığı her halinden belli olsa da, Türk kanının verdiği küçük patlama ve bize özgü esprilerle neler yiyebileceğimizi sayıyor bir bir. "Burada menü yok," diyor, "Yemekleri ben anlatıyorum". Gerçekten de yemekleri birer birer, öykü sunar gibi masaya döküyor," Bugün elimde bu var, şunu yaptım, şöyle bir somon kullandım, pastırmayı şu şekilde sardım" gibisinden bir tasvir sürecine girişiyor. Büyüleniyorum. Yemek tarifi çok dinledim, lokantaların ve lokantaları işleten insanların öykülerini de, ama bir menünün bu şekilde anlatılması ile ilk kez karşılaşıyorum. Sayılan yemekler -ki birazdan hepsini anlatmaya çabalayacağım- beklenmedik bir "Müslüman mahallesinde salyangoz satma" çelişkisini fısıldıyor kulaklarıma. Etrafta dolaşan insanlara, yandaki Balkan Lokantası'nda sıra bekleyen güruha, kebapçılara, arkaya sıkışmış caminin sıkıntılı gövdesine bakarken, insana tüm bu hengamenin ortasında bir "fine dining" adacığı inşa ettiren taşşaklı (evet iki "ş" ile) motivasyonun esvab-ı mucibesini merak etmekten kendimi alamıyorum. Dünyada yılın şefi olarak seçilen Michelin yıldız’lı <a href="http://www.schuhbeck.de/">Alfons Schuhbeck</a>’in mutfağında uzun yıllar eğitim görüp çalıştıktan sonra üç yıl süre ile 'Schuhbeck’s Inn' restoranında mutfak şefi olarak görev yapan ve sıkı durun, 'Schuhbeck’s Inn' ile Almanya Hessen eyaletinin en iyi mutfağı ödülünü alan Can Oba'nın özgeçmişine hayran olmamak elde değil. (Wikipedia gurmelerine selam olsun buradan, ne kolaymış bir şeyi "google" yapıp biliyormuş gibi anlatmak). Ben otururken, birçok kişiyi kapıdan çeviriyorlar, mekana rezervasyonsuz girmek mümkün değil çünkü. Geceleri üç ay sonrasına kadar dolu, öğlenleri ise fena değil. Gün içinde saat üç ile altı arasında giderseniz rezervasyon olmadan yer bulabilirsiniz. Resmen yalvaranlar görüyorum kapıda, bu tarz bana çok tuhaf geliyor, ama çok tercih edilen bir lokantaya rezervasyon yaptırmadan gelip kapıda yalvaran zihiyetin acı çekmesi de hoşuma gidiyor. Keyifle izliyorum.<br />
<br />
Benim gibi çorbaperver adamlar için biçilmiş kaftan bu lokanta, zira <a href="http://www.canobarestaurant.com/">Can Oba</a>, üç çeşit akıllara zarar çorba servis ederek aklınızı başınızdan alabilme yeteneğine sahip. Birincisi "balık çorbası" ismini taşıyan güzide "çalışma". Şefin söylediğine bakılırsa Bouillabaisse adlıyla bildiğimiz, gayet yakından tanıdığımız ve pek sevdiğimiz Fransız yemeği aslında bu. İçinde pişmiş balık, kabuklu deniz hayvanı ve sebze çeşitleri bulunan bir çorba kendisi. En son, Berlin'deki KaDeWe'nin tepesinde yer alan gurme katında yemiş, fena halde keyif almıştım. İkincisi mısır çobası denen bir afet. İçinde aslanlar gibi bir jumbo karides ve birkaç parça nachos ile servis ediliyor. Üstad, "imkan olsa nachos'u kendim yapardım, ama satın alıyorum," diye itiraf ediyor. Tadı enfes, terbiyesi ağızda eriyor, taze mısır tanelerini hafif hafif çiğneyerek mideye indirebiliyorsunuz. Üçüncüsü ise patates çorbası. Hiç de fena değil, üstelik içinde karamelize soğanlar ve bir dilim pastırma ile sunulması harika bir yaklaşım. Sürpriz olarak, pastırmanın içine sarılmış halde bir hurma tanesi çıkıveriyor karşınıza. Tatlımsı hurmanın, tuzlu pastırma ile hararetli öpüşmesinden hafif kakafonik bir patlama çıkmış olsa da, bana kalırsa bu çorbanın varlığı insanoğluna hayli lezzet dolu gastronomik bir ufuk açıyor. Hepsi şahane, hepsi denemeye değer çorbaların.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuWB8BbeCZyv7wLnBtJ1nKmmjnFW0nYi-CY4gCfRpuW3PvB260JOG4g7UbVHP0CFPMjXFliTa7pvgf8Y6k5SIIzGKeM0T4ERfwhUKkQVYHTevRzzYelY2tnPWOec4sTCXVq7K-LqH7OkSp/s1600/IMG_0890.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuWB8BbeCZyv7wLnBtJ1nKmmjnFW0nYi-CY4gCfRpuW3PvB260JOG4g7UbVHP0CFPMjXFliTa7pvgf8Y6k5SIIzGKeM0T4ERfwhUKkQVYHTevRzzYelY2tnPWOec4sTCXVq7K-LqH7OkSp/s1600/IMG_0890.JPG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Pastırmalı Hurmalı Patates Çorbası</td></tr>
</tbody></table>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdeOywJWUGMZjj3lYe3cVecE2OPgcfkYrxbUW3exy0ev-7iaeIJmugNDzCDGgDPDjAzgmUiiYCD6Hb5xwrE1L7-J9-fHvqktBoovtTFz1TuhbFi0l6GxfIIhj7q8NRat1T7kw76cejzhu0/s1600/IMG_0891.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdeOywJWUGMZjj3lYe3cVecE2OPgcfkYrxbUW3exy0ev-7iaeIJmugNDzCDGgDPDjAzgmUiiYCD6Hb5xwrE1L7-J9-fHvqktBoovtTFz1TuhbFi0l6GxfIIhj7q8NRat1T7kw76cejzhu0/s1600/IMG_0891.JPG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Jumbo Karidesli Nachos'lu Mısır Çorbası </td></tr>
</tbody></table>
Sonra isterseniz ara sıcak, isterseniz iştah açıcı deyin, ne isim verirseniz verin, iki muhteşem yaratık süslüyor masayı. Bunlardan birincisi tüm şanı ve şöhretiyle deniz tarağı. Bendeniz gavurların scallop dediği bir yavruları oldum olası pek sever, menüde varsa mutlaka sipariş eder, arkama yaslanıp büyük bir merakla beklerim. Can Oba menüyü ilan ederken, hiç düşünmeden deniz tarağı söylüyorum. Masaya gelen şaheser, ıspanak yatağında, istakoz sosuyla taçlandırılmış, turp filizleri ile sunulan bir sürpriz. Yerken, bir saygısızlık yapmamak için ellerim titreyerek, hiç ses çıkarmadan duruyorum. Bu yemeğe saygısızlık etmemek gerekir. Tarağın yumuşacık dokusu ağzımda dağılırken kadifemsi bir dokunuş yalayıp geçiyor bedenimi, ürperiyorum. Bunca saçmalığın arasında yaşadığımı hissediyorum işte. Sonra kuşkonmaz süzülüyor masanın tam orta yerine. Somon fümeye sarılmış, özel bir eritme peynirle kucaklaşmış, portakal dilimleriyle taçlandırılmış bir nefaset bu. Ağzıma bir parça kuşkonmaz, azıcık somon füme, biraz da o peynirden atıp, tadını betimlemekte bir hayli zorlanacağım mucizevi bir bulamaç vücuda getiriyorum. Yiyorum, öyleyse varım!<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhIaBnV1e8YytVXE9O7QMAowqDafMN5afCsVk2vVgfGSLJAAbmWAeEKbao8NFttwcBeOBnAkZViiWaXvSgNdGPDJgOP1arC16C9bn1yUPm_oa-bzRaJczzoBH2Rj7oEwz-S5NU6l5RZN64/s1600/IMG_0895.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhIaBnV1e8YytVXE9O7QMAowqDafMN5afCsVk2vVgfGSLJAAbmWAeEKbao8NFttwcBeOBnAkZViiWaXvSgNdGPDJgOP1arC16C9bn1yUPm_oa-bzRaJczzoBH2Rj7oEwz-S5NU6l5RZN64/s1600/IMG_0895.JPG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ispanak Yatağında İstakoz Soslu Deniz Tarağı</td></tr>
</tbody></table>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGX67VF_RucO_AbmkjQQgrt3IBrb_TTaQoxPGcuWqRWpQelTZr7E-OAm0tzteZ6emCbGSiO-3y_wAsWwLajNUmwjom1YqOYtY8JUzg5_l3O0gH7hiYY5g4nCY4HhggUyeoP5YUSRji2pyn/s1600/IMG_0904.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGX67VF_RucO_AbmkjQQgrt3IBrb_TTaQoxPGcuWqRWpQelTZr7E-OAm0tzteZ6emCbGSiO-3y_wAsWwLajNUmwjom1YqOYtY8JUzg5_l3O0gH7hiYY5g4nCY4HhggUyeoP5YUSRji2pyn/s1600/IMG_0904.JPG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Somona Sarılmış Kuşkonmaz</td></tr>
</tbody></table>
<span id="goog_1486163617"></span><span id="goog_1486163618"></span>Ana yemek faslında cevizli ve ahtapotlu risottonun kollarına bırakıyorum kendimi. Bu yemeğin her santimetrekaresinin keyfine varmaya çabalıyorum. Tabaktaki farklı türden domatesler, risotto ile ne kertede uyumlu ise, pişirilmiş kirazlar o denli tezat teşkil ediyor. Gücünü karşıtlıktan alan bir lezzet infilakına sahne oluyor Sirkeci semaları. Ahtapot kendi öyküsünü anlatıyor, lokum gibi mübarek. Ceviz ve pirinç karışımında sihirli, adını şu an bile koyamamış olduğum bir fısıltı var. Sanki hiç anlatılmamış bir hikayenin mahçup anlatıcısı gibi sofradan bana bakıyor. Bakışıyoruz. Diğer ana yemeğin, vejateryan lazanyasının dolgun, tatminkar ve savaşçı ruhu bile etkilemiyor beni. Sevmek istiyorum. Bana bu kadar sıcak bir kucaklayışla kollarını açan bir risottonun yanılıyor olması imkansız. Yaşamak istiyorum. Dünyada böyle yemeklerin varolduğunu bildikçe, gidip onları keşfetmek ve başkalarına anlatmak gerektiğini biliyorum. Mucizeleri bekliyorum. Bu ahtapotun varlığı bana iyi birşeyler olacağının habercisi gibi geliyor. İyi ve huzurlu bir geleceğin. İyi ve sakin bir dünyanın. İyi ve mutlu bir Alp'in...<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG6FSaak5Mc1H_fJiyucbY4ZmW2KYdTI39O884UzTmUm0umavzpThv3ZIaW3rJglOXV_Ad25m3Ne-h75pe34ksEGld4Wf9IzW9GagatmCIPH_SmlW7EpBN18TnXNghtZercjr-zFaAvdqp/s1600/IMG_0917.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG6FSaak5Mc1H_fJiyucbY4ZmW2KYdTI39O884UzTmUm0umavzpThv3ZIaW3rJglOXV_Ad25m3Ne-h75pe34ksEGld4Wf9IzW9GagatmCIPH_SmlW7EpBN18TnXNghtZercjr-zFaAvdqp/s1600/IMG_0917.JPG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Vejateryan Lazanya</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV8WJc68p3es8M3Ah9SLu0RNArjIE9-VDbJbfICfOor0wqpXG8Cd8L8Y5Ca0q4r-d6T-i89fJgpJrd8qArXAX756iVW-b7PvxUDznjoRcc9Sfgt5EWpzyOBKUoNWrYpK6X_elzQa2nR_6r/s1600/IMG_0910.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV8WJc68p3es8M3Ah9SLu0RNArjIE9-VDbJbfICfOor0wqpXG8Cd8L8Y5Ca0q4r-d6T-i89fJgpJrd8qArXAX756iVW-b7PvxUDznjoRcc9Sfgt5EWpzyOBKUoNWrYpK6X_elzQa2nR_6r/s1600/IMG_0910.JPG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ahtapotlu Cevizli Risotto</td></tr>
</tbody></table>
Ve bunların üzerine bir de peynir pastası... Altında krokan ve ceviz, yanında karamel sos ile servis edilen, insanı kendinden geçirmeye namzet bir tatlı. Gözlerimi kapıyorum, Sirkecinin aceleci hayatına sırtımı dönüyorum. Bütün koşuşturmalara, mücadelelere, mecburiyetlere, sorumluluklara, buhranlara, angaryalara, kavgalara, rekabetlere, kırgınlıklara sırtımı çeviriyorum. Yok sayıyorum varolan her şeyi ve bu pastanın kendini tanıtmasına, beni ele geçirmesine, yok etmesine ve yeniden tanımlamasına izin veriyorum. Bir başyapıttan çok uzun bahsedilmez, onu yaşamak gerekir sevgili dostlar.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1t384B2UgX0dAB58tFfJZhtULy2c8M8NGxeQ6zgTuLHwTwvbw-PTW5Y6ngVU9ZCA3SRqJJBMqJ69ze66fnx2jjQlPLKldguFs4w9nNYOvuM5910jjTDCsx-c6h5AuCzMqALbLwsZY5mfT/s1600/IMG_0923.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1t384B2UgX0dAB58tFfJZhtULy2c8M8NGxeQ6zgTuLHwTwvbw-PTW5Y6ngVU9ZCA3SRqJJBMqJ69ze66fnx2jjQlPLKldguFs4w9nNYOvuM5910jjTDCsx-c6h5AuCzMqALbLwsZY5mfT/s1600/IMG_0923.JPG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Krokanlı Cevizli Karamel Soslu Peynir Pastası</td></tr>
</tbody></table>
Sonra kalkıp gidiyorum. İçimde yazabilmenin coşkusu, ağzımda inanılmaz bir lezzet valsi, beynimde de hayatım boyunca ilk defa Müslüman mahallesinde salyangoz satan birinin başarılı olduğunu görmenin yarattığı tarifsiz hazla... Kalkıp gidiyorum...<br />
<br />
Ama bazen gidersiniz ve kalbiniz bir yerde kalır ya. İşte öyle gidiyorum.<br />
<br />
<span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.1200008392334px; text-align: left;">Can Oba Restaurant</span><br />
<span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.1200008392334px; text-align: left;">Hoca Paşa Mh., Hocapaşa Hamamı Sk </span><br />
<span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.1200008392334px; text-align: left;">No:10, 34112 Sirkeci/Istanbul</span><br />
<nobr style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: small; line-height: 16.1200008392334px; text-align: left;">Tel: 0 212 522 1215</nobr><br />
<br />
<br /></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-50526036894248233912014-05-12T14:40:00.000+03:002014-09-25T22:59:13.427+03:00Fincan - Burgazada<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/meyhanelerim/fincan-burgazada"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHmipSwNu_R_-lyLS36FlbYuUMvAE-NT83p8CX6tMD2b5hexQpde7j5AOOuNuVF9kj-KzZLCuI-qS39cMYIZbgysa55SQUKfWBAkLcT093UfRmnTf0BHJ3ATxuMEZyl9PQCGtzEBS5Su9z/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHmipSwNu_R_-lyLS36FlbYuUMvAE-NT83p8CX6tMD2b5hexQpde7j5AOOuNuVF9kj-KzZLCuI-qS39cMYIZbgysa55SQUKfWBAkLcT093UfRmnTf0BHJ3ATxuMEZyl9PQCGtzEBS5Su9z/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;">19. yüzyılda İstanbul’a gelen zamane gezginleri, tahmin
edersiniz ki deniz yolunu kullanmışlar, bindikleri devasa yelkenliler ile
Akdeniz limanları üzeriden salına salına Dersaadet’e gelmişler, İstanbul denen
heybetli canavarın Üsküdar, Sarayburnu, Pera üçgeni arasındayken camilerin
kurşuni kubbelerini, kiliselerin kulelerini, alt alta üst üste ahşap evlerin
havasız üslubunu görüp hayret etmişler, nereye bakacaklarını şaşırmışlar, bir
süre nefeslerini tutmuşlar, ardından, gemileri yanaşıp da şehre adım atınca,
sokakları dolduran Türkler, Ermeniler, Rumlar, Arnavutlar, Ruslar, Fransızlar
ve Afrikalılar’ın yarattığı renk cümbüşü
içinde kendilerinden geçmişler, kimileri büyük bir hayranlık duyarken, bazıları
bu kaotik düzenin içinde boğulur gibi hissetmiş, ama neticede Nerval, Gautier, Lamartin,
Amicis, hangisi olursa olsun, hayatlarında hiç görmedikleri bir şeyle karşılaştıklarını
ifade etmekten çekinmemişlerdir. Bunların içinde, kentimiz hakkındaki en
çarpıcı cümleler, bana kalırsa, Edmondo De Amicis</span>’e aittir. Amicis şöyle
der: “İstanbul Babil’dir, bir âlemdir, kâinatın yaratılmadan önceki
karışıklığıdır. Güzel midir? Harikuladedir! Çirkin midir? Berbattır. Hoşunuza
gider mi? Sarhoş eder. Orada yaşar mıydınız? Kim bilir! Bir yıldızda yaşayıp
yaşayamayacağını kim söyleyebilir?” Hayat boyu yaşadığım kenti böyle
anlatamayacağımı düşünerek yaptım bu alıntıyı sevgili dostlar. Peki tüm bu
gezginlerin, İstanbul’a girerken ilk gördükleri nedir: Tabii ki Prens Adaları!
O senelerde İstanbul’un gerdanlığı gibi dizilmiş bu takımadaları gözdüğünüzde,
şehre girmiş sayardınız kendinizi. O koca yelkenlilerin güvertesine kurulmuş
gezginler de, Payitaht’ın yaklaşmakta olduğunu Prens Adaları’nı gördüklerinde
anlayıp büyük bir mutluluk ve heyecan duymuşlardı. Peki bu kadar kuşaktır bu
kentin yerlisi olan bendeniz neden bu denli uzaktım adalara? Kendime bu soruyu
sorduğumda hep aynı cevabı veriyorum: Ailemde adada yaşama kültürü olmadığı
için büyük olasılıkla. Annem Beykozlu, babam Paşabahçeli; onlar için deniz kenarı
hep Boğaz kenarı anlamına gelmişti belki de. Ada uzak bir şeydi, bize
yabancıydı, bizim bir parçamız olmadı hiçbir zaman. Belki sırf bu yüzden ben de
bu kadar az gördüm, tanıdım, gezdim adaları. Kırk senelik İstanbul çocuğunun
adaları geç yaşlarında keşfetmesi ayıp bana kalırsa, ama hala keşfedilecek bir
şeyler olması da bana kendimi iyi hissettiriyor. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;">Adaların içinde son dönemde en sık ziyaret ettiğim Burgazada.
Burayı gerçekten seviyorum. Belki nispeten daha az oturanı bulunduğu ve
Büyükada’ya göre daha sakin olduğu için, ya da belki Kalpazankaya gibi, seneler
içinde arkadaşların tekneleri ile yanaşıp yemek yemeyi adet edindiğimiz bir
yere sahip olduğu için, ya da belki de salt bizim lisenin orada bir arazisi
olmasından ötürü çocukluğumda ilk ziyaret ettiğim ada olduğu için. Tamamen
kişisel nedenlerden ötürü kalbimde ayrı bir yeri olan Burgaz’ın Kalpazankaya’daki enfes
lokantasını daha önce burada anlatmaya çalıştım. Şimdi sıra, adanın öbür
yakasında, iskele tarafında karşıma çıkan ve ziyaret etmekten büyük bir
mutluluk duyduğum başka bir lokantasına geldi. Adı Fincan... İskeleden iner
inmez karşınıza çıkan restaurant silsilesi içinde gözünüze çarpacaktır hemen.
Ben ulaşım yolu olarak Mavi Marmara’yı tercih ediyorum Burgaz’a giderken. Mavi
Marmara iskelesinden Fincan’a ulaşmak için sağa saparak elli metre kadar
yürümeniz yeterli olacaktır. Mekan, Nisan ayının ortalarından itibaren her gün
her saat açık. Kış ve ilkbahar dönemlerinde ise sadece haftasonlarında hizmet
veriyor. Yanyana dizilmiş, balıkçı/meyhane işletmeleri içinde en küçüklerinden
birisi diyebilirim. Ama çok şirin ve oturunca karşınıza Heybeliadayı alarak
keyifle demlenebiliyorsunuz. Küçük tahta masaları ve mavi sandalyeleri de ayrı
bir sıcaklık katmış Fincan’a. İnsanın hemen kurulup bir rakı yuvarlayası
geliyor. Burada oturduğumda hem İstanbul’u görüp, yakında olduğunu bilip, hem
de aynı zamanda bu kadar farklı bir atmosferde bulunduğumu fark ederek hayret
ettim. Ücra bir sahil kasabasında, doğup büyüdüğüm yere çok uzaktaydım sanki.
Oysa gerçekte sadece yarım saatlik bir mesafe vardı koca şehirle aramda.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWwQSGD-g2jIeVG-GiCiZQfclT0V35lIr7aos9vRV3HAPzIC2YhmxKpddKuqPpkBE7VjeTGxo0gYHYq0JeBf_rINdugYn_kkrPYY-Wix2szFVsO4STu0eHAb9zq_5a8B2AXXwbEbwxhvgT/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWwQSGD-g2jIeVG-GiCiZQfclT0V35lIr7aos9vRV3HAPzIC2YhmxKpddKuqPpkBE7VjeTGxo0gYHYq0JeBf_rINdugYn_kkrPYY-Wix2szFVsO4STu0eHAb9zq_5a8B2AXXwbEbwxhvgT/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a><span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;">Fincan’ın sahibi Rasim Sofuoğlu, 1986 senesinden beri hizmet
veren lokantayı, Ermeni ve Rum usulü mezeleri eski tadıyla bulabileceğiniz, Burgazada'da
denizin kıyısında iki büyük dükkanın arasına sıkışmış ufak ve şirin bir işletme
olarak niteliyor. 40-50 kişilik dış mekan, 25-30 kişilik iç mekan kapasitesi
ile hizmet veriyor. Rasim Sofuoğlu'nun dedesi adaya ilk yerleşenlerdenmiş,
Rasim Bey de adada doğmuş, eski adayı yaşatmaya çalışanlardan biri olarak
tanımlıyor kendini. Eşi Canan Hanım ise beslenme bölümü mezunu ve restoranın
aşçılığını da üstlenmiş durumda. Ermeni usulü midye dolma ve Çerkes tavuğu Efe
Rakının meze yarışmasında ödül almışlar. Bütün mezeler onun elinden çıkıyor. Gelip
oturduğunuzda size bizzat hizmet ediyor, bol bol sohbet ediyor ve çok canayakın
davranıyorlar. Özellikle Rasim Bey’in bitmeyen enerjisi ve espri yeteneği
mekanın en önemli özelliği haline gelmiş durumda bana kalırsa. Orada bulunduğum
sürede, bazı müdavimlerin sırf Rasim Bey ile sohbet etmek için ziyarete
geldikleri hissine kapıldım desem yeridir.</span></span><span style="font-family: inherit; line-height: 115%;">Yemekler çok çeşitli, ama benim size tavsiyem, akşamüstü,
hava henüz kararmamış iken gidip otlu beyaz peynir eşliğinde bir duble rakı
koymanız ve sessizce gelip geçene bakmanız. Sükunet ve huzur içinde, o peynirle
rakının ağzınızın içinde halvet olmasına izin vererek dünyayı unutmanız. Kendinize
ayırdığınız o birkaç dakika içinde yaşamın güzel bir şey olduğuna kanaat
getirerek teknelerin önünüzden geçişini seyretmeniz. Sonra diğer mezeler,
arasıcaklar ve balıklar şenlendirebilir masanızı. Neler mi var?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 17.8pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Otlu Penir, Zeytinyağlı Biber Dolma, Zeytinyağlı Çalı,
Barbunya Pilaki, Şakşuka, Deniz Börülcesi, Deniz Fasulyesi, Kaya Koruğu, Semizotu
Salatası, Patlıcan Salata, Selanik Patlıcan Salata, Pazı Salata, Fincan Meze, Çerkes
Tavuğu, Girit Dolma, Balık Salata, Lakerda, Çiroz, Midye Dolma, Midyeli Pilav, Soyalı Uskumru, Levrek Simit, Tarama, Midye
Pilaki, Kalamar Izgara, Kalamar Tava, Tereyağı Karides, Karides Güveç
,Karides Cips, Susamlı Karides, Balık Gözleme, Balık Köfte, Somon Köfte, Paçanga Böreği, Sigara Böreği, Kaşarlı Kroket,
Kaşarlı Böreği, Patlıcan Tava, Kabak Tava, Peynir Sahanaki, Izgara Hellim Peyniri
, Kızarmış Feta Peyniri... ve daha niceleri.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 17.8pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 17.8pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit; line-height: 17.8pt;">Bendeniz meyhanelerin mihenk taşı olduğuna inandığım
patlıcan salatasından sipariş ettim, gayet lezzetliydi. Közün tadı damağımda
kaldı. Yoğurtlu semizotu ve tarama söyledim, özellikle tarama gerçekten çok
güzeldi. Benim için taramaların şahı Cavit’in yaptığıdır, bunu defalarca
yazdım, yine de, burada mideye indirdiğim tarama, tam “eski usül” yapılmış,
babaannemin evinde yaptığı türden, eski İstanbul mezesi tarzında, hafif
kıvamlı, balığın varlığını insanın içinde hissettiren bir mezeydi. Somon rulosu
içinde krem peynirli, sushivari bir meze geldi, ismini bilemediğim için tarif
etmeye çabaladım. Gayet güzeldi. Soyalı uskumru, sigara böreği, kalamar tava, kabak tava ve
paçanganın tadına baktıktan sonra kapanışı karides güveç ile yaptım. </span><span style="font-family: inherit; line-height: 17.8pt;"> </span><span style="font-family: inherit; line-height: 17.8pt;">Karides güveç tam şamadıralıktı. Sigara böreği
ise son kertede hafif ve lezzetliydi. Gerçekte tıkabasa yememe karşın kendimi
hiç rahatsız hissetmedim. Tüm saydığım yemeklerdeki malzemelerin taze olduğunu
ve Canan Hanım’ın elinden çıktığını ayrıca vurgulamam gerekiyor. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 17.8pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit; line-height: 17.8pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 17.8pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit; line-height: 17.8pt;">Fincan, bana kalırsa Kalpazankaya ile birlikte, yeme
içme kültürü konusunda Burgazada’nın iki önemli değerinden birisi.</span><span style="font-family: inherit; line-height: 17.8pt;"> </span><span style="font-family: inherit; line-height: 17.8pt;">Sizde bir şehrin ezici keşmekeşinden kaçıp soluğu
adada aldğınızda ziyaret etmelisiniz mutlaka. Geçici de olsa yenilenmiş ve huzurlu
olarak döneceksiniz şehre.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 17.8pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;">Fincan Cafe Restaurant<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;">Gezinti Caddesi No: 6<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;">Burgazada İstanbul Turkey<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;">Tel: 0216 381 13 50<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;">GSM: 0533 958 75 23<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;">GSM: 0532 512 68 21<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 80%; text-align: justify;">
<span style="line-height: 80%;"><span style="font-family: inherit;">Email: <a href="mailto:rasim@burgazadafincancafe.com" target="_blank"><span style="color: windowtext; text-decoration: none;">rasim@burgazadafincancafe.com</span></a></span><span style="font-size: small;"><o:p></o:p></span></span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-51893215257531381852014-05-06T11:05:00.001+03:002014-09-25T22:52:49.752+03:00Karaköy Lokantası<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/meyhanelerim/karakoy-lokantasi"/>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqCJ488kzaWA3yy64MRftKSZO2Ergbv7JIFYCWbgaOyoIz46j9YW7-XeaoADKY0yq05Hl0F97PhxF1t4tJxohrmFqb02fvTc4eBobWbPedj7wzN3xq7Q-YQ7uKm9mlQ1t-1FcFeUCv4plw/s1600/photo+1.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqCJ488kzaWA3yy64MRftKSZO2Ergbv7JIFYCWbgaOyoIz46j9YW7-XeaoADKY0yq05Hl0F97PhxF1t4tJxohrmFqb02fvTc4eBobWbPedj7wzN3xq7Q-YQ7uKm9mlQ1t-1FcFeUCv4plw/s1600/photo+1.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
Bahar geldi artık. Havalar güzelleştiği ve ısındığı zamanlarda tüm enerjisini kaybeden bir insan olarak, bu sene ilkbahar-yaz dönemlerini iyi geçirmeye kararlıyım sevgili okurlar. Daha olumlu, enerjik, ne yaptığını bilen bir ruh hali içinde, kentin atardamarlarında fink atma konusunda yapmış olduğum güzide bir plan var, bunu yürürlüğe sokacağım izninizle. Biraz değişmeliyim, diye düşündüm bu sene tüm hızıyla geçerken. Burada zaman zaman saydırdığım hatta sövdüğüm kişisel gelişim meselesine yakınlık kazanmak, kaleyi içerden fethetmek, ya da belki önyargılarımı kırıp kendi haksızlığımı ispat etmek için "Ferrari'sini Satan Bilge"yi satın aldım geçen gün. Bu benim için önemli bir adımdı. Olumlu davranmak için çaba harcamak, dünyayı daha yaşanılır bir yer kılma konusunda insanlık için küçük, benim için büyük bir sıçramaydı. Lakin kitabı okurken, kafa yapımı değiştireceğini düşündüğüm en ufak bir bilgi kırıntısı bile bulamadım. Bulmayı bırakın, insanoğlunun Platon'dan beri bir adım bile yol kat edemediğini, hatta ciddi şekilde gerilediğini, yüzeyselleştiğini, acınacak hale geldiğini gördüm. Nefret ettim. Hemen Emrah Serbes'in uzun zamandır beklettiğim "Son Hafriyat" adlı kitabını bir solukta okuyup, Robin Sharma'nın saçmalıklarını süratle kafamdan sildim, rahatladım. Şimdi daha sakinim bu satırları çiziktirirken. Mutluluk, bana kalırsa insanın oturup hayal kurması ve meditasyon yapmasıyla, ya da kafasından olumlu düşünceler geçirmesiyle yakalayabileceği bir duygu durumu değil. Benim inancıma göre, dışarıdan bir "uyaran" olmak zorunda mutlu olmamız için. Yani "her şey kafamızın içinde" söylemine katılmıyorum. Beni gerçekten mutlu eden, rahatlatan ve yaşama pozitif yaklaşmamı sağlayan iki "şey" olduğunu biliyorum. 1- İyi bir kitap (kurgusal bir metin olmalı, tamamen hayal ürünü, insanı eğlendirmek için yazılmış...) 2- Dört başı mamur bir sofra, enfes bir yemek. Ben de üstüme düşeni yaptım son birkaç günde mutluluğu yakalamak için. Önce kitabı okudum hararetle. Behzat Ç. dizisini seyretmediğimi tahmin edersiniz. Romanı okumak hoşuma gitti ama. Bu bir sürpriz değildi, zira "Her Temas İz Bırakır"ı okumuş ve sevmiştim. Bunun üzerine bir de Karaköy Lokantası'nı ziyaret edince iyi bir moral yüklemesi gerçekleştirdim. Bu satırları yüzümde gülümsemeyi andıran ve nispeten mesut bir ifade ile yazıyorum.<br />
<br />
Karaköy Lokantası günün farklı saatlerinde, farklı amaçlarla ziyaret edebileceğiniz bir lokanta. Öğle yemekleri için defalarca gittim buraya ben. Lakin bu yazının konusu, günün ortasında yaptığım ziyaretler değil. Bu yemeklerde, kendini modern bir esnaf lokantası gibi konumlayan ve bu yaklaşımda hayli başarılı olan bir işletme buldum her defasında karşımda. Zeytinyağlılarıyla, mis gibi tencere yemekleriyle, yumuşacık sütlü tatlılarıyla insana güzel ve hafif bir öğle yemeği deneyimi yaşatan bir mekandan bahsediyorum. Üniversite öğrencisi garsonlarıyla hizmet veren, daha çok Karaköy'de çalışan tayfanın uğradığı şık bir restaurant, eğer o bölgede hayatımı sürdürseydim sık sık ziyaret edeceğim bir sığınak.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib02iWW3vsGIpbE78pDWFmiPeFkyuZgz33i5Pc0dM9tsVsxGLnoSiUDkYatbEJiqpPBp4I4ph9T0aoHHe95WKZywoBUBonPu_9DyBQf5MO4QN4JPyrRCmrfNo1IgIoXeqlJ4W3wHfEL3XA/s1600/photo+2.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib02iWW3vsGIpbE78pDWFmiPeFkyuZgz33i5Pc0dM9tsVsxGLnoSiUDkYatbEJiqpPBp4I4ph9T0aoHHe95WKZywoBUBonPu_9DyBQf5MO4QN4JPyrRCmrfNo1IgIoXeqlJ4W3wHfEL3XA/s1600/photo+2.JPG" height="320" width="320" /></a>Ben size gecesini anlatacağım bu lokantanın. Gece saatlerinde ilk gidişimde beklenmedik bir "Doctor Jekyll and Mr. Hyde" sendromu yaşadım Karaköy Lokantası'na, zira gündüzleri bizleri tencere yemekleriyle ağırlayan o mekan, yerini dört başı mamur bir meyhaneye bırakmıştı. Bu, bendeniz için alışılmadık bir durum, açıklamakta güçlük çektiğim bir metamorfozdu. Gece çok güzel aydınlatılmıştı lokanta, masalar bembeyaz örtülerle kaplanmış, duvarlardaki mavi fayanslar ışıl ışıldı.Tahta sandalyeler, yukarı kata çıkan dökme demir döner merdiven, yerlerdeki eski model karolar, insanın aklını alan meze vitrini ve beyaz gömlekli, siyah önlüklü garsonlar. Her masanın dolu olduğunu ve rezervasyon yapmadan gitmenin büyük bir hata olacağını özellikle belirtmeme gerek yok diye düşünüyorum. İçerideki kabalık, dekorasyondaki detaycılık, normal şartlarda bir yüzme havuzu etkisi yaratabilecek mavi fayanslar bile çok hoşuma gitti. Özellikle de garsonların akıllara zarar sürati, güleryüzlü hizmeti, bir dediğinizi iki etmeyen harika tavrı üzerine konuşulmalı diye düşünüyorum. Ben ziyaret ettiğim yerlerde salt iyi hizmet gördüğü zaman, yani güzel "ağırlandığında" mutlu olan bir adam değilim. Pek çok işletme, günümüzde hem yemeklerinin zayıflığını, hem de zevksizliklerini şark usulü bir yalakalıkla örtmeye çabalıyorlar. Bundan nefret ediyorum. İyi hizmet olmazsa olmaz benim için, ama bir bütünün parçası. Karaköy Lokantası'ndaki hızır acil hizmete bayıldım resmen. Her şeyin ötesinde güleryüze ve size çaktırmadan, uzaklardan sizi takip eden garson mantığına. Tebrik ediyorum!<br />
<br />
Yukarıdaki paragrafa bakarak dekorasyon ve servise tam puan verdiğimi görebilirsiniz sevgili dostlar. Bunun ötesinde mekanın lokasyonu da, gençliğimin geçtiği Karaköy bölgesine olduğu için ayrıca sempati duyuyorum. Öte yandan daha Galataport rant paylaşımı tam gerçekleşmeden kendi öz kentsel dönüşümünü yapan Karaköy coğrafyasının en şaşaalı yerinde olan bu lokantaya ulaşım pek kolay. Anadolu yakasından geliyorsanız, hiç kendinizi zorlamadan Kadıköy-Karaköy vapuruna binin derim. Yapılacak en mantıklı hareket bu. Arabaya binmeyin, vapurun, Boğaz'ın, Sarayburnu'nun, püfür püfür havanın keyfini çıkarın. İskelede indikten sonra sağa dönün, beş dakikalık yürüyüşten sonra kendinizi Karaköy Lokantası'nın önünde bulacaksınız. Avrupa yakasından geliyorsanız da yine toplu taşımacılığı kullanın derim; tramvayla Tophane'de alın soluğu, bir zahmet iniverin orada ve yine beş dakikalık yürüyüşle lokantayı bulacaksınız.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfJ0jBAMDvK2fnP5OX1qMnUgMVquIBqdlUVaq7Maj_Pd1snJhyphenhyphenuHDe0gElHKcf287NH9khNlCFGe9O-wmSrrkvs4aeZaOG0sY-EZH6LV9oy_PvryWxEZ7Bq8O8T-dSmbde7pJizM0udvvS/s1600/photo+3.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfJ0jBAMDvK2fnP5OX1qMnUgMVquIBqdlUVaq7Maj_Pd1snJhyphenhyphenuHDe0gElHKcf287NH9khNlCFGe9O-wmSrrkvs4aeZaOG0sY-EZH6LV9oy_PvryWxEZ7Bq8O8T-dSmbde7pJizM0udvvS/s1600/photo+3.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
Gelelim yemeklere: Öncelikle o devasa soğuk meze vitrininin başında toplaşan ve mezelerin ışıltılı dünyasına dalıp giden insanlardan birisi olmak durumundasınız. Karar vermeden önce, iyice incelemelisiniz o güzellikleri. Pek çok seçenek arasından, eğer benim kafamda birisiyseniz, en başta bir patlıcan türevi, bir de yoğurtlu meze mutlaka seçmelisiniz. Ben, genel teamüllere uyarak haydari sipariş ettim öncelikle. Karaköy Lokantası'nın haydarisinin içinde çok ufak doğranmış salatalıklar da mevcut. Bu durumda cacık mı demeliyiz? Sanmıyorum, zira kullandıkları süzme yoğurt ve harikulade sarmısak kombinasyonuyla yemekten büyük keyif aldığım, belki de bugüne dek karşılaştığım en güzel haydari olmuş bu. Bir de patlıcan geldi masaya; o da bir hayli yoğurtluydu. Eğer isterseniz üzerine acılı bir sos da koyuyorlar; tercihe bağlı bir durum bu. Bana kalırsa bu da çok hoş bir mezeydi. Ayrıca pancar soslu enginar kalbi de, bir soğuk meze olarak arz-ı endam eyledi masada. Son dönemlerde çok severek yediğim enginar kalbinin tadı gerçekten hiç fena değildi, pancar suyu da çok yakışmıştı üzerine. Bunların yanına üzerine peynir rendelenmiş roka salatası da patlatınca ve bir de rakıyı ilave edince masa şenleniverdi iyice.<br />
<br />
Ara sıcak zamanıydı şimdi. Sevgili dostlar, benim kitabımda ara sıcak dünyasının iki mühim aktörü vardır: Birincisi, tahmin edebileceğiniz gibi yaprak ciğer, diğeri de kabak kızartmadır. Kalamar da dahil olmak üzere, tüm diğer ara sıcaklar daha sonra gelir. Karaköy Lokantası'nda yediğim kabak tava gerçekten muhteşemdi. Çiçek Pasajı'ndaki Seviç'in kabağıyla aynı lezzetteydi diyebilirim. Todori'de yediğimden kat be kat daha iyiydi. Yine bu kategoride Eleos'u farklı bir yere koymak isterim, zira onların kabak kızartmasının içinde tadı çok bariz bir şekilde hissedilen bir peynir dominansı mevcut. Karaköy Lokantası'nda getirdikleri kabak tavanın yanında ise, sos olarak çok yoğun kıvamlı bir sarmısaklı yoğurt vardı. Kabaklarını yoğurda bana bana, kendimden geçerek yedim. Hemen ardından paçanga sipariş ettim. Burada önemli bir not: İlk defa ertesi gün kokusu her yanı sarmayan bir pastırmayla yapılmış bir paçanga yiyorum hayatımda. Tebrik etmek lazım mucidini. Ayrıca bir de kalamar lokmaları adını verdikleri, güveçte gelen muazzam yemeği söyledim. Tadının güzelliğini bir kenara bıraktım, sadece suyuna ekmek banmak, sınırsızca şamadıra yapmak bile benim için tarifsiz mululuklar kategorisinde yeni bir sayfa açtı. Kırmızı,yeşil biber ve bebek kalamar senfonisi diyebileceğim bu yemeği mutlaka deneyin sevgili dostlar. Mekanın yıldızlarından biri bana kalırsa.<br />
<br />
Tatlı olarak ise kaymaklı peynir tatlısı ve sakızlı sütlaç deneme şansım oldu. Sütlaç gerçekten on numaraydı. Benim gibi pek "sakızperver" olmayan bir şahsiyeti bile yerinden oynatmayı becerdi tabir-i caiz ise.<br />
<br />
Neticede Karaköy Lokantası, gerçekten güzel bir meyhane. Münferit ve türevleri gibi beni büyük hayal kırıklığına uğratan "modern meyhane" konseptinin içine dahil edebileceğim bir mekan değil, ama aynı zamanda klasik bir içkili lokanta da değil. Kendi havasında, kendi ruhunu yakalamış ve bunu bizlerle paylaşan "özel" bir meyhane. Yeni arayışlar içinde olan herkese duyrulur ve şiddetle tavsiye edilir!<br />
<br />
<b>Karaköy Lokantası</b><br />
<div class="_ge" style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; margin: 7px 0px 0px; text-align: left;">
Kemankeş Karamustafa Paşa Mh. </div>
<div class="_ge" style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; margin: 7px 0px 0px; text-align: left;">
Kemankeş Cd No:37, 34425 İstanbul</div>
<div class="_ge" style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; margin: 7px 0px 0px; text-align: left;">
T:0 212 292 4455</div>
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-81522056887509706252014-04-29T14:35:00.000+03:002014-09-25T22:48:21.677+03:00Adana Yüzevler Kebapçısı <meta http-equiv="refresh" content="0;url= http://www.lokantalarim.net/kebapcilarim/adana-yuzevler-kebapcisi/"/>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZxhjIpt6MNmF5LijgdsCmsiogI4d9nByzOt1pMKw2pEyfSZkIcO7AdoDyfEPkMScQyP0nmHLFBW-XFSKfi_pAWWebwObBvJ79kvbKGKMvFWuNxBd-5jJa-Hfl_InspPoH4HH3RHUEMHxg/s1600/photo+2.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZxhjIpt6MNmF5LijgdsCmsiogI4d9nByzOt1pMKw2pEyfSZkIcO7AdoDyfEPkMScQyP0nmHLFBW-XFSKfi_pAWWebwObBvJ79kvbKGKMvFWuNxBd-5jJa-Hfl_InspPoH4HH3RHUEMHxg/s1600/photo+2.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
Gözlerini kapatmalısın. Uzatma işte artık. Yemek, yazmak, yaşamak, ihtiyaç bunların hepsi. Yaşarken güzel yemekler yemek ve bunları yazmaktan daha ötesi var mı peki? Senin için yok. Kafanın içinde tam gaz oynanan tiyatro kimilerine anlamsız geliyor belki. Belki de haklılar; boş şeyler düşünüp, boş işlerle uğraşıyorsun. John Lennon "Working Class Hero" şarkısında aynen şunu söyler: "They hate you if you're clever and they despise a fool"... Ne akıllı ne de aptal olmak işe yarıyor demek ki. Toplum ikisini de sevmiyor, ne yapıp ederek dışlıyor. Toplum dediğin canavar, ortayolcuları seviyor ezelden beri. Hele bu ülkede rüzgarın yönü sürekli değiştiği için, sivri fikirleri ifade etmek ciddi bir risk taşıyor. Kapatmalısın gözlerini, gereksiz bu düşünceler. Uzatma. Bir kitapçının ortasında, rafları işgal eden binlerce kitaba göz gezdiriyorsun. "İçindeki Devi Uyandır" Miden bulanıyor. "Ben Başardım, Sen de Başarabilirsin" Ellerinde bir titreme. "Yaşamına Format At" Sert bir öğürme duygusu bedenini alayıp geçiyor. "İstemenin Gücü" Dizlerinde bir boşalma hissi peydahlanıyor. Sert bir tekme ile devirmek istiyorsun rafları. Kitapların önünde durmuş yumruklarını sıkmış halinle seni tuhaf karşılıyordur insanlar. Bir yerde hata yapıyorsun. Buse Terim'in blogger olduğu ülkede, çok acilen bu işi bırakman lazım belki de. Uğraşmamalısın. Bir yararı olmayacak büyük olasılıkla çünkü. Zaman makinesi icat edilmesi durumunda 25 sene önceye gider, ünversiteye tekrar girer, büyük olaslıkla diyetisyen olurdun. Ya da yaşam koçluğuna verirdin bünyeyi. Beyaz Türkler taksitlerini ödeyemedikleri cep telefonları ve kıçlarına büyük gelen lüks arabalar dışında diyetisyen ve yaşam koçlarına harcıyorlar en büyük parayı. Onlara fazla gelen paralarını alırdın bir güzel. Zengin olurdun, bir güzel semirirdin. Yemeyenin zaten zayıflayacağını ve gerçekten aptallık yapmayanın yaşamda başarılı olacağı gerçeğini bilip kendi kendine kahkahalar atardın kuytu köşelerde. Ama ne yazık ki zaman makinesi henüz icat edilmedi ve sen bir kitapçıda sinirlendiğinle kalıyorsun. İyi bir kebap yemelisin. Kendine gelmeni, unutmanı, beynini uyuşturmanı sağlayacak formül bu: İyi bir kebap ! Ama öyle lastik gibi, satırlara küskün, fabrikasyon bir et curcunası değil, satır tarafından anası ağlatılmış, içine kaliteli acı basılmış, şalgam suyuyla taçlandırılacak bir güzellik peşindesin sen.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgylohg8BfuCGxfKgKkYUya-1pj4ZQFQ30zeO-uyMhCjf588VK48_5hMLGJhAYhqsYiq19KrX2wCbqQXWtLEplfZx4MjbY5gTAJwM2824WGE3TNHTE2bY3pjXRXXSJW-1uSesa-Z68loWHF/s1600/photo+3.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgylohg8BfuCGxfKgKkYUya-1pj4ZQFQ30zeO-uyMhCjf588VK48_5hMLGJhAYhqsYiq19KrX2wCbqQXWtLEplfZx4MjbY5gTAJwM2824WGE3TNHTE2bY3pjXRXXSJW-1uSesa-Z68loWHF/s1600/photo+3.JPG" height="320" width="320" /></a>Gözlerini Adana Yüzevler'de açıyorsun. Bir sürü yeşillik var masada; adeta çiçek bahçesi gibi. Soğan, roka, gavurdağımsı bir salata, tulum peyniri, lavaş. Doksanlar'da mıydı bu lokantayla tanışman? Göztepe'de hani. Sonra Etiler'e de geldi. Adana'ya gidip yediğinde hiçbir fark görmemiştin. Demek ki artık Adana'ya gitmeye gerek yok iyi bir kebap yemek için, diye düşünmüştün. İstanbul'a getirmişler Adana'yı. Gülümsüyorsun. Tıpkı döner mevzuunda olduğu gibi, memleket insanının kebap konusunda da ciddi bir uzmanlığı olduğunu biliyorsun. Şimdi "bilmemneredeki kebabı dene esas" gibi yorumların gırla gideceğini de biliyorsun. "Orası çok bozdu" gibisinden beylik yumurtlamaların önünün kesilemeyeceğini de biliyorsun. Aldırma gönül aldırma! Lahmacun geliyor mini mini... Utanmasan tek lokmada bertaraf edeceksin, ama kibar taklidini çok iyi yaparsın. İki lokmada lüp! Küçük pide için de geçerli. Son derece lezzetli, son derece bilinerek yapılmış güzellikler bunlar. Ama dur, abartma, doyma, kebaba yer bırak. Ayıp etme bu güzelliğe. Çöpşiş ve ciğer konuyor masaya. Sakinsin ama coşkulusun da. Bu çöpşiş ise eğer, her yeri pıtırak gibi işgal eden "Çöpçü" gibi lokantalarda verdikleri yemek nedir? Peki bu ciğerse, Canımciğerim gibi halkımızın favorisi mekanlarda yediğin nesneler ne menem şeyler? Bu açıklanmalı. O kadar güzel ki ciğer şiş, kendinden geçmene ramak kalıyor. Yağlı, diri, yumuşacık, öfkeli ve sakinleştirici. Anlaşılması zor. Lavaşın arasına sokuşturduğun kuzu çöpşiş ise bir zamanlar Selçuk'ta yediklerin gibi adeta tanrısal. Kendini o kadar zor frenliyorsun ki! Daha on porsiyon söyleyebilirsin bunlardan. Çatlayana kadar da yersin. Ama kebap geliyor ağır ağır. Acılı mı acılı. Evet Bostancı'daki Yusuf Usta'nın, Samatya'daki Ali Haydar'ın, Kurtköy'deki Özsu'nun kebapları çok güzel. Hepsini çok severek indiriyorsun mideye. Ama bu başka. Bu insanı insanlıktan çıkarıyor. Eğer bu kebapsa, Develi, Sahan gibi yerlerde verdikleri ne? Onlara başka bir isim koymalı. Sadece hangar gibi mekanlar açıp beyaz örtülü masalarla döşeyip, kapıda on kişiyle karşılama merasimi yapmakla iyi lokanta olunmuyor. Türkler iyi yemekten değil, iyi ağırlanmaktan hoşlanıyorlar ve bu sebepten adı geçen yerlerin seveni çok. Kebaptan bir çatal alıyorsun. Ağzından dağılmasına izin veriyorsun. O da kendini sunuyor sana. Sakin ve güvenli. Uzun bir geçmişi var ama o kadar genç ve enerjik ki. Acısı yerinde. Etin her bir dokusunu hissediyorsun. Kuyruk yağına tapanlar cemiyetininin müstesna bir üyesi olarak, bu yağın öyküsünü anlatmasına izin veriyorsun. Hafif sulu. Ben varım diyor bu et. Ben yaşıyorum diyor. Öfkelenme, yaşamana bak diyor. Ben senin terapistin olurum diyor.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
Yerinden kalkıyorsun. Gerçekten sakinsin. Buse Terim mi? Çok uzaklarda şimdi. Müzeyyen Senar ve Zeki Müren'i canlı izledin, rakı içmelerini gördün bir zamanlar. Yüzevler'de kebap yedin, Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 4-3 yendiği maçta tribündeydin. Biber gazı yedin. Iron Maiden'i seyrettin. The Beach filminin çekildiği kumsalı gördün. Belki de hayat o kadar kötü bir şey değil be arkadaş...<br />
<span id="goog_538670443"></span><span id="goog_538670444"></span><br />
<table align="center" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" style="background-color: #f6f6f6; color: black; width: 96%px;"><tbody>
<tr><td class="icerik" style="font-family: Tahoma; font-size: 12px; letter-spacing: 1px; line-height: 19px;"><div class="yazi" style="font-family: Calibri;">
<strong>Adana Merkez </strong>: Ziyapaşa Bulvarı, Yüzevler Apt. Zemin Kat.No:25/A Seyhan/Adana<br />
<strong>Telefon </strong>: 0322 454 75 13<br />
<strong>Faks </strong>: 0322 459 47 37<br />
<strong>E-Posta </strong>: iletisim@yuzevler.com.tr</div>
</td></tr>
<tr><td class="icerik" style="font-family: Tahoma; font-size: 12px; letter-spacing: 1px; line-height: 19px;"><div class="yazi" style="font-family: Calibri;">
<strong>Türk Telekom Arena Şube </strong>: Türk Telekom Arena Şişli /İSTANBUL<br />
<strong>Telefon </strong>: 0212 287 01 01<br />
<strong>Faks </strong>: 0212 287 01 01<br />
<strong>E-Posta </strong>: arena@yuzevler.com.tr</div>
</td></tr>
<tr><td class="icerik" style="font-family: Tahoma; font-size: 12px; letter-spacing: 1px; line-height: 19px;"><div class="yazi" style="font-family: Calibri;">
<strong>Etiler Şube </strong>: Nispetiye Cad. No:10<br />
<strong>Telefon </strong>: 0212 287 01 01<br />
<strong>Faks </strong>: 0212 287 01 01<br />
<strong>E-Posta </strong>: etiler@yuzevler.com.tr</div>
</td></tr>
<tr><td class="icerik" style="font-family: Tahoma; font-size: 12px; letter-spacing: 1px; line-height: 19px;"><div class="yazi" style="font-family: Calibri;">
<strong>Maslak Şube </strong>: Ahi Evren Cad. Nazmi AKBACI Tic. Mrkz. No:210<br />
<strong>Telefon </strong>: 0212 346 21 71<br />
<strong>Faks </strong>: 0212 346 21 74<br />
<strong>E-Posta </strong>: maslak@yuzevler.com.tr</div>
</td></tr>
<tr><td class="icerik" style="font-family: Tahoma; font-size: 12px; letter-spacing: 1px; line-height: 19px;"><div class="yazi" style="font-family: Calibri;">
<strong>Göztepe Şube </strong>: Göztepe İstasyon Cad.No:17 Göztepe Kadıköy/İstanbul<br />
<strong>Telefon </strong>: 0216 355 18 80<br />
<strong>Faks </strong>: 0216 467 59 08<br />
<strong>E-Posta </strong>: goztepe@yuzevler.com.tr</div>
</td></tr>
</tbody></table>
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-72674324340861035412014-04-25T08:55:00.000+03:002014-09-25T22:44:52.422+03:00Rotisserie Noir<meta http-equiv="refresh" content="0;url= http://www.lokantalarim.net/et-lokantalarim/rotisserie-noir"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5r9loX6UsgcmjNAIaWJun9hX6IYTRSk6Rh_YF48SyxYNNAcBVoHLjPvj5cB7X0IKnfTYeqhDaKUqp5xYBavO7qoX7Hm4Eb0xNrT4LUpLaiq4CC1QKn4KB-EgW05nE1Y4_e47czHFbA92i/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5r9loX6UsgcmjNAIaWJun9hX6IYTRSk6Rh_YF48SyxYNNAcBVoHLjPvj5cB7X0IKnfTYeqhDaKUqp5xYBavO7qoX7Hm4Eb0xNrT4LUpLaiq4CC1QKn4KB-EgW05nE1Y4_e47czHFbA92i/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Zaman zaman sinsice arkamdan, ya da düpedüz yüzüme karşı, hatta bazen salt sosyal medyanın bilindik enstrumanlarını müdanasızca kullanarak olumsuz, sert ve sivri dilli olduğumu söylüyorlar bazı kimseler. Hiç kimseyi beğenmiyormuşum ben. Genelde benim gibiler sadece eleştirirmiş. Aksiyon sıfırmış. Benden, "Dünyada ne harika şeyler oluyor", "Her şey sevmekle başlar", "Her sabah altıda kalkar sporumu yaparım, genç kalırım, gıdama dikkat ederim, acayip aktif bir yaşam sürerim", "Her şeyin başı pozitif düşüncedir, en iyiyi isteyin, çok çalışın, evrene mesajınızı yollayın, gerisi tevekkülle olur." gibi nefis cümleler bekliyorsanız, çok beklersiniz. Bu cümlecikleri günün her saati duyabileceğiniz, göz ve dudak kenarlarında sürekli gülümsemekten kırışıklıklar oluşmuş bir yığın yaşam ve iş gurusu var etrafta. Onlara koşun, kucaklayın bu güzide insanları, birbirinize moraller, vitaminler verin. Benimle işiniz olmaz beklentiniz buysa. Bu harika insanlar dışında bir de muhteşem "<a href="https://eksisozluk.com/y-kusagi--745133">Y Kuşağı</a>" var çevremde. "<a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Parallel_processing">Parallel Processing</a>" yapma konusunda üstüne olmayan, "multitasking"in kralı, her tezeğe yetişebilen, bilgi alma ve sınırsızca paylaşma uzmanı sevgili Y Kuşağı... Dikkat süresi üç yaşındaki kızımdan fazla olmayan, bence aynı anda birçok işi yapmaktan ziyade dikkat eksikliği hastalığından muzdarip bu internet bebeleri için yazdığım metinler fazla uzun kaçıyormuş. Daha çok görsel kullanımı önemliymiş. İnsanların vakti yokmuş. Türkiye gibi, insanların profesyonel iş yaşamında sabah sekizden akşam onbire kadar çalışıp %10 verimlilikle hiçbir işini bitiremediği, günde iki saat kadar sigara arası verip dedikodu ile günlerini harcadıkları bir ülkede, benim beş dakikalık yazılarım uzun geliyorsa sevgili Y Kuşağı... "İpimle kuşağım..." diye kucaklarım hepinizi. Biraz daha okumaya gayret edin, belki adam olursunuz günün birinde...<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiTPbaiiSREIhEy991VdtsC57-NMxVseijRtZIZibVIG_ttXA5Hdd-vUvxwoS3t3DAZd81EWwFjd7slJJX3Hb3gY8lKYyJRfHL2-ybmAUCsA3dxsxCgUgB8UOwNlHtH1A1XXpOl8q7xjGC/s1600/photo+1.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><span style="color: black;"></span></a><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBi9v824RTHZvLhyvocXUHriVGoJQilyN6irCldtSMji1QSG6y5a3dXCFAp3uHYc6gxe3qBT0dPF4kPp6CIkV68w-oFDvRSxVmXTY-rzysOOaHM8pHueP0avOQ98AuWDXx3bhjHg0CQ4dn/s1600/photo+1.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBi9v824RTHZvLhyvocXUHriVGoJQilyN6irCldtSMji1QSG6y5a3dXCFAp3uHYc6gxe3qBT0dPF4kPp6CIkV68w-oFDvRSxVmXTY-rzysOOaHM8pHueP0avOQ98AuWDXx3bhjHg0CQ4dn/s1600/photo+1.JPG" height="320" width="320" /></a><span style="font-family: inherit;">Alakasız girizgahlarımla meşhurumdur ben sevgili okurlar. Sert ve sivri dilli olduğumu kabul ediyorum, ama olumsuz ve karamsar değilim. Defalarca yazdım, iyi bir yemek beni kendimden geçirir. İnsan beğenmediğim de doğru değil, zira öve öve bitiremediğim birtakım mekanlar birilerinin elinden çıkıyor tahmin edebileceğiniz gibi. Bu anlattığım yerlerde emeği geçen kişilere büyük hayranlık duyuyorum. Yazacağım yazı da hoşuma giden, servis ve yemeklerinden genel olarak memnun kaldığım bir lokanta ile ilgili. Adı "Rotisserie Noir". Benim pek zaman geçirmediğim Bağdat Caddesi'nin üzerinde, hatta bir önceki yazımın konusu olan Le Pain Quotidien'in tam karşısında. Mekan küçük, hem açık hem de kapalı kısımları mevcut. Adından da anlaşılacağı gibi (noir) siyah ağırlıklı, bana pek de çekici gelmeyen bir dekorasyona sahip. Havalar iyi olduğu zaman, açık bölümünde oturup, güzel müzik dinleyip, son derece hoş yemekleri mideye indirerek <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C4%9Fdat_Caddesi">Bağdat Caddesi </a>ahalisinin gelip geçmesini izlemek için ideal bir konumda. Ziyaretlerine gittiğimde yemeklerin <span style="background-color: white; line-height: 20px; text-align: left;">Fransız çevirme tekniği olan “<a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Rotisserie">rotisserie</a>” usulü pişirildiğini, </span><span style="background-color: white; line-height: 20px; text-align: left;"><a href="http://www.rotisserienoir.com.tr/">Rotisserie Noir</a>’a gelen konukların, tercih ettikleri etleri sipariş ettikten sonra, seçilen etlerin özel aparatlarıyla rotisserie makinesine asılarak pişirildiğini, misafirlerin bu süreci bizzat izleyebildiğini öğrendim</span><span style="background-color: white; line-height: 20px; text-align: left;">. Ayrıca </span><span style="background-color: white; line-height: 20px; text-align: left;">Rotisserie Noir’ın rotisserie makinesinin de çok özel; el yapımı olduğunu, içindeki volkanik taşların ısınmasıyla ısıyı eşit olarak dağıttığını ve böylece etlerin dışı en iyi şekilde pişip mühürlenirken, içleri sulu kalarak pişildiğini de öğrendim. </span>Servis son derece güleryüzlü, samimi ve hızlıydı. Bunu sevdim. Ayrıca menü de yüz sayfalık menülerden değil, gayet sade ve kolay karar vermenizi sağlayacak türdendi. Bu da ayrı bir güzellikti. Bir de çok pahalı olmadığını düşündüğüm fiyatlarla karşılaştım. Kasap Döner'de 200 gramlık porsiyon döneri 26 TL'ye yiyorsanız, Rotisserie Noir'da 39 TL'ye 200 gram antrikot yemek sizi üzmemeli sevgili okurlar. Menüye baktığımda günün çorbası ile başlayan bir akış gördüm. Caprese, soğuk et tabağı ve peynir tabağı ile devam eden soğuk başlangıçlar vardı. Enginar/kereviz ranch sos ile, fırınlanmış keçi peynirli bruschetta, trüf yağlı yumurtalı güveç, ananaslı tavuk roll, ayvalı etli roll, merquez sosisten oluşan sıcak başlangıçlar dikkat çekiyordu. Salatalar dışında, lokum, bonfile, antrikot, dana şiş, kuzu but, kuzu pirzola, 1/2 tavuk, sosis ve trio burgerden oluşan bir et menüsü mevcuttu. Etlerin yanınan fırın patates, tatlı patates, irmikli patates, kremalı ıspanak, fırın sebze, fırın makarna ve patates püresi alabiliyordunuz. Tatlılarda ise noir muz, nutella, ballı cevizli krema, noir ananas, noir ayva, portakal çikolatalı truffle ve cheesecake bulunuyordu</span>.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTKZToxpzUmsscno5M2csAxOb5euiLonu24a2pltxlP4sWNXYmpmpPhDbPQzufb2U2IBpWhhiClMhrdbEuO81sx-cl5GRPCt83PYKyS_RpQ5h95F5uf_HVcJHNsH39IYY5URcvP_QtUT0z/s1600/photo+2.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTKZToxpzUmsscno5M2csAxOb5euiLonu24a2pltxlP4sWNXYmpmpPhDbPQzufb2U2IBpWhhiClMhrdbEuO81sx-cl5GRPCt83PYKyS_RpQ5h95F5uf_HVcJHNsH39IYY5URcvP_QtUT0z/s1600/photo+2.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
Yemeğe soğan çorbası ile başladım. Kıvamlı ve hoş bir tadı vardı. Yine de memlekette bu çorbanın en iyi örneğini Paul'de içtim diyebilirim. (Paris'te ise Chez Andre denen o büyüleyici tapınakta.) Sonra keçi peynirli Bruschetta ve <a href="http://cadde.milliyet.com.tr/2011/06/05/YazarDetay/1398614/merguez-yapalim-mi-">Merguez</a> sosisi ile devam ettim. Keçi peyniri son dönemlerde en sevdiğim peynir ve <a href="http://www.simplyrecipes.com/recipes/bruschetta_with_tomato_and_basil/">Bruschetta</a>'daki uyumu gayet güzel. Ama esas sosisi konuşmamız lazım dostlar! Merguez sosis Kuzey Afrika icadı, Fas ve Tunus yörelerinin gastronomi kültürüne kazandırdığı, acılı, çok baharatlı bir sosis cinsi. Burada acılı mayonez ile servis ediliyordu. Tadına doyamadım, lezzetini, ağzımda raksedişini unutamadım. Kibarca tanımladığında, sucuğa en yakın sosis cinsi Merguez sosisi denebilir. Tulumbacı lisanı ile ifade etmek gerekirse de "sucuğun yandan yemiş hali"dir (kaynak: ekşi sözlük). Bayıldım tek kelimeyle! Kesinlikle mekanı ziyaret etmeyi düşünen herkese şiddetle tavsiye ediyorum bu sıcak başlangıcı. İkram olarak getirdikleri kereviz de gayet güzeldi. Ana yemek olarak ise antrikot ve neredeyse son senelerde dönerden sonra en popüler Türk yemeği haline gelen "lokum"u denedim. Lokum idare ederdi, ama antrikot gerçekten ağzıma layıktı. Tam istediğim şekilde "ortamsı" pişmiş, yağlı, sulu ve "düve" etindendi. Çok keyif alarak yedim. Tatlılardan ise kızarmış muz geldi masaya. Nutellalı, kremalı ve çok ilginç bir şekilde patlayan şekerlerle süslenmişti. Bana kalırsa şekerlerin patlaması çok hoş bir animasyondu. Tadı ise bu kadar etten sonra insanın vücudunda bir denge kurmasını sağlayacak kadar tatlıydı. Muzun rotisserie makinesinde pişilmiş olduğunu öğrenmek beni ayrıca şaşırttı diyebilirim.<br />
<br />
Bana kalırsa gayet iyi bir işletme Rotisserie Noir. O bölge insanını rahatlıkla çekebilecek ve uzun soluklu olma şansına sahip bir lokanta. Biraz daha bilinirliği artar ve adını duyurabilirse gelecek parlak olabilir. Tüm kalbimle başarılı olmasını diliyorum.<br />
<br />
Rotisserie Noir<br />
No: 490 Bağdat Caddesi<br />
Suadiye Kadıköy İstanbul<br />
Tel: 0 216 445 15 05<br />
http://www.rotisserienoir.com.tr</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-11464424916247156212014-04-24T10:36:00.002+03:002014-09-24T17:11:11.534+03:00Le Pain Quotidien Suadiye<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/le-pain-quotidien-suadiye"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho-yHY7Yrnrv9NAI-rs26zifc2sdRTtsPuwye-e4WeDncdq87uVjizbeYUX5Hwd-F6UU1bor2GmCzutchmEXbRySSiFo6hsREgvC6vwHyCEzEHuPJ49V8bkcIWFzlFGJVLvy01J2GFKcKD/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho-yHY7Yrnrv9NAI-rs26zifc2sdRTtsPuwye-e4WeDncdq87uVjizbeYUX5Hwd-F6UU1bor2GmCzutchmEXbRySSiFo6hsREgvC6vwHyCEzEHuPJ49V8bkcIWFzlFGJVLvy01J2GFKcKD/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Bol yağmurlu bir havada parke taşı kaplı bir yokuşu zorlukla tırmanıyorum. Yaşlı ve yorgun bir kentin göbeğinde yorgunum. Adımlarım birkaç ay önce geçirdiğim bir sakatlıktan ötürü istediğim kadar hızlı değil. Brüksel...<a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Sablon_(Brussels)">Sablon</a> mu buranın adı? Bunun bir büyüğü, bir de küçüğü var galiba. Bilemiyorum. Tek bildiğim waffle kokan bir şehrin eski sokaklarını arşınladığım. Kayseri çoşkulu bir şekilde pastırma kokar, Amsterdam sakin sakin ot, Bankok ise tüm koşuşturması içinde buram buram zencefil; burası da belirli bir süre sonra insanın içini bayıltacak bir yoğunlukta waffle kokuyor. Depresif bir kentin dar sokaklarındayım ben, bu kesin. Bol bol çiğ deniz mahsülü indirmişim mideye. Leon'da midye yemişim, sokaklarda waffle'ların tadına bakmışım. Bir turistin gebeş gebeş yapması gereken tüm faaliyetleri aradan çıkarmışım. Hem bağışıklık sistemimin, hem ruh halimin şirazesi hafif kaymış bu sebepten. Aslına bakarsanız ardı arkası kesilmeyen tuhaf bir bira resm-i geçidinin ortasındaki hafif esrik halimden bir hayli memnunum. Bu kente ilk gelişim, çoğunu gezdim. Bir planım yok ve karşımda <a href="http://www.lepainquotidien.com.tr/">Le Pain Quotidien</a>'i görüyorum. Tanıdık bir isim. İşin doğrusu, memlekette pek ziyaret etmediğim bir mekan bu. Kalyon'daki sentetik libido selinin içinde nispeten sakin duruşuyla arada kahve içmeye gittiğim, İstanbul'da açılan ilk şube dışında, bir de Buyaka'daki mekanda arada sırada oturmuşluğum var. Şimdi Brüksel'de karşımda. Yağmur yağıyor. İçeri giriyorum. Kalabalık. Masalar dolu. İnsanların keyifle tartine'lerini yediklerini, kocaman fincanlarından kahvelerini yudumladıklarını ve sohbet ettiklerini görüyorum. Keçi peynirli tartine'in tadına bakıyorum, bir de kahve yanında... Güzelmiş böyle yaşamak; ağır ağır böylesi bir yemeği yerken kaygısızca sohbet edebilmek. Brüksel'i daha çok seviyorum şimdi. Birbirinden alakasız Avrupa Birliği insanları, eskiliği, güzel kokan renkleri ve Le Pain Quotidien'de yediğim bu yemek yüzünden.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6GmhyFojRbROQ2FeF-WhyphenhyphenDsFY1QOjauzhLz0J-rL7bauENI64sRtMRtNErT8wbnb1V1bxaZFT5GRH1d0EIh7aQWtLSJ1g8PAYutsFOS6UhpW48Jt4W2WnBCJVKLVVqX0JvoKslizCLrfS/s1600/photo+1.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6GmhyFojRbROQ2FeF-WhyphenhyphenDsFY1QOjauzhLz0J-rL7bauENI64sRtMRtNErT8wbnb1V1bxaZFT5GRH1d0EIh7aQWtLSJ1g8PAYutsFOS6UhpW48Jt4W2WnBCJVKLVVqX0JvoKslizCLrfS/s1600/photo+1.JPG" height="320" width="320" /></a>Bunları düşünerek gidiyorum Suadiye'deki lokantaya. <a href="http://www.mekanist.net/">Mekanist</a> tarafından davet edildiğim zaman da hayli mutlu olmuştum. Oturuyorum hemen. Gurular yerlerini almış. Mekanı bize tanıtmak üzere oradan bulunan firma yetkilileri de. Bu tarz zincir lokantalar ülkeden ülkeye zaman zaman farklılık göstermek zorunda kalıyorlar doğal olarak. Örneğin Brüksel'de menünün hemen hepsi organik ürünlere dayandırılma iddiasındayken, Türkiye'de bu mümkün değil. Memleketimizde bu durum "mümkün olduğunca organik"e dönüşmüş durumda. Olsun! Öte yandan blogda yazdıklarımı takip edenler, sağlıklı yemeklerle olan ilişkimi çok iyi bilirler. Bir yemeğin sağlıkla dost olabilmesi için tadından feragat etmek zorunda olduğunu düşünen, tüm lezzetli yemeklerin zararlı olduğuna inanan, hayli etobur bir kimseyim ben. Dolayısıyla buraya beni çağırmak bir büyük risk taşıyan ve çok harika bir fikir olmayabilir işin doğrusu. Önyargılarla dolu dünyamda, enginar hücumuna uğramış bir menüyle beslenmek çok yerinde bir karar gibi görünmüyor. Yaptığımız sohbette, erkeklerin bu lokantaya bir miktar mesafeli yaklaştıklarını, zira buradaki sağlıklı ve sebze ağırlıklı ürünlerle doymayacaklarını düşündüklerini öğreniyorum. Daha çok kadınların uğrak yeriymiş Le Pain Quotidien. Sabit bir menüsü ve üç ayda bir mevsimin getirdiklerine bağlı olarak düzenledikleri ikinci bir menüleri daha varmış. Elimde tutuyorum bahsettiğim ikinci menüyü. Tüm yemekleri bir şekilde enginar türevi olduğunu görüp merakla inceliyorum. Önden bir tartine geliyor, yanlış anlamıyorsam domates ezmesi ve pesto sos sürülmüş, üzerinde fırınlanmış enginar parçacıkları ile. Ayrıca bir de zeytinyağlı enginar getiriyorlar, üzeride patates, havuç ve bezelye ile. Annemin yaptığı ve sevdiği gibi. Tadı gerçekten enfes, enginarın özenle seçildiği belli. Önyargılarımın silinmesine ramak kaldığını söyleyebilirim. Sonra bir paylaşım tabağı geliyor: Akdeniz tabağı sanırım. İçinde on numara bir humus, enginar ezmesi, kinoa, patlıcan ve parmesan var. Enginar ezmesi için yumuşak bir parantez açmakta yarar görüyorum: Biraz tuzlu olmakla birlikte çok lezzetli. Ekmeğe sürüp yemenizi öneririm.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDzO0e3yUWmcc1dVRrj5TfMVz1OLipyefhj7Af5CJpzzYwvon42W1tA4Nd7BKM5-7OxSg8hS1szULi631Zo3zZF4Lvhych4Kvn7fxhyR1NmQXNj8SQjuXDST-Rd5-iYy9QgyBZDW9SPJbo/s1600/photo+2.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDzO0e3yUWmcc1dVRrj5TfMVz1OLipyefhj7Af5CJpzzYwvon42W1tA4Nd7BKM5-7OxSg8hS1szULi631Zo3zZF4Lvhych4Kvn7fxhyR1NmQXNj8SQjuXDST-Rd5-iYy9QgyBZDW9SPJbo/s1600/photo+2.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
Ana yemek faslı gelip çatınca, enginarlı "free range" tavuk Alfredo ve somonlu kinoa risotto denemeleri vuku buluyor masada. Bendeniz çörek otu bezenmiş somonlu risotto ile ilerliyorum. Çörek otu somon birlikteliğinin tuhaf uyumuna hayret ederken, yeni tanıştığım kinoa'ya çok şaşırmamakla birlikte, içine koyulan malzemenin tadını iyi taşıdığını fark ediyorum. Güzel bir ana yemek bu. Alfredo'nun ise çatal ucuyla tadına bakıyorum ve bana kalırsa hiç de fena değil. Keyifli ve sağlıklı bir yemeği, güzel tatlılar ve kahve ile sonlandırmak gerekiyor. Gelen tatlılar içinde kahveli ekler, çilekli tart ve brownie var. Eklerin bana kalırsa harika bir tadı var. Kahvenin işte böyle zaman zaman tatlıların içine muazzam bir rengi kattığını söylemek mümkün. Çilekli tart ise oldukça hafif ve iyi bir kahve eşlikçisi gibi geldi bana. Doğal olarak bu tatlıların yanında, o çok sevdiğim kocaman fincanlarında ("tasları" mı demeliyim?) sütlü kahve içiyorum. Kurulduğumuz kocaman "komünal" masanın, pek çok Le Pain Quotidien'de olduğu gibi bir öyküsü var. Fransa'daki tren raylarından dönüştürülerek yapılmış. Bunu öğrenmek beni çok şaşırtıyor, lakin bu zincirin geri dönüşüm konularına verdiği önemi de biliyorum. Örneğin Kanyon'da duvarda dikkat çeken rafların bir zamanlar ecza dolabı olarak kullanıldığı da bilinen bir öykü.<br />
<br />
Yemeğin sonunda kendimi iyi hissediyorum. Üstelik zararlı da yemedim. Bu benim için yeni bir fikir açık konuşmak gerekirse. Farklı bir dünyanın değişik renklerini görmek, üstelik de bundan keyif almak güzel bir deneyimdi. Özellikle iyi bir kahve ve yanında tatlı için sık sık gideceğim bir yer artık Le Pain Quotidien...<br />
<br />
<div class="_ud" style="background-color: white; margin: 7px 0px 0px; text-align: left;">
<span style="color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: x-small;"><span style="line-height: 16.1200008392334px;">Le Pain Quotidien Suadiye</span></span></div>
<div class="_ud" style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; margin: 7px 0px 0px; text-align: left;">
Havacı Binbaşı Mehmet Sk Orter Apt. </div>
<div class="_ud" style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; margin: 7px 0px 0px; text-align: left;">
No:2 D:1, Suadiye/İstanbul </div>
<div class="_ud" style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; margin: 7px 0px 0px; text-align: left;">
<span style="margin-right: 4px;">Tel</span><span style="font-weight: bold; margin-right: 4px;">:</span>0 216 416 5933</div>
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-81917172197415633262014-04-21T14:04:00.000+03:002014-09-24T16:57:56.367+03:00Ali Haydar - Ikinci Bahar<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/kebapcilarim/ali-haydar-ikinci-bahar"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhw6FNKLa_6NFAu3CZSWc83BozivDujsp1_cvqP0uPPGeydgTeFubFmpB3ho9ag8XXVjiUxRz8T6M0yL3fT9lBc3b2ESAd72OU9MazwysGCZMrDusCxYr9-RvJY2r9CE_wK29FKbVp5wKkQ/s1600/photo%5B1%5D.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhw6FNKLa_6NFAu3CZSWc83BozivDujsp1_cvqP0uPPGeydgTeFubFmpB3ho9ag8XXVjiUxRz8T6M0yL3fT9lBc3b2ESAd72OU9MazwysGCZMrDusCxYr9-RvJY2r9CE_wK29FKbVp5wKkQ/s1600/photo%5B1%5D.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i>"Ayılar bir sohbet, muhabbet, stres atma ve sevgi topluluğudur. Toplantılarda karamsar bir hüzne, iç kapayan sıkıntıya ve gereksiz depresyona yer yoktur.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayıların temel gıdası süt beyazı RAKI’dır. Yaş üzüm rakısına mesafeli duran Ayılar, asgari müşterekte buluşmak adına Yeni Rakı’yı tercih ederler. Yeni Rakı bulunmayan yerlerde ise Kulüp, Kara Efe gibi erkek Rakıları içerler.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Rakı içilirken, Aydın Boysan’ın yayımladığı Rakı İçme Adabı İlkeleri’ni aksine ilk kadeh hayvanca doldurulur, önce Rakı sonra su konur, ardından her fırsatta “Şerefe!” yapılarak bir Ayı’ya yaraşır şekilde süratle bitirilir.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span><span class="s2"> </span>Rakıyı az koyan, az içen, içermiş gibi yapanlara kötü gözle bakılır, önce uyarılır, sonra kınanır gerekirse dışlanırlar.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayıların temel buluşma yeri MEYHANE’dir. Dersaadet’in gedikli tüm meyhaneleri artık Ayıları tanımıştır. Zira buluşma yöntemi, her ay başka bir Meyhane’de görüşmek, birkaç yıl sonra aynı mekana geri dönmektir.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span><span class="s2"> </span>Ayıların temel müziği TSM’dir. Her nerede çalınıyor ve çaldırılıyorsa, önce “Lale devri Çocukları” istenir, sonra Münir Nureddin ve diğer babalardan istekler yapılır, makamlara aldırmadan hayvanca söylenir ve çevre masalar rahatsız edilmeden, garsonlardan uyarı almadan susulmaz.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayılar her ay bir defa ve bir Cuma akşamı toplanırlar. Toplanma saati 19.30′dur. Geç gelenler masanın ucuna oturur ve muhabbetin biraz uzağında kalırlar.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayılara katılırken kıyafete dikkat edilmesi, mümkünse takım elbise giyilmemesi, laptop çantası taşınmaması gerekmemektedir. Bunu yapanlar şiddetle kınanır.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayılarda devama dikkat etmek şarttır. Belirli bir süre gelmeyenler, bir süre çağrılmayarak cezalandırılır. Sonra tekrar gelmezlerse listeden çıkarılırlar. Kimsenin gözünün yaşına bakmamak esastır.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span><span class="s2"> </span>Ayılar senede bir defa (Temmuz ayında) Kumkapı’da Neyzen Restaurant’ta buluşurlar. Burada masa düzeni, kimin nereye oturacağı bellidir. “Enişteee!!!” çığlığı atıldığı anda gece amacına ulaşır, kafalar rahatlar.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span><span class="s2"> </span>Ayılar senede bir defa tekne turu, Ada’da yemek organizasyonu yapmayı kendine amaç edinmiştir.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayılar bir erkek eğlencesidir, kadınlara (kendilerine saygımız sonsuz olsa da) yer yoktur ve olmayacaktır.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayılar bugüne dek İmroz, Turgut’un Yeri, Cavit, Yakup2, Zeytinli, Yaren, Madam Despina, Gedikli, Sofyalı, Hasbi, Güzelyer, Taşplak, Kallavi, Cibalikapı Balıkçısı, Boncuk, Bade, Zindan, Seviç, Palmiye, Degustasyon, Cumhuriyet, Elmadağ, Canbaz, Kör Agop, Neyzen, Refik gibi meyhanelerde buluşmuştur. Bu listede anılmayan meyhaneler de mevcuttur ve liste kabararak büyümektedir.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayılara katılım teklif usülüyle olur ve üyeliği onaylanan kişiler deneme için birkaç defa çağrılırlar. Uygun bulunmaları durumunda üyelikleri kalıcı olur.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayıların gittikleri mekanlarda yaprak ciğer, şalgam suyu, güzelinden fava ve envai çeşit meze mutlaka olmalıdır. Yine de “Mezeler bu kadar mı?” diye sorulacak, organizatör kardeşler yıpratılacaktır.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span><span class="s2"> </span>Ayılar daima, gittikleri mekanda Bahtiyar isimli bir garsonun arayışındadırlar. Ama hiçbir garson bahtiyar değildir nedense.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayılar hep başka ülkelerde ya da şehirlerde buluşmanın hayalini kurarlar. Oysa tek bir gerçek vardır: Ayılar bundan 20 yıl sonra Guetemala’da buluşacaklardır.</i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1"><br /></span></i></div>
<div class="p1" style="text-align: justify;">
<i><span class="s1">·</span>Ayılar, her nerde içiliyor ve içirtiliyorsa içerler, yerler, sohbet ederler, fasıl yaparlar ve şu önemli gerçeği asla unutmazlar: AYI olunmaz, AYI doğulur!!!</i></div>
<br />
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<i>Bir Cuma günü, yakınınızda bir erkek grubu görürseniz, gürültüleri ve coşkuları sizi rahatsız ediyorsa ve tiplerine bakıp uyarmaya cesaret edemiyorsanız, bilin ki onlar AYILAR’dır…"</i></div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<i><br /></i></div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
Senelerce önce yazılmış bu yazıyı okuduğumda, bu grubun yüzün üzerinde sefer buluştuğunu düşündüm. 100 buluşma ! Dile kolay... Yukarıda yazılı kuralları harfiyen uygulayan ve 2015 senesinin Ocak ayında 10. senesini kutlayacak olan ekibin bu ayki yemeği Samatya'daki Ali Haydar'da gerçekleşiyor. Bunu yazmalıyım diye düşünüyorum masada tek başıma beklerken. Daha güneş batmamış, daha vakit var, daha sakin etraf. Bu mekana hiç gelmemişim. Sebebini anımsayamıyorum. Hep istemiştim oysa ki. Ama demek ki, hep bir engel çıkmış. Oniki kişilik masanın ucunda yalnız olsam da, güneş batmamış olsa da, Samatya Meydanı'nda tuhaf bir hüzün dolaşsa da, rakımı dolduruyorum. Zaman gelmiştir Haydar! Ve Ali Haydar ile tanışıyoruz. Biraz endişeli geliyor bana. Gecenin ilerleyen saatlerinde, nevi şahsına münhasır bu adamın hep endişeli göründüğünü anlayacağım.</div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjo6pL56zOwl2MJ0TpA8605NfTNMzspcuxS0wDAThokdqRd8xVhgMMg0FnlUQ4lS-R_O0YaUo7RXgpFSBTzJ5lDp5VfusfoHrPfAbEPOK20Kbr6hmF5-JaKGoQNe7XDusQNv-ddAd4oLCJl/s1600/DSCN5598.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjo6pL56zOwl2MJ0TpA8605NfTNMzspcuxS0wDAThokdqRd8xVhgMMg0FnlUQ4lS-R_O0YaUo7RXgpFSBTzJ5lDp5VfusfoHrPfAbEPOK20Kbr6hmF5-JaKGoQNe7XDusQNv-ddAd4oLCJl/s1600/DSCN5598.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<br />
Ayılar birer birer sökün ediyor. Açık havada içmenin keyfi bir başka, püfür püfür esiyor. Bu sene iyi küresel ısınma yaptı, neredeyse sürekli oturduk böyla açıklarda. Yağmur riski de bertaraf olunca, kafalar rahat, gönüller esrik, muhabbet ayrı bir güzel oluyor. Bu muhabbete meze ekleyin biraz, hadi çekinmeyin. Baklalı, mercimekli, bezelyeli, patlıcanlı mezeler ilave edin ağzınızdan salıverdiğiniz kelimelere. İşte o vakit daha güzel olacak her şey. Yoğurtlu, cevizli, mayonezli, "Hanımın Mezesi"nden koyun üstüne. Azıcık damakta patlayan çiğ köftelerden karıştırın içine. Padişah efendimizin saltanat kayığına kurulması misali o güzelim marul yaprağına kendini bırakıveren çiğ köfteye emanet edin kendinizi. Korkmayın emin ellerdesiniz. Gavurdağı ile katmerleyin bu mutluluğu.</div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEGKbwOF8m6KRai9kH4w69aH8T7sKU4E1PoYqfCTfWJ6kGrnD_wzj-V3VOy6EOFkcpKfcGOGlcj8UakPGBDfC4L_jGfHbxxxRmjYlJ_sw6QqDu__onUimcbCvXAb6dQtjxBcb6JKkp0Lbw/s1600/DSCN5602.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEGKbwOF8m6KRai9kH4w69aH8T7sKU4E1PoYqfCTfWJ6kGrnD_wzj-V3VOy6EOFkcpKfcGOGlcj8UakPGBDfC4L_jGfHbxxxRmjYlJ_sw6QqDu__onUimcbCvXAb6dQtjxBcb6JKkp0Lbw/s1600/DSCN5602.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="p2" style="text-align: justify;">
Kebaptır ama masanın esas efendisi, bunu da nakşedin dimağınıza. Rahat ve güvenli olun. Yemin ederim böyle terbiyeli bir şiş girmemiştir ağzınızdan. Bir de tavuk var o koca tabakta. Yemeyeni dövüyorlarmış. Bunu da unutmayın, tavuk sevmeyen, bu uçamayan kuşların arkasından konuşanlara bile tükürdüğünü yalatır cinsten bir meretmiş bu. Acılı kebap da satırdan çok çekmiş belli ki. Onu ağzınızda bir süre tutun ve sevin, okşayın dilinizle. Fıstıklı kebaba ise bir sanat eserinin önünde durup onu beyninize kazırmışçasına bir süre bakın. Sakin olun, kontrolü kaybetmeyin. Bir sanat eserini yemek, onu değerinden kaybettirmez, hemen ağzınıza atın sonra. Evirin çevirin, tadına varın ve düşünmeden midenize yollayın iyice çiğneyip. Eğer yemekle sevişmek mümkün olsaydı, Ali Haydar'da gelen bu kocaman karışık et tabağıyla halvet olunurdu bana kalırsa sevgili okurlar.</div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtUW1P7Is2LCjSPXV4EdQBRWEnQn3sHO6XQw7aq7YgP9B_EI1rSLA9Tit17DY6icguy-WNIaC0frxkxthYcf-ZcjGOg8_3-voYZx-UP_yXzAweVkqNUH7IaZ24ye7xJnPiy_nDjnI5njSR/s1600/DSCN5605.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtUW1P7Is2LCjSPXV4EdQBRWEnQn3sHO6XQw7aq7YgP9B_EI1rSLA9Tit17DY6icguy-WNIaC0frxkxthYcf-ZcjGOg8_3-voYZx-UP_yXzAweVkqNUH7IaZ24ye7xJnPiy_nDjnI5njSR/s1600/DSCN5605.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
Keyfim yerinde, keyifler yerinde. Bir de fasıl heyeti damlamış masaya. Yapacak bir şey yok; gecenin bu saatinde fasıl heyeti geldiyse Lale Devri Çocukları söylenecek ve Samatya Meydanının dörtbir yanında duyulacak şekilde yapılacak bu. Her babayiğit hakkını alacak bu fasıldan. Kulakların pası silinecek, dillerin bağı çözülecek iyiden.</div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
Ali Haydar endişelidir oysa ki. Nerden çıktı bu erkek kalabalığı anlatımını taşıyan bir hüzün bulutu dolaşmaktadır gözlerinde. Ufka bakarak dikilmektedir masaların arasında. Bu satırların yazılacağından bihaber, servis yapmaktadır masalara. Dışarıdan küçücük görünen lokantanın beklenmedik bir iç mekanı, bir de üstelik üst katı vardır yine beklenmedik şekilde.</div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
Çaylar, kahveler içilir, bir yemek daha biter. Ali Haydar ile kafa tokuşturarak öpüşülür ve herkes dağılır.</div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="p2" style="text-align: justify;">
Herkese iyi geceler...<br />
<br />
<span class="p-info-sub" id="cphSideBarTop_contactinfospan" style="display: block; font-size: 12px; padding: 6px 10px; text-align: left;"><span class="pi-item" style="display: block; font-family: arial; margin: 2px 0px; min-height: 15px;"><span class="place-address" style="color: #333333; margin-top: 10px;">Ali Haydar İkinci Bahar</span></span><span class="pi-item" style="display: block; font-family: arial; margin: 2px 0px; min-height: 15px;"><span class="place-address" id="lblPlaceAddress" style="color: #333333; margin-top: 10px;">Hacı Hüseyin Ağa Mah. Samatya Meydanı </span></span><span class="pi-item" style="display: block; font-family: arial; margin: 2px 0px; min-height: 15px;"><span class="place-address" style="color: #333333; margin-top: 10px;">Gümüş Yüzük Sok. No:6<br />Samatya Fatih<span class="r-body-more" id="reviewMore_1" style="display: inline;">/Istanbul</span></span></span><span class="pi-item" style="display: block; margin: 2px 0px; min-height: 15px;"><span style="font-family: inherit;"><span class="pi-title" style="color: #333333; display: inline-block; margin-right: 10px; width: 40px;">Tel:</span><span class="place-phone" id="lblPlacePhone" style="display: inline-block; width: 170px;"><span style="font-size: x-small;">0 212 584 21 62 </span></span></span></span></span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-26793210488997945802014-04-17T14:58:00.000+03:002014-09-24T16:53:21.791+03:00Westside Cafe Bistro<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/westside-cafe-bistro"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhxFpQakU7hqyDX1yAn8qhNXzn9w0HVlgQ2ttv3nEdMjO_gwrwNisBLfznDOxVr9OU_skqA1zrTLND0D1DnnPmLa-XIf1StgpyejTZ-nJSqCoKe2_LEO9_pf779pzN3x7tPpY5pdl9JMyd/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhxFpQakU7hqyDX1yAn8qhNXzn9w0HVlgQ2ttv3nEdMjO_gwrwNisBLfznDOxVr9OU_skqA1zrTLND0D1DnnPmLa-XIf1StgpyejTZ-nJSqCoKe2_LEO9_pf779pzN3x7tPpY5pdl9JMyd/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
"Hayat sürprizlerle dolu!" Dersaadet adlı devasa kentin insanı intihara sürükleyen trafiği, her geçen gün katlanarak çoğalan keşmekeşi, kişiyi yaşamından bezdiren ölümcül temposu, kirli havası, dibi görünmez suları, giderek daha anlayışsız ve saygısız bir güruha dönüşen sakinleri başımı döndürüyor. İstanbul'un tüm olumsuzluklarına durup dinlenmeden laf eden, şikayet etmekten bir saniye bile kendini alamayan, "bir gün alıp başımı gideceğim buradan" gibi klişe bir edebiyatı ağzına pelesenk eden, lakin bir türlü buradan ayrılamayan, ayrılamayacak, hep bu şehirde kalacak, buranın eğri büğrü sokaklarını arşınlayacak, lokantalarında tıka basa yiyecek, barlarında içecek, gri-mavi gökyüzüne boş boş bakacak, pis havasını soluyacak, trafiğinde debelenmeye devam edecek, son kertede karamsar ve öfkeli bir insan topluluğu var çevremde. Bu kafası karışık topluluğun gururlu bir üyesiyim ben. Neden mi bağımlıyım İstanbul'a? Çok basit: Çünkü tüm olumsuzluklarına karşın her köşesi insanın aklını başından alan sürprizlerle dolu yaşadığımız şehrin. Bir insan sabah yataktan kalkıp "Hayat sürprizlerle dolu" diye cümlesine başlayabiliyorsa, bu büyük bir nimettir bana kalırsa. İstanbul'u eşsiz yapan da işte budur. Geçmişi, şimdisi ve geleceğiyle insanı şaşırtmaya devam eden eprimiş bir imparatorluk başkenti. Kendini her daim genç kız gibi hisseden yaşlı bir teyze. Gücünü ve insanı hayretler içinde bırakan ölümcül enerjisini kaosundan alan bir girdap. İstanbul bensiz, ben O'nsuz olamayacağımızı nice yıllar önce öğrendik. Barışığız birbirimizle. Nefretimiz aşkımızı besliyor, körüklüyor, yeşertip büyütüyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu kez sürpriz beni Göktürk denen şehir devletinde, "<a href="http://www.westsidecafebistro.com/">Westside Cafe Bistro</a>" adında şirin mi şirin lokantada yakaladı sevgili dostlar. Uzun zamandır gelmemiştim İstanbul'un bu bölgesine. Sevimli bir fanus, giderek büyüyen korunaklı bir küçük "polis" Göktürk coğrafyası. Uzaktan bakan birisi için hayli Amerikanvari bir yaşam tarzı kucaklıyor burada ikamet edenleri. İşin içinde olanlar farklı düşünüyor olabilir tabii; ben ilk izlenimlerimin yarattığı kaygısız önyargılarımın yalancısıyım. Sokaklar düzenli, yer yer kalabalık, hafiften trafik var, ama birdenbire oturduğunuz site başlayıveriyor, adeta bir vaha gibi çıkıyor karşınıza, dünya ile bağınız kesilip, kendi aleminize dalıyorsunuz. Tüm binalar yeni, hiçbiri yüksek değil, apartman hayatı ve müstakil evlerin bahçeli mimarisi iç içe geçmiş; her yer lokantalarla, hem bildiğimiz markaların franchise'ları, hem de Göktürk'e özgü mekanlarla dolu. Kasabından kuaförüne, her şey elinizin altında, her şey ulaşılabilir. Bu mecrada, evinizden eşofman ile yürüyüşe çıkabileceğiniz, aynı anda tüm işlerinizi sıra ile halledebileceğiniz ve ardından, çevrenizi saran sayısız cafeden birinde bir "latte" içebileceğiniz şekilde kurgulanmış bir yaşam stili çıkıyor karşınıza. Gelmeyeli o kadar zaman olmuş ki, görünce başka bir kente geldiğimi zannederek ciddi bir şaşkınlık nöbeti geçirdim diyebilirim. Otuzbeş bin kişi yaşıyormuş bu güzide bölgemizde !<br />
<br />
Bu kendine has yaşam alanınında <a href="http://www.mekanist.net/">Mekanist</a>'in davetlisi olarak gittiğim Westside'da alıyorum soluğu. Bir ön araştırmam olmadığı için neyle karşılaşacağım konusunda en ufak bir fikrim yok. Bu güzel; zira şaşırma olasılığım cahilliğimle orantılı olarak artıyor her zaman. Bir şeyler bilerek yaptığım ziyaretlerde gol yeme ihtimalim hayli düşük. Ama şimdi durum böyle değil. Mekanist guruları ile birlikte mekanın sahibi Deniz Tunca'nın heyecanlı heyecanlı anlattıklarını dinliyoruz. Kendisi nüfus cüzdanında yazdığı gibi Türk olmasına karşın, dilimizi, yerlisi olduğu Amerika'dan İstanbul'a geldiği zaman öğrenmeye başlamış olduğundan İngilizce konuşmayı tercih ediyor. Yaptığı işi seven insanların sevimli enerjisi var onda. Dinlemekten keyif alıyor insan. Bilişim kökenli kariyerini terk edip kendini yeniden "icat ettiğini" ve bu işte karar kıldığını vurguluyor. Dinlerken böyle bir cesarete ve cürete sahip olan her insana duyduğum saygıyı ona da duyuyorum. İki sene olmuş burayı açalı. Lokantanın kendini dayandırdığı mutfağın Los Angeles yöresine ait olduğunu belirttiğinde, kaçınılmaz olarak, batı yakasının sağlık düşkünü, fit, bronz tenli insanları canlanıyor aklımda. Açıkçası bana uzak bir dünyanın renkleri var bu düşün içinde. Sohbete Deniz Bey'in eşi İpek Hanım da katılıyor.<br />
<br />
İçimdeki merak, masayı donatan yemeklerin hunharca arz-ı endam etmesiyle yavaş yavaş dizginleniyor. Yine de, gelen her yemekte değişik hayretlerin içine yuvarlanmaktan kendimi alamıyorum. İncecik kesilmiş sarmısaklı patates kızartmalarının ne denli hafif olduğunu gördüğümde cidden şaşırıyorum mesela. Ya da muazzam bir sosla marine edilmiş tavuk parçalarının kaliteli acısı ağzımı yaktığında. Patatesten çok hoşlanmayan birine bu kadar çok patates yedirten mantığın pratikliğine hayran olmamak elde değil. Tavukların yanında gelen, içinde rokfor olduğunu tahmin ettiğim dip sosun içine patatesleri banarak konuşmaları dinliyorum. Sırada salata var. Üstelik de hindiba salatası. Vampirler için sarmısak neyse, benim için de hindiba türü acımtırak yeşillikler odur. Uzak dururum kendimi bildim bileli. Lakin bu salatanın içinde karamelize şekerli ceviz parçacıkları ve rokfor peyniri var. Bence enfes bir denge yakalanmış bu zıt kutuplar arasında ve ağzımızda rakseden salata başarılı bir "proje"ye dönüşmüş. Öte yandan Deniz Bey, en çok satan salatalarının keçi peynirli, ıspanaklı salata olduğunu belirtiyor; bunu da not düşmeden edemeyeceğim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWVbbcsSv1T-lH7Tw5sHgNa_ridqoJ04N5YHORSSJ0lKw5DngP-axbNWjf-AgJn3zAn-moRuglmZrXlo8h-2GuSgkp9UTYYILR_RNMTitq2efX6ywlm7C7AXaaXT50l0dshIm_34efHXCL/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWVbbcsSv1T-lH7Tw5sHgNa_ridqoJ04N5YHORSSJ0lKw5DngP-axbNWjf-AgJn3zAn-moRuglmZrXlo8h-2GuSgkp9UTYYILR_RNMTitq2efX6ywlm7C7AXaaXT50l0dshIm_34efHXCL/s1600/photo.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
Sonra masaya tadımlık burgerler geliyor. Köftesi çok lezzetli, içinde erimiş cheddar peyniri de var, ama bence ekmeği diğer komponentleri biraz gölgede bırakabilecek kadar başarılı. Özel olarak yaptırdıklarını söylüyorlar. Gerçekten nefis. Tabağın kenarında, incecik kesilmiş, çıtır çıtır kızartılmış soğan parçacıkları da mevcut. Bunlar teklifsizce burgerin içine tıkmak suretiyle yeni lezzet çeşitlemeleri elde edip çocuk gibi seviniyorum.Bu sevincim daha bitmeden incecik bir pizza konuveriyor masamıza. Üzerinde adaçayı olan bu pizzayı keyifle yiyorum, ama daha gelecekler olduğu için abartmamak için kendimi frenliyorum.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNu3C6U6JYd6RTw1N5HZwEYe8rMOmMgWUih3HJQ8Bal2oxe_xAK6di9cfY5MEwI64v9a2WZEpBY1Zvx1KZAt2YAqfJzdM1Vvbrb75lROHAFuRd-vSB1DfRHm2YGyGjkX00IS_CApdyAbTL/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNu3C6U6JYd6RTw1N5HZwEYe8rMOmMgWUih3HJQ8Bal2oxe_xAK6di9cfY5MEwI64v9a2WZEpBY1Zvx1KZAt2YAqfJzdM1Vvbrb75lROHAFuRd-vSB1DfRHm2YGyGjkX00IS_CApdyAbTL/s1600/photo.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
Ve "lokum burger" geliyor sonra. Alp Artam'ın gözlerini yumma zamanı gelmiştir sevgili okurlar. Zira kendisi, bu tarz lezzet patlamaları karşısında biraz saygıdan, azıcık keyiften, bir miktar da şaşkınlıktan gözlerini kapatmayı adet edinmiştir. Etin yumuşaklığını mı anlatsa, ekmeğin lezzetinden mi dem vursa, etin miktarının fazlalığından duyduğu mutluluğu mu ballandıra ballandıra tasvir etse, bilememektedir.<br />
<br />
KISA BİR SAYGI DURUŞU !<br />
<br />
Tadımlık gelen bu lokum burgerin emsallerinden kat be kat daha iyi olduğunu düşünüyorum bu satırları yazarken. Tadı hala damağımda. Bunun büyük versiyonunu yemek için kalkıp 30 kilometre öteden Göktürk'ü şenlendirebileceğimi kavrıyorum usul usul.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdyzRXBkrqyhBYQ-ykeMszZ4sV_WEu4SI226y3QSEqIXLqJY7nngaVJ4k_y-KkEQoVmyQhXRBmiNBLMot3OB3hExtYVYhHhk1E_cYwoRtwceUAC0DibEhl48bJ5beeefOib03WmMb7gHLQ/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdyzRXBkrqyhBYQ-ykeMszZ4sV_WEu4SI226y3QSEqIXLqJY7nngaVJ4k_y-KkEQoVmyQhXRBmiNBLMot3OB3hExtYVYhHhk1E_cYwoRtwceUAC0DibEhl48bJ5beeefOib03WmMb7gHLQ/s1600/photo.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
Ve tatlı olarak son senenin Nutella çılgınlığının bir uzantısı olarak Nutella'lı börek ve fındık ezmeli, cupcake-brownie kırması bir tatlı geliyor. Brownie insanı değilim, ama çok beğeniyorum. Börek ise fena, çok fena bir şekilde aklımı başımdan alıyor.<br />
<br />
Yemeğin sonunda çok iyi hissediyorum kendimi. Buraya kesinlikle tekrar geleceğim ve bahsettiğim bu yemeklerden mideye indirip mutlu-mesut evime döneceğim.<br />
<br />
İstanbul ve Mekanist'in beni yine şaşırtması dileğiyle...<br />
<br />
Westside Cafe Bistro<br />
<span style="background-color: white; font-family: CourierNewRegular; font-size: 15px; text-align: start;">İstanbul Caddesi Telekom Sokak</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: CourierNewRegular; font-size: 15px; text-align: start;">Arcadium Çarşisı No: 3/7</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: CourierNewRegular; font-size: 15px; text-align: start;">Göktürk-Kemerburgaz </span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-20340169244710229302014-04-16T15:31:00.000+03:002014-09-24T16:47:25.933+03:00Kuzguncuk Balıkçısı<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/balikcilarim/kuzguncuk-balikcisi"/>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl0ijQ_5In3XH3QidbFpTJs9Bn47-kuiaDwXcZiOlgJqvebAlw2zXEemJPY50MsmD2sGmP1yXtg4HI_l7Fy8Dh4zHh1h3bOlxwJ11RtUU3rE5F8ownJ0BEo4chrEF4ulLo6Pz-QnT1ounS/s1600/KuzguncukBalikcisi_006.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl0ijQ_5In3XH3QidbFpTJs9Bn47-kuiaDwXcZiOlgJqvebAlw2zXEemJPY50MsmD2sGmP1yXtg4HI_l7Fy8Dh4zHh1h3bOlxwJ11RtUU3rE5F8ownJ0BEo4chrEF4ulLo6Pz-QnT1ounS/s1600/KuzguncukBalikcisi_006.jpg" height="320" width="320" /></a></div>
"Kimin başı sıkışsa, koşar Perihan Abla..." Bazen hiç anlam veremediği bir anda, bazı nakaratlar insanın kulağında yankılanmaya başlar. Perihan Abla dizisi...Her ne kadar klişeler ve tekrarlarla dolu olsa da, belki gerçekten mahalle kültürünü anımsattığı ve insanları geçmiş "güzel" günlere götürdüğü, ya da belki sadece tek kanala mahkum bir milletin mecburi seçeneği olduğu için <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Perihan_Abla">Perihan Abla</a> dizisi çok izlenirdi seksenli senelerde. Bugün, insanları aptallaştırdığına inandığım için hiçbir Türk dizisini seyretmeyen bendeniz, o yıllarda pek çok bölümünü izlemiştim Perihan Abla'nın. Alternatifsizlik dışında, bugünkü diziler gibi üç saat sürmediğini ve insanı bayıltmadığını da özellikle vurgulamam gerekiyor. Aynı dialogları her dizide duyar, çaktırmadan vurgulanan insani değerleri ve "ah ne güzeldi eski İstanbul'da yaşam" mesajını alır, mahalle hayatının canayakın, yardımsever, sadık ve dost canlısı dünyasının renklerine hayranlıkla bakar, yine kös kös içinde debelendiğimiz alışılmış apartman dairelerimizde karşı komşumuzu tanımadan, kimseye selam vermeden, kendi fanusumuzun içinde, hüzün ve yalnız yaşamaya devam ederdik. Hüzünlü senelerdi bana kalırsa seksenler. Her ne kadar Türkiye'nin büyük bir atılım yaptığı, dünyaya açıldığı, ekonomik kalkınma konusunda ciddi adımlar attığı, demokrasi konusunda ilerleme kaydettiği düşünülüyor olsa da, bana kalırsa, seksenli yıllar; kültür, insaniyet, saygı, estetik, yüksek beğeniler konusunda memlekette kalan son kırıntıların da yok edildiği, silip süpürüldüğü ve iyiden iyiye melez, renklerden yoksun, hırs ve şark kurnazlığının yarattığı bir hayat tarzının ortaya çıktığı bir dönemdir. Perihan Abla dizisi de, işte tam o senelerin göbeğinde, geçmişin basit ama dayanışma yüklü alt kültürüne özlemle bakan bir projeydi. Bu yüzden sevildi. Hüznün tam ortasında bir geriye bakış, bir dinlenme, bir iç çekmeydi belki de.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sokak tabelasında "Perihan Abla" yazıyor. Ne tuhaf. Kafamı kaldırıp gülümsüyorum. Başka ne yapabilirim ki. Güneşli bir Nisan günü, daracık bir sokakta, sokağa kaygısızca atılmış bir masada oturmuşsanız ve sokak tabelasında "Perihan Abla" yazıyorsa, gülümsemek dışında ne yapabilirsiniz ki? Sigara içiyor olsaydım bu noktada bir sigara yakardım kesin. Neden bilmem, bu sigaranın Benson&Hedges olması gerekirdi. Elimde bir duble rakı, aklımda geçmişin tatlı büyüsü, önümde de beni teklifsizce kabul eden dost bir sokak olurdu. Marcel Proust misali "Yitik Zamanın İzinde" dolaşıyor olurdum. Kaybedilen gençliğime, boşa geçtiğine inandığım pek çok zamana, pişmanlık ve hüzünlerime hiç kafayı takmaz, geçen zamanda olup bitenleri, "oldukları" gibi kabul eder, yaşamın keyfine varırdım.<br />
<br />
Gözlerimi açıyorum. Yine "Perihan Abla" yazıyor sokak tabelasında, şaka değil. Dizinin çekildiği sokakta , Kuzguncuk Balıkçısı'nın sahibi ve yemeklerinin mucidi Nükte Hanım'la güzel güzel sohbet ediyorum. Daracık sokağın üzerinde küçücük bir masa, masada bir balık çorbası, balık çorbasına daldırdığı kaşığı ağzına her götürüşünde gözlerini yumup keyifle sırıtan bendeniz... Çorbanın hammadesi mezgit de olsa, balık suyu kırlangıçtan üretilme olduğu için çok güzel bir tadı var. Çok seviyorum balık çorbasını. Oysa bu memleketin çocukları balık çorbasını sevmez, tarhana falan severler. Her ne kadar her yanımız deniz de olsa bu muazzam lezzeti anlayamayız biz. İçimden "Bin sene olmadı mı biz buraya geleli? Hala mı göçebeyiz?" diye bağırmak geliyor. Ama bunu yapmıyorum, zira çorbanın harika terbiyesi ve kırlangıcın büyülü fısıltıları beni sakinleştiriyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgo-m7g6F7z3NvzoQN4sWmKPPb7ffuRoi0wdiB3tj_Rn1sCeBYjrV8YVFJ5QpOqiN8G9Waev5nJ7R6ffld5B2FwVkKtuHtJnvfufWok0lpnhm7hOQ3EFu2f7ViJCQ9GK4OD1piZYj9zrtkR/s1600/KuzguncukBalikcisi_001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgo-m7g6F7z3NvzoQN4sWmKPPb7ffuRoi0wdiB3tj_Rn1sCeBYjrV8YVFJ5QpOqiN8G9Waev5nJ7R6ffld5B2FwVkKtuHtJnvfufWok0lpnhm7hOQ3EFu2f7ViJCQ9GK4OD1piZYj9zrtkR/s1600/KuzguncukBalikcisi_001.jpg" height="426" width="640" /></a></div>
<br />
Kilise vakfına ait bir binada hizmet veriyor Kuzguncuk Balıkçısı. Kiliseye de çok yakın, dolayısıyla içki servisi yok burada. (Tıpkı Suna'nın yerinde olduğu gibi !!!!) İki katlı şirin bir bina; bir de asmakat şeklinde mutfak işlevi gören sımsıcak bir bölümü var. İnsan, mekanın içinde o "ufacıklık" duygusuna karşın kendini basılmış hissetmiyor kesinlikle. Rahat bir havası var, üç-beş masa yine. Ama tabii ki, şimdi sokağın üzerinde oturmuş olan bendeniz, bedenimi ısıtan Nisan güneşiyle içeri girmeyi gereksiz buluyorum. Dışarıda, biraz Kuzguncuk, azıcık da memleketin mutfak kültürünü harmanlayan bir sohbetin içindeyim. Kuzguncuk İstanbul'da ilk "<a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Gentrification">gentrification</a>" vakasının yaşandığı semt belki de. Perihan Abla dizisinin ardından buranın yaşayan profilinde ciddi değişiklikler boy göstermiş. Adeta Kuzguncuk "hatırlanmış" insanlar tarafından. Buralarda diziler çekilmiş, mimarlık büroları açılmış, küçük küçük lokantalar görülmeye başlamış. Kuzguncuk Balıkçısı'nın yerinde daha önce yine Nükte Hanım'a ait bir cafe mevcutmuş, sonra yerini balıkçıya bırakmış.<br />
<br />
Nükte Hanım, insanların balık yemesi gerektiğine inanan biri. (benim gibi) Hiçbir yemeğin 25 TL'nin üzerinde olmadığı bir mekan açtığını, tüm deniz mahsüllerinin taze olduğunu, günlük hazırlandığını, hem öğle, hem de akşam yemeklerini hedeflediklerini söylüyor. Mekanın yeri çok merkezi ve ulaşımı kolay olsa da, arabanız varsa park edecek yer bulmakta güçlük çekebilirsiniz, benden söylemesi. Ben harika bir havada geldim, ama hüzünlü bir kış gecesinde buraya gelip içeride oturarak balık yemenin de güzel olabileceğine inanıyorum.<br />
<br />
Güzel sohbetin ortasında masayı şenlendiren ikinci yemek <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Paella">paella</a>. İspanyol mutfağının çok ateşli savunucularından birisi olmadığımı düşünüyorum bu yemek masaya doğru süzülürken. Evet, dünyada pek çok mutfağa göre, İspanyol yemeklerini tercih ederim, lakin İtalyan ve Çin'in kalbimdeki kemikleşmiş yerine hiçbir zaman ulaşamamıştır İspanyollar. Ama bu paella farklı! Bulgurdan yapılmış olması beni çok şaşırtıyor. Google kuşağının yorulmaz bir mensubu olarak <a href="http://www.kuechengoetter.de/rezepte/verschiedenes/Gemischte-Bulgur-Paella-5343285.html">bulgur-paella</a>'nın nerelerde karşımıza çıktığını bir araştırıyorum. Türkiye'de pek yapılmadığını görüyorum hemen. Gavur ülkelerinde "poor man's paella" - "fakir adamın paellası" diye konumladıklarını görüyorum birkaç yerde. Bana kalırsa gayet gurmelere layık bir yemek olmuş bulgur paella. İçinde zerdeçal da var, tadını hemen alıyorsunuz. Deniz mahsülleri de cabası. Kum midyesi ve kalamarın tadını çıkarıyorum yerken. Bu yemeğin yanında sarışın bir biranın çok iyi gideceğini geçiriyorum aklımdan. Dengeli, hafif, insanın damağına saldırmayan bir pilsner ile birlikte bulgur paellanın tadına doyulmaz, diye düşünüyorum.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5Qcpd6GCi8NfaVnCmMthimR7v8ovVvz4jThZCZCgsOM-bjakejrHJ_RGkKg7AaMuoU62dMuJzeqA5LyR6cRCYiTigOgE1XTehrIV6PR6tOLdIYQ3xi43nAT_0YyjacfzA8utLil-KcM0B/s1600/KuzguncukBalikcisi_004.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5Qcpd6GCi8NfaVnCmMthimR7v8ovVvz4jThZCZCgsOM-bjakejrHJ_RGkKg7AaMuoU62dMuJzeqA5LyR6cRCYiTigOgE1XTehrIV6PR6tOLdIYQ3xi43nAT_0YyjacfzA8utLil-KcM0B/s1600/KuzguncukBalikcisi_004.jpg" height="425" width="640" /></a></div>
<br />
Hayat güzel ! Beni tanıyanlar bu cümleciği benden duymaya pek alışkın değillerdir aslında. Ama bugün yaşam güzel bir yanını gösteriyor bana. Demek ki gerçekten, kimin başı sıkışırsa, Perihan Abla koşuyor. Sorun kalmıyor, dertler uzaklaşıyor, tasalar ağır ağır bitiyor. Ama yemeye devam ediyoruz tabii. Kırlangıç geliyor masaya, mantarla danseden enfes bir şekilde pişirilmiş, tadı krallara layık. Kendimi daha da iyi hissediyorum. Karşıdaki ev yemekleri yapan Asude Lokantası'nın ve Ekmek Teknesi'nin Kuzguncuk Balıkçısı'na göre daha çok müşterisi var. İnsanlarımızın anlamadığı bir nokta olduğunu düşünüyorum bu saptamayı yaparken:<br />
<br />
EV YEMEKLERİ EVDE YENİR!!!<br />
<br />
Evde tencere yemeği pişmeyen, ağırlıklı olarak bekar erkek güruhundan oluşan bir topluluğun dışarıda tencere yemekleri yemesini anlayabiliyorum, ama her gün evde istediği gibi beslenen halkımın dışarıda da bu yemeklerin peşinde koşmasını havsalam almıyor. Kusura bakmayın, ama dışarı çıktığınızda bana kalırsa evde pişmeyen bir şeyler yemelisiniz sevgili okurlar. Öte yandan bu mekanların çok ucuz olmasından dolayı tercih edilme olasılıkları da mevcut. Bunu asla bilemeyeceğim, çünkü oralarda yemeyeceğim.<br />
<br />
Kuzguncuk Balıkçısı'ndan büyük bir mutlulukla kalktım, bu yazıyı yazmaya koyuldum. Dilerim siz de salt yemek yiyerek mutlu olabileceğiniz bir hayat yaşarsınız.<br />
<br />
<span style="background-color: white; color: #4e4e4e; font-family: MaggerRegular; font-size: 15px; line-height: 24px; text-align: right;">İcadiye Cad. Perihan Abla Sok. </span><br />
<span style="background-color: white; color: #4e4e4e; font-family: MaggerRegular; font-size: 15px; line-height: 24px; text-align: right;">No:3 Kuzguncuk, Üsküdar / İstanbul </span><br />
<span style="background-color: white; color: #4e4e4e; font-family: MaggerRegular; font-size: 15px; line-height: 24px; text-align: right;">0 216 341 0144</span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-47486575048371259822014-04-16T11:08:00.003+03:002014-09-24T16:40:40.258+03:00Hacıbaşar - Ataşehir<meta http-equiv="refresh" content="0;url= http://www.lokantalarim.net/kebapcilarim/663"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB1IYRZz9vOIBtMuYwTzyPB-4SxleqOHJ0AV-oJpAvHqyROI-aK0mfdpGs_uiagEZNrcnX73JZrTAn3r8yM6Oy-gWip3lM6OMXGuNDNRm-yDMF4I2MoEpqSpJvOJmls4TxEo0kBIhg0Cl9/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB1IYRZz9vOIBtMuYwTzyPB-4SxleqOHJ0AV-oJpAvHqyROI-aK0mfdpGs_uiagEZNrcnX73JZrTAn3r8yM6Oy-gWip3lM6OMXGuNDNRm-yDMF4I2MoEpqSpJvOJmls4TxEo0kBIhg0Cl9/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a>İnsan, bir lokantaya ikinci defa neden gider? Bu sorunun cevabı kişiye göre değişiklik gösterecektir büyük olasılıkla. Ama "yemeklerin güzel olması", "servisin iyiliği", "mekan sahibinin tanıdık olması", "eve yakınlık", "arkadaşlardan o mekanı sevenlerin çokluğu" gibi sonsuz sayıda yanıt verilebilir bu soruya. Hepsi de, kişisel çerçevede ele alındığında doğrudur, çünkü özneldir, kişiye özeldir, tartışmanın anlamı yoktur. İnsan yaşla birlikte beğeniler konusunda liberal ve anlayışlı olmayı öğreniyor sevgili okurlar. Bendeniz sadece vejeteryan dostlarımla ve tavuğu ana gıda maddesi olarak gören insanlarla yemek konusunda fikir alışverişinde bulunmam. Diğer herkesi merak ve ilgiyle dinlerim. Demek ki, bazı sınırlamalarımızı yaş da gideremiyor. Her neyse, konumuza dönelim, bir lokantaya neden ikinci defa gidersiniz? Buna benim kişisel cevabım çok nettir: "Orada vazgeçilmez bir yemek bulduğum için !" Bunun anlamını açıklamadan önce belirtmem gerekir ki, eş dostun çağırması, seçeneksizlik, o an şartların öyle gerektirmesi gibi sebeplerden ötürü birçok tercih etmediğim mekana ikinci kez gitmek zorunda kaldım hayatım boyunca. Lakin ideal koşullarda, ben bir lokantayı, sadece kafamda yer etmiş, unutamadığım, lezzeti hafızama nakşolmuş tek bir yemeği varsa ziyaret ederim. Bu detay çok önemli. <a href="http://www.lokantayeni.com/">Yeni Lokanta</a> ile ilgili yazdığım yazıyı anımsayın: Dokuz farklı yemeğin tadına baktım, yanlış hatırlamıyorsam ve hepsi çok çok lezzetliydi. Fakat bir tane büyük yıldız yoktu aralarında. Bu şartlar altında, Yeni Lokanta'ya ikinci kez gitmem için tek sebep, önem verdiğim birinin çağırması olabilir. Zira peşinde koşmaya değer bir yemek yemedim orada. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bunları neden mi yazdım? Dün akşam <a href="https://www.mekanist.net/">Mekanist</a>'in davetlisi olarak gittiğim <a href="http://www.hacibasar.com/">Hacıbaşar</a> Ataşehir'de yediğim Van kavurması sebebiyle! Hayatımda yediğim en lezzetli etlerden birisiydi bu. İyi bir marinasyon sürecinden geçmiş, zeytinyağı, kara biber, kırmızı biber, tuz ve soğanla kaynaşmış, yumuşamış, ardından kuyruk yağında yarım saat kadar pişmiş incik etinden yapılan bu kavurma ağzımda dağılırken, ister inanın ister inanmayın, hayattaki tüm dertlerimi unuttum. Başka bir aleme yolculuk yapar gibi mutlu ve huzurlu hissettim kendimi. Hiç bitmesin istedim. İşte tam olarak da bu olağandışı lezzet sebebiyle, bu lokantaya mutlaka bir defa daha gidecek, sadece kavurma sipariş edecek, bir süre onu seyrettikten sonra hiç konuşmadan yiyecek ve hayal dünyasına dalacağım. Size de, sevin ya da sevmeyin, salt bu yemeği denemek için bile olsa Hacıbaşar'a gitmenizi tavsiye ederim. Kuyruk yağıyla bir derdiniz varsa size çok hitap etmeyecektir. Yine de ama gözü karartıp bu deneyimi yaşayın mutlaka derim. Aklımı başımdan aldı zira.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öte yandan, mekanda sınırsız bir ikram sözkonusuydu katıldığım etkinlikte. Fıstıklı içli köftenin tadına baktım, kesinlikle ağır değildi. Acılı kebap, terbiyeli şiş getirdiler. Her ikisi de iyi bir standardı yakalamıştı. Acısı insanı gözyaşlarına gark eden türden değildi bana kalırsa. Patlıcanlı kebap servis edildi ve ritüeline sadık olarak közlenmiş patlıcanın içinin çıkartıp biber, domates ve kebapla birlikte bir dürümün içine koyarak keyifle yedik. Masada binbir çeşit salata mevcuttu, her şey taze ve güzeldi, ama hepsinden önemlisi masa çiçek bahçesini andırıyordu. Bu da çok hoşuma gitti. Acılı ezme, gavurdağı, patlıcan salatası ne eksik ne fazlaydı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mekanı işletme görevini üstlenen Selim Başar, gece boyunca masamızda yapılan işle, yemeklerle, aile geçmişleriyle ilgili birçok açıklamada bulunarak güzel bir sohbet edilmesine katkıda bulundu. Bir ara Hacıbaşar'ın kurucusu ve Selim Bey ve diğer yedi kardeşlerinin babası "Hacı" da masamıza gelip sohbet etti. Gösterilen ilgili ve internet yazarlığına verdikleri önemi son derece vizyoner bulduğumu belirtmeliyim. Mekan Ataşehir'in girişinde sayılabilecek bir konumda, hemen Acıbadem Hastanesi'ne gelmeden sağda ve vale servisi mevcut. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eskiden farklı şubelerindeki paket servislerinden istifade ettiğim ve ortalama bir lokanta olarak gördüğüm Hacıbaşar'ın kavurmasını yedikten sonra görüşlerimin değiştiğini vurgulamam gerekiyor. Burada alkol servis edilmediği için akşam yemekleri için gideceğim bir mekan değil. Ama öğlen yemeklerinde ve sırf o yemeği yemek için bundan sonra gideceğimi adım gibi biliyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Siz de bunu yapın. En az bir defa !</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: x-small;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
HacıBaşar Ataşehir<br />
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.80000114440918px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: start;"><span style="font-family: helvetica; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="color: #333333;">Vedat günyol cad. No:24 </span></span></span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.80000114440918px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: start;"><span style="font-family: helvetica; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="color: #333333;">Yolbulan Plaza</span></span></span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.80000114440918px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: start;"><span style="font-family: helvetica; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="color: #333333;">Ataşehir - İstanbul </span></span></span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.80000114440918px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: start;"><span style="font-family: helvetica; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="color: black;">0216 575 1955</span></span></span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.80000114440918px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: start;"><span style="font-family: helvetica; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="color: black;">0216 573 1616</span></span></span><span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; line-height: 16.80000114440918px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: start;"><span style="font-family: helvetica; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="color: black;">0216 572 1955</span></span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 16.80000114440918px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: start;"><span style="font-family: helvetica; font-size: x-small; margin: 0px; padding: 0px;">hacibasar@hacibasar.com</span></span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-43947804852509277132014-04-09T15:08:00.001+03:002014-09-24T16:36:36.748+03:00Zencefil<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/zencefil"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXKoLHxqcxt9WdQg-NTiN1YEHwLD-A5evQpHcD5D_vHA9onhWjvMtdcdE_nYCwqAcsnCBxJgrVGjG6X3WS-zyA7rP-3pV-uqi3eIAxgHOHNepx7arhA78Td4D9E0Q2bnPLq6Lk8WBvK0pN/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXKoLHxqcxt9WdQg-NTiN1YEHwLD-A5evQpHcD5D_vHA9onhWjvMtdcdE_nYCwqAcsnCBxJgrVGjG6X3WS-zyA7rP-3pV-uqi3eIAxgHOHNepx7arhA78Td4D9E0Q2bnPLq6Lk8WBvK0pN/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Tuhaf davranışlarım, insanlara biraz sert gelen söylemim ve <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Carnivore">etobur</a> tipimin gösterdiğinin aksine sebze ve meyveye karşı değilim ben. Tatlarını çok sevmiyorum belki, ama bu yiyeceklerin özellikle renklerine bayılıyorum. Yemeklerinizi ve mutfağınızı renklendirmek istiyorsanız, mutlaka bol bol sebze pişiriniz ve meyveyi diyetinizden hiçbir zaman eksik etmeyiniz. Ayrıca bu gıdaların sağlıklı olduğu da su götürmez bir gerçek. Sağlığına dikkat eden herkesin yolu, sebze-meyve kültüründen geçecektir elbette ki. Öte yandan, benim inancıma göre sebze, "esas" yemeğe tat veren bir şey ve yaşamımızda kaçınılmaz bir yere sahip. Vazgeçilmez adeta. Yer yer çok lezzetli de olabilir. (fakat beni de yeterince soğan sarmısakla pişirirseniz, ben de lezzetli olurum sevgili okurlar) Benim karşı olduğum esas mesele vejetaryenlik; bunu anlamışsınızdır. Ve sevgili dostlar, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Vejetaryenlik">vejetaryen</a>lerin harika felsefeleri, neden et yemedikleri ve diğer tüm safsataları gerçekten umurumda değil. Bu konuyu uzun uzadıya tartışacak değilim burada. Sevmiyorum ! Yeme-içme sözkonusu olduğunda benim hakkımda bilmeniz gereken iki mesele var: 1-Vejetaryenliğe karşıyım (çok sevdiğim sebzeobur arkadaşlarım var, yanlış anlaşılmasın, kavrama karşıyım, onlara değil.) 2-Tavuk bir yemek değildir. (Yine yanlış anlaşılmasın, tavuk yiyorum. Mecburen) Bu iki değişmez fikrim dışında, her ülkenin mutfak kültürünü ve her yemeğini denemeye varım, bana söylenecek her fikri önyargım olmadan kabullenmeye hazırım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neden mi böyle girdim lafa? <a href="http://www.zencefil.org/">Zencefil</a>'i anlatacağım da ondan. Müdavimi değilim bu lokantanın, tahmin edersiniz, ama senede birkaç defa ziyaret edip farklı tatların keyfine varıyorum. Yukarıda yaptığım girizgahta sergilediğim düşüncelerimin aksine, çok da hoşuma gidiyor. Zaten yanlış anlamıyorsam Zencefil kendini sağlıklı yemekler yapan bir lokanta olarak konumluyor, bir vejetaryen mekanı olarak değil. Zira burada tavuklu yemekler mevcut. Yalnız gördüğüm kadarıyla kırmızı etin esamesi okunmuyor, lakin bu konuda detaylı bir tahkikat yapma girişimim olmadı bugüne dek. Yine bendeniz, her zaman yaptığım gibi, mekanın bende yarattığı izlenimleri sizinle paylaşmakla yetineceğim, dört başı mamur bir "background" araştırması yapmayacağım. Okuyup nasıl hareket edeceğiniz, her zaman olduğu gibi yine size kalmış.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Doksanlı yıllardan aklımda kalan bir görüntü var: Büyükparmakkapı Sokak'ta sağlıklı yemekler yapan lokanta. Bu mekanın adı Zencefil miydi? Başka bir şey miydi? Gerçekten, süngere dönmüş beynim ve çoğunu kaybettiğim gri hücrelerimle bunun yanıtını vermem pek mümkün değil. Günümüzde <a href="http://www.ifturquie.org/category/istanbul/?lang=en">Fransız Kültür</a> ile <a href="http://www.akbanksanat.com/">Aksanat</a> arasındaki sokaktan gidip sola saptığınızda karşınıza çıkan Kurabiye Sokak'ta ziyaret ettiğim Zencefil'in atası, seneler önce <a href="http://www.hayalkahvesibeyoglu.com/">Hayal Kahvesi</a>'nin civarında yemek yediğim yer miydi? Bunu gerçekten bilemiyorum. Bilenler bu soruyu cevaplarlar herhalde. Anımsadığım: Zencefil, önce Kurabiye Sokak'ta karşı şeritte bir dükkan iken zaman içinde yer değiştirdi ve bugünkü konumuna yerleşiverdi. Daha öncesi hayli flu bir görüntü sergilediği için emin olamıyorum.<br />
<br />
Zencefil'in bahçesine hastayım; özellikle küresel ısınmanın ortadan kaldırdığı kış mevsiminin yerine İstanbul'u etkisi altına alan limonata kıvamında daimi bahar, bu bahçeyi sürekli kullanılır hale getirdi. Orada oturmak, rengarenk boyalı tahta masalara, sandalyelere bakmak, tuğla duvarları incelemek, sokaktan gelip geçenleri diziklemek büyük bir keyif. Ayrıca mekanın içi de insanı sarıp kucaklayan bir samimiyet taşıyor. Bir önceki yazımda Sırçacı 14 hakkında söylediklerime benzer birkaç kelimeyi de burası için sarfedebilirim rahatlıkla. Sıcak ve dost canlısı bir görüntüsü var. Bu görüntüyle yüzseksen derece zıt bir servis anlayışı olduğunu söylersem şaşırırsınız büyük olasılıkla. Ama öyle! Garsonların suratları az önce bir cenaze kaldırılmış gibi bir ifade taşıyor. Sessiz, sakin, üzüntülü ve mutsuzlar. İnsan ister istemez "sürekli sebze mi yiyorlar?" diye düşünmeden edemiyor.Çünkü ben sadece sürekli sebze yiyenlerin bu kadar üzüntülü olabileceğine inanıyorum.<br />
<br />
Neler mi, yedim? Bir defa çorba insanı olmamdan mütevellit, her gidişimde günün çorbası neyse sipariş ediyorum. Ezogelin ve tarhana aklımda kalanlar. Ezogelini keyif alarak içtiğimi, ama tarhanın akıllara zarar olduğunu söyleyebilirim. Mercimek köftesinin başarılı olduğunu vurgulamak lazım. Bu meret her yerde yenmez bana kalırsa, ama Zencefil'de tadına bakılabilir. Öte yandan pırasalı kiş denen yemekleri gerçekten on numara sevgili okurlar. Alp Artam ve pırasanın aynı cümlede olması her ne kadar "oksimoron" gibi dursa da, bayıldım, gerçekten beni benden aldı yerken. İçindeki peynir, beşamel sos, pırasanın uyumu ve kıvamı unutulmazlar arasına soktu bu yemeği. Yine pırasalı tavuk, benzer bir üslupla yorumlanmış,her şeyi kararında bir yemekti. Bu ikisi ile karşılaştığınızda gözünüz kapalı sipariş edebilirsiniz bana kalırsa. Bunun dışında Ege yahnisi denen, enginar ve börülceden müteşekkil yemeğin tadına baktım. Zeytinyağlı familyasından ve açık konuşuyorum, insanı hayatta soğutan bir tadı vardı. Zaten bir kaşık aldım. Bu blogun sayfalarında hiç benden duymadınız bunu ama, gerçekten "nefret ettim". Mekanda pazılı köfte, rezeneli kuru fasülye, fırında ıspanak, kerevizli bulgur, halep dolma, nohutlu aş gibi yemeklerin yanı sıra, sağlıklı soslarla üretilmiş makarna türü yiyecekler de mevcut. Daha önceki gidişlerimde bu "pasta"lardan tatmış ve beğenmiştim. Rahatlıkla yiyebilirsiniz. İçecek olarak zencefilli limonata ve zencefil birası denedim, birada pek iş yoktu açık konuşmak gerekirse, ama limonata güzeldi.<br />
<br />
Son olarak iki not:<br />
<br />
1- Anlatığım kadarıyla lokantanın politikası yemeklere hiç tuz koymamak. Bunu eleştirmemek lazım bana kalırsa. İlk lokmayı alınca şaşırmayın.<br />
<br />
2- Yazının başında "sebze ve meyveleri renklerinden ötürü seviyorum", diye belirttiğim kısım tabii ki bir şakaydı (Anlayamayanlar için)<br />
<br />
Sözün özü, sevgili okurlar, çok güzel bir mekan, asık suratlı çalışanlar, nispeten yüksek fiyatlar, bazen insanı öğürten, zaman zaman da hayran bırakan yemeklerden oluşan tuhaf bir bulamaç sizi ilgilendiriyorsa buraya gidin.<br />
<br />
Zencefil Cafe<br />
<span style="background-color: #ededed; color: #202020; font-family: tahoma, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; text-align: left;">Kurabiye Sk. No: 3 Beyoğlu</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg99zfa3VK6Da_stFGMyYG5En6bu4gCZNLMxAjdOm74Ckq5fOTCkz3jXLAnRIbFe-gpU1pyTZRtqsfNaYCsK-LjRgyKkMd5E2B55gtD679cgwYoVPzLGcKCsCOXCge6G1caxmZhfbft4BSw/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg99zfa3VK6Da_stFGMyYG5En6bu4gCZNLMxAjdOm74Ckq5fOTCkz3jXLAnRIbFe-gpU1pyTZRtqsfNaYCsK-LjRgyKkMd5E2B55gtD679cgwYoVPzLGcKCsCOXCge6G1caxmZhfbft4BSw/s1600/photo.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6PbNaXcQIR9a7WzwN5vPPK_tDSBL2OlpQGIJ5DDVa-qYUn9mO0FIUsOcOdktRYKjFIPeHX5mbzDzkwx5PUx60l1v8T0BKAu4foh0xqWvRJPg3Gs6twmNKtu6U2IbE5BS5bOODutkrw_CM/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6PbNaXcQIR9a7WzwN5vPPK_tDSBL2OlpQGIJ5DDVa-qYUn9mO0FIUsOcOdktRYKjFIPeHX5mbzDzkwx5PUx60l1v8T0BKAu4foh0xqWvRJPg3Gs6twmNKtu6U2IbE5BS5bOODutkrw_CM/s1600/photo.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDQdwvVnKmD16e4g18xLF-WUoIZ_PzARb5nylsfCIvgWB4rXaRzAcQl4k6Vi0_OA23BGoSK2fMlNghFJumZPIIYGJDwjg25Yix_kLoc2nX4HHxdZ0FS2CfhL8L_HWKhqlLpJ5l_d9vFPgF/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDQdwvVnKmD16e4g18xLF-WUoIZ_PzARb5nylsfCIvgWB4rXaRzAcQl4k6Vi0_OA23BGoSK2fMlNghFJumZPIIYGJDwjg25Yix_kLoc2nX4HHxdZ0FS2CfhL8L_HWKhqlLpJ5l_d9vFPgF/s1600/photo.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br /></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-24512858149410891932014-04-08T13:10:00.003+03:002014-09-24T16:27:39.552+03:00Sırçacı 14<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/sircaci-14"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEp2A9ObxnsjomoC-YgAUb7Acba0SvoGqeMuTc6VV5n24fs-xOl28-WvDAN6KgqguJhyHeIFYeXbPBhZCU-xgZ98DU_pI8nrESj4pnkaMbm15mmvh7IdTFF3FAJKU0m7mzMJYoUcVdFsQV/s1600/photo+3.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEp2A9ObxnsjomoC-YgAUb7Acba0SvoGqeMuTc6VV5n24fs-xOl28-WvDAN6KgqguJhyHeIFYeXbPBhZCU-xgZ98DU_pI8nrESj4pnkaMbm15mmvh7IdTFF3FAJKU0m7mzMJYoUcVdFsQV/s1600/photo+3.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<span lang="EN-US">Beklenmedik karşılaşmaları seviyorum. Yaşamın tekdüze bir akış
içinde tahmin edilebilir parçalardan oluşması, açık konuşmak gerekirse, berbat
bir rehavetin içine sürüklüyor insanı. Bu bağlamda, kuzey Avrupa coğrafyasının
aşırı “medeni” ülkelerinin bir miktar sıkıcı olabileceği inancındayım. Çok
şükür sokaklarını arşınladığımız bu kent ve vatandaşı olduğumuz bu ülke,
ademoğlunu şaşırtmak konusunda hiç de fena değil. Her geçen gün, ne yazık ki,
bir tuhaf olaylar silsilesi ve girdabı içinde debelenerek yolumuzu bulmaya
çabalıyoruz. Dikkatimizi ayakta tutan bir yer burası. Alışılmadık yaratıcılıkların,
şaşırtıcı bir şekilde hep kötü niyetle kullandığı bir toprak parçası. Hep aynı
düşünce dolaşıyor kafamda: Eğer bu millet yaratıcılığını futbol sloganları, seçim
hileleri ya da dolandırıcılık dışında bir konuda kullanmayı adet edinseydi,
bugün mucizevi bir noktada olurduk. Bu potansiyel bizde mevcut zira. Ama gelin
görün ki, şark kurnazlığı konususunda doktorasını verip, medeniyet anlamında
ileri gitmekten zerre kadar nasibini almamış bir topluluğa dönüştük son
senelerde. Bu ahval ve şeraitte, tabii ki bendeniz, güzel bir “şey”ler görünce
mutlulukla bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Malesef güzellik, estetik,
lezzet, zevkli olma, keyfi amaçlama, her ne yapıyorsan doğru ve iyi yapma gibi
kavramlar yerlerini; ortalama olmak, sıradanlaşmak, idare etmek, az çalışıp çok
kazanmak gibi düşüncelere bıraktı. Estetik ve keyif gibi hayatı yaşanır kılan yaklaşımlar bu
memleketin içinde çok az rastlanır hale geldi. Binlerce lale diken, bunu
çevrecilik zanneden, ama öte yandan onbinlerce ağaç keserek arsa kapatan bir
yönetim anlayışının insancıl olmak ve hayatı keyifle yaşamaktan anlamaması çok
normal geliyor artık bana.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<span lang="EN-US">Bu tehlikeli ve bunalıma kesen ruh halinde, sığınabileceğim
korunaklı limanların arayışı içindeyim nice zamadır. Güzel yemekler yiyerek,
sosyal ve basılı medyadan mümkün mertebede uzak durarak, uzun zamandır listemde
bekleyen iyi ve doyurucu kitapları hatmederek, bana keyif veren müziklerle ruhumu
besleyerek kurtuluşu bireysel bir şekilde arıyorum. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQUXyfYC5zESAczxStvNa12MRJAsezyvHEXAbDmmMtnNLzXClOMVIcikFsvayUU1DsJI_enZPu8YnY3jMkFtwFKn7ssEIsnPMw4yBkMw5JCjvTz9RRYSRmG5S-wT9CiCeMYchZCxnCE4kG/s1600/photo+2.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQUXyfYC5zESAczxStvNa12MRJAsezyvHEXAbDmmMtnNLzXClOMVIcikFsvayUU1DsJI_enZPu8YnY3jMkFtwFKn7ssEIsnPMw4yBkMw5JCjvTz9RRYSRmG5S-wT9CiCeMYchZCxnCE4kG/s1600/photo+2.JPG" height="320" width="320" /></a><span lang="EN-US">İşte az sonra benim gözümden okuyacağınız “Sırçacı 14” de, kısa bir
sure once, güzel bir sohbet eşliğinde keyifli bir yemek yediğim, aklımda
tümüyle olumlu bir izlenim bırakmış, ziyaret edilmeye değer bir lokanta. Bir
zamanlar ailemle sık sık kahve içmeye geldiğim Yeniköy’deki Passion’un yerinde
kısa bir sure once açılmış. Beklenmedik bir şekilde karşısına çıkıyor insanın.
Yerini bulmak aslında gayet kolay. Yeniköy sahili boyunca ilerleyin, Sarıyer
istikametine doğru giderken, <a href="http://www.bmeia.gv.at/tr/botschaft/istanbul.html">Avusturya Konsolosluğu</a>’na gelmeden once sol
tarafta kalıyor. Vale servisi var, lakin bilenler bilir, Yeniköy bölgesi park
yeri bulma anlamında çok kısır bir yer değil. Araba ile geliyorsanız büyük bir
sıkıntı yaşamayacağınızı düşünebilirsiniz. Mekanın ismi ise sokak adı ve kapı
numarasından geliyor; bunu ilk başında anlamak biraz zor olsa da.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<span lang="EN-US">Bence <a href="http://www.sircaci14.com/">Sırçacı 14</a>’ü ilk defa ziyaret eden bir insanın söyleyebileceği
ilk kelime, büyük olasılıkla “sıcak” olmalı. Çünkü sıcak ve size sarıp
sarmayalan bir dokunuşu var bu lokantanın. Kendinizi yabancı bir yere gelmiş
gibi hissetmiyorsunuz kesinlikle. Bazı mekanlar vardır, kapıdan girdiğinizde
gerek müdavimlerin sorgulayan bakışları ile savaşmak, gerekse dekorasyonda size
saldıran bir ağırlıkla cebelleşmek zorunda kalırsınız. Bir alışma süresi
gerektirir bu tip yerler. Adaptasyon aşamasnı atlattıktan sonra kendinizi rahat
hissedip yemeğinizi yemeğe koyulursunuz. Sırçacı 14 ise hiç bu tarzda bir
lokanta değil bana kalırsa; hemen uyum sağlayıp, sanki kırk yıldır
müşterisiymişsiniz gibi bir duyguya kapılıyorsunuz içeri girer girmez. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<span lang="EN-US">Bu çok hoşuma gitti. Bu sıcak ortamı yaratan unsurlardan bir tanesi
de çalan müzikler kuşkusuz. Bir “<a href="http://www.mekanist.net/">Mekanist</a>” etkinliği için gittiğim işletmenin
sahipleri, kurumsal iletişim ajansı yetkilileri ve işletmecileri ile
gerçekleştirdiğimiz sohbette D.J. konusuna çok önem verdiklerini özellikle
vurguladılar. Mekanın bir “pre-club” olarak da tasarlandığını, dolayısıyla gece
geç saatlerde gidilen club’lar öncesinde uğranıp enfes kokteyllerin tadına
bakılabilecek ve güzel müzik dinlenebilecek bir atmosferi olduğunu da öğrendim
bu konuşmalar esnasında. Bu son bahsettiğim konu benim meraklarımın biraz dışında
kalıyor sevgili okurlar, ama yine de bilginiz olsun istedim. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJpxaSG9-mzJbjb-bl3MFImvR1JT2YPl8Lukqagzblfxs3RH9GK7TUGHLBXiaN2yKJsgMthDkMdHopUon1XYZjxEyP-k8MfkZWvA1XU3yEeTudm1OPThZIIieZYHcOmNgmFZB-cyWZEGXy/s1600/photo+5.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJpxaSG9-mzJbjb-bl3MFImvR1JT2YPl8Lukqagzblfxs3RH9GK7TUGHLBXiaN2yKJsgMthDkMdHopUon1XYZjxEyP-k8MfkZWvA1XU3yEeTudm1OPThZIIieZYHcOmNgmFZB-cyWZEGXy/s1600/photo+5.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<span lang="EN-US">Keyifli bir geceydi, güzel insanlar tanıdım, iyi yemekler yedim.
Üzerinden biraz zaman geçmesine bağlı olarak, en ince detayına kadar
anlatamayacak olsam da, aklımda yer etmiş olan yemeklerden bahsetmek istiyorum.
Gecenin yıldızı somon sufleydi bana kalırsa. Tadını unutmak mümkün değil.
İçinde erimiş gravyer peynirinin olağandışı tadını da. Sufle ve somon
kelimelerini aynı tamlama içine yerleştiren zihniyeti de ayrıca alkışlamak
isterim. Çok hoşuma gitti. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<span lang="EN-US">Ağzımda yakın bir lezzet infilakı yaratan mücverden de bahsetmeden
edemeyeceğim. Çok yoğun bir kıvamı ve unutulmaz bir lezzeti vardı. Ayrıca
yediğim dil şiş, o güne kadar mideye indirdiklerim içinde en iyisiydi ve adeta
ağızda dağılıyordu. Getirdikleri incik, içinde peynir erimiş mantarlar,
zeytinyağlı ricotta peyniri (yanlış anımsamıyorsam) bana kendimi çok iyi
hissettirdi. Bütün bunların üzerine tobleronlu cheesecake yedikten sonra iyiden
iyiye patlama durumuna gelsem de, çok hoş duygularla ayrıldım mekandan.
Yemeklerin yanında tatmamız için getirdikleri kokteyller de, araba
kullanmadığım bir günde olsaydım gerçekten çok lezzetliydiler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<span lang="EN-US">Sırçacı 14 günün her saatini yaşamak üzere tasarlanmış bir mekan
bana kalırsa. Burada kahvaltı edebilirsiniz, öğlen ya da akşam yemekleri
yiyebilirsiniz. Sevgilinizle, arkadaşlarınızla ya da çoluk çocuk
gidebilirsiniz. Hatta gecenin bir saatinde harika müzikler eşliğinde içmek için
gidebilirsiniz. Konumu da, dekorasyonu da, yemekleri de gayet iyi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span lang="EN-US"><br /></span>
<span style="text-align: justify;">Yolunuz düşerse mutlaka denemeniz dileğiyle.</span><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;">
<span lang="EN-US" style="background-color: black;"><span style="font-family: inherit;"><span class="pi-item" style="display: block; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span class="place-address" id="lblPlaceAddress" style="margin-top: 10px;">Yeniköy Mahallesi, Köybaşı Cad. No:60 Sarıyer</span></span><span class="pi-item" style="display: block; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span class="pi-title" style="display: inline-block; margin-right: 10px; width: 40px;">Tel:</span><span class="place-phone" id="lblPlacePhone" style="display: inline-block; width: 170px;">0212 299 50 16</span></span></span></span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-11831147649092643672014-03-25T13:50:00.000+02:002014-09-23T17:37:45.045+03:00Fondue Restaurant<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/et-lokantalarim/fondue-restaurant"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9G__Lcn0C0Xh4po1zZwRahwKe5aY4YZQYvWXjSL4M5gjCYmxuWZkYt0qX7JJikD5xgzybG7hQ85WO_BSIEduc55tp8MyUNMduDFh0PNHXv0NmCGL8IcLpn25A-2ZJiF422w-W3hwfEVwx/s1600/photo+2.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9G__Lcn0C0Xh4po1zZwRahwKe5aY4YZQYvWXjSL4M5gjCYmxuWZkYt0qX7JJikD5xgzybG7hQ85WO_BSIEduc55tp8MyUNMduDFh0PNHXv0NmCGL8IcLpn25A-2ZJiF422w-W3hwfEVwx/s1600/photo+2.JPG" height="320" width="320" /></a>Bazen bana, neden yazdığım eleştirilerdeki üslubun bir yazıdan diğerine farklılık gösterdiğini soruyorlar. Bunu çok düşünmedim bugüne kadar, ama ilk aklıma gelen, duygusal durumumdaki değişikliklerin yazdıklarıma da yansıdığı yönünde. Bazen coşkuyla, zaman zaman kısır bir espri tonlamasıyla, nadiren de olsa yarı resmi bir sertlikle meramımı anlatmaya çabalıyorum ben. Her denememde tek bir ortak özellik var: Ne düşünüyorsam onu yazıyorum. Eğip bükerek, birilerine yaranmaya çalışarak, ya da durup dururken birisini yerin dibine geçirerek ulaşmak istediğim bir "gizli ajanda maddesi" yok. Bunu seviyorum. Bağımlı ve çıkar sağlayıcı durumunda değilim. Bu blogun sayfaları dünyanın dönüşünü durdurabildiğim, hayatın akışına tek bir hamleyle yön verebildiğim, kimseye hiçbir hesap vermediğim, hem padişahı hem de kulu olduğum, istediğim gibi at koşturduğum tek mecra. Yaşamın, devletin, insan olmanın kişinin sırtına tüm haşmetiyle bindirdiği sorumluluklar, burada tuzla buz olup gidiyor. Hayatta en sevdiğim işi, yemek yemeyi gerçekleştirirken, bir yandan da yazma dürtümü hunharca tatmin ediyorum. Üstelik de bunu binlerce kişi ile paylaşarak anonim bir insan topluluğuna hitap ediyorum. Kimse okumak zorunda değil, okuyanların çoğunu da tanımıyorum. Bu gizli iletişimin verdiği kadifemsi keyifle her geçen ay daha da çok yazıyorum. Bazı günler, yazmaktan iyice yorgun düştüğümde, tek bir tuşa basıp yayınladığım bir eleştirinin, <a href="http://www.apple.com/mac/">Mac</a>'in ekranından bana bakan yansımasına aptal aptal gülümseyip uykuya dalıyorum. Bu bön rahatlamanın yaşamım boyunca hissettiğim en büyük ruh hastalığı tedavisi olduğunu düşünüyorum. Burada savurduğum kurşunlar ve sunduğum güller sayesinde toplumun içine karışıp normal bir kişi gibi davranıyorum. Amacım hissetiklerimi yazmak. Bir lokanta iyiyse, tüm dünya ile bunu paylaşmak, o mekana destek olmak, memleketimiz gibi kısa vadeli planların diyarı olan bir yerde, uzun soluklu işletmelerin olmasına katkıda bulunmak. Mekan kötüyse düzelmesi için yapıcı eleştirilerde bulunmak, ama eğer ümitsiz bir mekan ise, kaybolup başkalarına yer açması için yaylım ateşine tutmak...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="http://www.fonduerestaurant-tr.com/">Fondue Restaurant</a>'ı sizlere anlatırken, -daha yazının başından belirtmeliyim- çok beğendiğim, hatta samimi konuşmak gerekirse bayıldığım bir mekanı analiz edeceğim için böyle bir girizgah yaptım. Vasatlığın kabul gördüğü, hatta yüceltildiği bu ülkede, iyi işler yapıldığında iyi insanlar bunu görmeli, bir parçası olmalı, desteklemeli, diye düşünüyorum. Ancak bu yöntemle sıradan, sıkıcı ve özensiz işler yapmaktan kendimizi kurtarıp "doğru dürüst" olma istikametine yelken açabiliriz. Rafine zevklerin gelişmesi ve yükselmesi, ancak çevremizde beğenilerimizi cilalayan birtakım başarılı işler gerçekleşiyorsa olabilir. Bana kalırsa, az sonra eleştirisini okuyacağınız lokanta, bu bahsettiğim tanıma bir hayli uyuyor.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Mekanın işletme koordinatörü Halit Özgün'ün anlattığı kadarıyla <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Fondue">Fondue</a>, İsviçre'de dünyaya gelmiş ve Fransızlar tarafından sahiplenilince Avrupa'yı etkisi altına almış, sonra da iyice yaygın hale gelmiş bir yemek. Aslına bakılırsa bir "savaş düzeni fakir zaman yiyeceği" olarak icat edilmiş fondue. Eldeki malzemeleri değerlendirip sofraları şenlendirmek üzere kurgulanmış. Şimdilerde, ortaya çıkış sebebine tamamen zıt bir duruşu var, zira üst segmente ve damak zevki gelişmiş olan insanlara hitap ediyor. Bendeniz için ise, çocukluğumda babamın beni götürdüğü bazı lokantalarda, benim için büyük bir ödül olarak karşıma çıkan bir yemek bu. Hatıraları hep çok renkli ve mutluluk verici. Paris'te ekmeğimi bandığım bir peynirli fondue, Boğaz'da çatalımın ucundaki eti cızırdatan bir et fondue, mum ışığında bir çileğin üzerinden yere damlayan çikolata fondue. Evde bile bunu yapacak alet edevata sahip olduğumu belirtmeme gerek yok sanırım. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpK4EdvJ05CFoZDBGage9aFCj0kN5GghF3DwaZdHU04qamsGCebxtsEq4KxlvE-ueu8M1ZcBTPppfr2XrtKeM8qyXzzUjA5S6Nvnr-fqjoS3uIdohDmPm7O_yFm7gHcP8hey7PCZzRZNUE/s1600/R11A9654.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpK4EdvJ05CFoZDBGage9aFCj0kN5GghF3DwaZdHU04qamsGCebxtsEq4KxlvE-ueu8M1ZcBTPppfr2XrtKeM8qyXzzUjA5S6Nvnr-fqjoS3uIdohDmPm7O_yFm7gHcP8hey7PCZzRZNUE/s1600/R11A9654.jpg" height="426" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
Fondue Restaurant, Gayrettepe bölgesinde açılmış, bana kalırsa bulmanızın bir miktar güç olduğu bir lokasyonda hizmet veriyor. Fulya'dan geliyorsanız eğer, <a href="http://www.acibadem.com.tr/">Acıbadem Hastanesi</a>'nden sağa dönün, yukarı çıkın, yol ikiye ayrıldığında yine sağ istikameti seçin, Gayrettepe'ye doğru tırmanın. Bir hayli ilerledikten sonra sağ kolda bulacaksınız mekanı. Dikkatli bakın yalnız, zira biraz araya saklanmış gibi duran bu lokantayı kaçırma ihtimaliniz yüksek. İçeri girdiğinizde sanki başka bir dünyaya geldiğiniz izlenimine kapılıyorsunuz. Girdiğiniz kapıdan böyle bir iç mekana geçebileceğinizi asla hayal edemiyorsunuz. İçerisi modern döşenmiş, dekorasyonuna ve malzeme seçimine çok özen gösterilmiş bir atmosfer sunuyor size. Daha önce bazı yazılarımda kullandığım "eklektik" tabirini burada da kullanabilirim rahatlıkla. Farklı renkler, geometrik şekiller, beklenmedik objeler karşınıza çıkıyor ve hepsi şaşırıtıcı bir uyum içinde bir arada yaşıyorlar. Gündüz ziyaret ettiğim Fondue Restaurant'ın, gece ışıklandırıldığında çok daha farklı ve güzel göründüğü hissine kapıldım, denemesi size kalmış. Mekanın önünde ise nispeten küçük bir bahçesi de mevcut. Yaz günleri burada fondue keyfine varmak çok güzel olacaktır diye düşünüyorum.</div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
Zengin ve şu ana kadar bahsi geçen fondue dışında pek çok yemeği içeren bir menüsü var lokantanın. Lakin ben buraya tadıma gitmeden önce, özellikle sadece mekana ismini veren fondue çeşitlerinden mideye indirmeyi kafaya koymuştum ve aynen öyle yaptım. Dolayısıyla peynir, et ve çikolata fondue dünyasında gerçekleştirdiğim keyifli bir uçuşun ardından yazıyorum bu satırları. Menünün detaylarını sizinle paylaşacağım. "Fodue-dışı" aleme dair bir tek zeytin ve peynirli foccaio ekmeğinin tadına baktım. Yemekten önce iştah açıcı olarak getirmişlerdi. Onu da, resmen pizza niyetine yedim. Dolgun ve tatmin edici bir lezzeti vardı, incecikti ama çok kuvvetliydi.</div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLGRpTxYSIv49p1ipLHHOfoNm4bLxTsaJy8w_HM0gFHZIoz0xJHTWEbmSOQyriveHZVe5DdZAhkDIhAmAeDX42dK6soOWDbSU0q27ulWeobOtOudmLdhk17ejwsC3MhCqEWsZ5oWNhIlyd/s1600/Peynir+Fond%C3%BC.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLGRpTxYSIv49p1ipLHHOfoNm4bLxTsaJy8w_HM0gFHZIoz0xJHTWEbmSOQyriveHZVe5DdZAhkDIhAmAeDX42dK6soOWDbSU0q27ulWeobOtOudmLdhk17ejwsC3MhCqEWsZ5oWNhIlyd/s1600/Peynir+Fond%C3%BC.jpg" height="426" width="640" /></a></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
Çeşit çeşit Peynir fondue'ler vardı menüde: </div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>CHEESE FONDUE </b> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Appenzeller, gravyer, tilster ,emmantal peynir, tane
karabiber,</span><span style="font-family: inherit;"> karışımlı klasik peynir fondue</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>FRIBURGER FONDUE MOITTE-MOITTE</b></span><span style="font-family: inherit;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Friburger ve emmantal peynir
karışımlı fondue<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>HOT CHİLİ FONDUE </b> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Emmantal, gravyer ,alpenzeller peynirli, Acılı peperencio soslu , tane karabiberli fondue<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>SWISS FONDUE </b> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Gravyer, tilster, emmatal peynir, Pepeverde
biberli, tane hardallı ve tane karabiberli fondue<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b>TRUF FONDUE</b></span><span style="font-family: inherit;"><b> </b> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Tilster,emmantal, gravyer peynirli,
Mantarlı ve trüf mantarı yağlı, tane karabiberli fondue<o:p></o:p></span></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
Bendeniz bunların içinden, appenzeller, gravyer, tilster, emmantal peynirinin uyumla harmanlandığı "<a href="http://www.nigella.com/recipes/view/cheese-fondue-48">Cheese Fondue</a>"yü seçtim. Yanından getirdikleri ekmekleri, havuç, patates, brokoli parçalarını keyifle bandım peynir bulamacının içine. Bunları yaparken yine hayatın güzel olduğunu düşündüm. Bazılarının "mıhlama" adlı Karadeniz yemeğine benzettiği bu tadı ağzımda uzun uzun evirdim çevirdim. Yağa bulanmış mıhlamadan kesinlikle daha lezzetli olan cheese fondue'nun içindeki karabiberin sevimli fısıltılarını dinledim bir süre. Ekmeği bana bana saatlerce sohbet edip yiyebileceğim harika bir yemek olduğunu düşündüm. Çok doymamalıydım, zira sırada tadına varacağım enfes bir et fondue vardı. Menüde iki türü bulunuyordu:</div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-dicvnvsKvjSYZBzSfKqFzOaoKk2lzV0Eovm9a0Xok7xjlTKSWjW5-XywpC-EqXAACyTEohOrNr63e1gwNKSUgprgL2sG0NIdNUzi2oCmOt6y79A5YjSv1aPB2X8SX6O2geEvgbHxNHqe/s1600/4Q8A2127.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-dicvnvsKvjSYZBzSfKqFzOaoKk2lzV0Eovm9a0Xok7xjlTKSWjW5-XywpC-EqXAACyTEohOrNr63e1gwNKSUgprgL2sG0NIdNUzi2oCmOt6y79A5YjSv1aPB2X8SX6O2geEvgbHxNHqe/s1600/4Q8A2127.jpg" height="426" width="640" /></a></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<b style="font-family: inherit;"><a href="http://fr.wikipedia.org/wiki/Fondue_chinoise">FONDUE CHINOISE</a> </b><span style="font-family: inherit;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">El yapımı demiglase sos , tane karabiber,
tuz, çeşitli baharatlarla tatlandırılmış fondue<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><b><a href="http://www.foodnetwork.com/recipes/emeril-lagasse/fondue-bourguignonne-recipe.html">FONDUE BURGIGNON </a></b> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Et - balık ve deniz mahsülleri seçenekleri ile...<o:p></o:p></span></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Malzemelerin yağın içinde kızardığı, bildiğimiz tanıdığımız Fondue Burgignon'dan ziyade, Halit Bey'in de yönlendirmesiyle, Fondue Chinoise söyledik. Muazzam, kendi başına bir dünyası olan harika bir demiglase sosun içinde pişmek üzere güzide etlerimiz geldi masaya. İki yorumum olacak burada: 1-Sosu o kadar güzel ki, sadece ona ekmek banarak, ya da çorba gibi kaşıklayarak içebilirsiniz. İçindeki soğan, et suyu, karabiber tadını çok net hissettim. 2-Etler ise çiğ olarak bile carpaccio niyetine yiyebileceğiniz kıvamda ve harika durumdaydı. Artık nasıl marine edildiyse, çiğ olarak tadına bakmaktan kendimi alamadım. Birçok sos vardı et fondue'nun yanında. Barbecue, salsa, sarmısaklı-cevizli, mayonezli. Eti ağır ağır haşlayıp sosa bandım ve gözüm kapalı yedim. Pamuk gibi dağılıyordu ağzımda. Büyük bir mutluluktu bu. Üzerinde ayrı ayrı sosları koyacak bölmecikleri olan tabaklar bile özenle seçilmişti. Resmen bayıldım.<br />
<br />
Ardından sıra çikolata fondue'ye geldi. Gözlerimi kapadım. Sözün bittiği yere gelmiştim artık. İsviçre menşeli <a href="http://kuverturcikolata.com/kuvertur-cikolata-nedir/">kuvertür </a>çikolatanın içine bir shot konyak atmışlar ve çilek, kiwi, muz parçacıkları eşliğinde masaya getirmişlerdi. Bitter çikolatadan çocukluğundan beri uzak durmuş olan bendeniz, büyülü bir dünyada dolanır gibi duydum kendimi. Kahverengi bir dünyanın içinde tanımadığım bilmediğim çiçekler vardı sanki. Ilık çikolata ağzımın içinde eriyordu. Sakin olmam gerektiğini düşündüm. Sakin kaldım. Belki de, yaşamım boyunca cennete en yakın olduğum anlardan biriydi bu.</div>
<div class="" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghzpkxs9B8id3Zh5GXexD9BE5G0Nu3KgM8XkDNLpPCDzMMLUAbiz8chvEq4rX3xdYk3XHDqgXS7nrYtsyCFepDphnnH_IBnb2OKtalERJrEj2q0eHcbKhgSqlSoDAzarIaFDRijxuzZL5x/s1600/%C3%87ikolata+Fond%C3%BC.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghzpkxs9B8id3Zh5GXexD9BE5G0Nu3KgM8XkDNLpPCDzMMLUAbiz8chvEq4rX3xdYk3XHDqgXS7nrYtsyCFepDphnnH_IBnb2OKtalERJrEj2q0eHcbKhgSqlSoDAzarIaFDRijxuzZL5x/s1600/%C3%87ikolata+Fond%C3%BC.jpg" height="426" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fondue maratonu yapmış olmama karşın belirtmem gerekir ki, bu lokanta menüsünde pek çok farklı yemek çeşidini de barındırıyor. İtalyan mutfağının harika lezzetlerini de sunuyor ziyaret edenlere. Hatta pizzalar bile bulunuyor ve bence denemeye değer. Bir sonraki ziyaretimde mutlaka tadına bakacağım.<br />
<br />
Sözün özü, sevgili okurlar, geleceğinin parlak ve uzun soluklu olmasını dilediğim bu harika lokantaya tüm iyi dileklerimi sunuyor ve ziyaret etmenizi şiddetle öneriyorum.<br />
<br />
<ul class="contact_list" style="border: 0px; font-family: 'PT Sans', sans-serif; font-size: 12px; line-height: 21px; list-style: none; margin: 0px 0px 20px; padding: 0px; text-align: left; vertical-align: baseline;">
<li class="contact_address" style="border-bottom-color: rgb(0, 0, 0); border-bottom-style: solid; border-width: 0px 0px 1px; box-shadow: rgb(36, 35, 34) 0px 1px 0px 0px; font-family: inherit; font-size: inherit; font-style: inherit; font-variant: inherit; font-weight: inherit; line-height: inherit; list-style-type: none; margin: 0px; padding: 4px 10px 7px 0px; vertical-align: baseline;"><span style="background-color: white;"><strong style="border: 0px; font-family: inherit; font-size: inherit; font-style: inherit; font-variant: inherit; line-height: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Adres: </strong>Gayrettepe Mah. Pazar Sok. No:24/1 34349 Beşiktaş/İstanbul</span></li>
</ul>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Times New Roman TUR', serif; font-size: 12pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: 'Times New Roman TUR', serif; font-size: 12pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-16205988359244121972014-03-20T12:20:00.000+02:002014-09-23T17:32:07.132+03:00Nikol Galata<meta http-equiv="refresh" content="0;url= http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/nikol-galata"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijr5k7XNghRKAFDz-4Idv7SsEldEjWOpFSeMBvFWFzkoa7LZLeYh9KGxlHzOJwoy9fbQR4VsuwGNwB_Je1_sejl7VzxNc7BgGbR6bV379wlJuoQEf2bggeE8PuXV2MOMabhunBy-r9eHW8/s1600/photo%5B2%5D.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijr5k7XNghRKAFDz-4Idv7SsEldEjWOpFSeMBvFWFzkoa7LZLeYh9KGxlHzOJwoy9fbQR4VsuwGNwB_Je1_sejl7VzxNc7BgGbR6bV379wlJuoQEf2bggeE8PuXV2MOMabhunBy-r9eHW8/s1600/photo%5B2%5D.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Geçen gün birisi, "yazılarımda kendimi anlattığım"a dair çok zekice bir çıkarımda bulunmuş. "Günaydın!" demekten kendimi alamadım bu güzide yorumu gülümseyerek okurken. Yazılarımı inceleyenler gurmelikten nasibini almamış bir şahıs olduğumu kolaylıkla görebilirler zaten. Amerikan tarzı bir yaklaşımla, "Bunu anlamak için roket bilimcisi olmaya gerek yok" diye fısıldayabilirim kulağınıza. Blogun "Hakkımda" bölümünde, yemek pişirmekten, işin tekniğinden, hangi malzemenin dünyanın neresinden geldiği meselesinden çakmadığım, lakin çok iyi bir yiyici olduğum vurgulandığı için, genelde gönlüm rahat olsa da, yer yer bu açıklamaları tekrarlamak zorunda kalıyorum. Ben uzman değilim sevgili okurlar. Yoldan geçen birisiyim ben. Memleketim Hedonia'yı uzun zaman önce kaybettim; onu arıyorum gittiğim her lokantada. Beni ben yapan saçmalıkları sık sık paylaşmama şaşırmayın, hayrete düşmeyin, zira beni var eden her bir yapı taşı, gittiğim mekanları, oralarda yediğim yemekleri nasıl algıladığımı da gösteriyor. Beni ben yapan "şey"ler, ağzımdaki tadı, gözümdeki renkleri, burnumdaki kokuları ortaya çıkarıyor. Bir lokantayı anlatırken, onun olduğu sokakta başımdan geçen bir çocukluk anısını tasvir etmemi garipsemeyin bu yüzden. Bu blogun amacı bu. Yoldan geçen bir adamın, kendi küçük dünyasında yaşadığı lezzet yolculuğunu, giderek silikleşen anıları, çok da net olmayan dünya görüşü ve oynak kişisel zevkleri doğrultusunda paylaşmak istemesi. Tamamen öznel, kendi hastalıklı çoşkularım, takıntılı öfkelerim ve onulmaz hayal kırıklıklarımla harmanladığım bir içerik üretiyorum ben burada. Otuz ki senenin sonunda tattığım bir cheesecake ile kırk iki sene sonunda mideye indirdiğim aynı cheesecake'in lezzeti hiç bir olur mu? Böyle düşünün. Bunlar <u>benim beğenilerim</u> ve kişisel beğenilerin bir doğrusu-yanlışı olmaz bana kalırsa.<br />
<br />
Serdar-ı Ekrem denen sokağın adını iki sene önce öğrendim. Yaşadıkları hayatı, yol tariflerini, anılarını sokak adlarına endeksleyerek süren dostlarıma hep gıpta ile baktım. "Şakayık Sokak'tan dön, hemen köşede bir balıkçı var..." "O dönemlerde Serencebey Yokuşu'nda oturuyordum. İki göz bir evim vardı""Tunaman Sokak'taki çocukluk günlerim ne güzeldi" gibi... Geçtiğim hiçbir sokağın ismini öğrenemediğimi, Serdar-ı Ekrem'i dolaşırken fark ettim geçenlerde. Oysa ki bu sokakta, seneler öncesinden, çocukluğumdan, gençliğinden gelen onlarca anı biriktirmiştim aslında. Eski yüzlü asırlık binaların bir yığın anısı vardı. Her okulu kırdığımda geçtiğim bir sokaktı bu her şeyden önemlisi. Ama o zamanlar burada pejmürde, yüzüne bakılmaz yapılar ağırlıktaydı. Bazılarının düşündüğü gibi, "Nerede o eski Beyoğlu" durumu falan yoktu, açıkçası bitikti bu sokak. Tüm haşmetiyle insanı kendinden geçiren efsanevi Doğan Apartmanı dikiyordu o devirde de insanın karşısına. Muazzam bir mesajdı Doğan Apartmanı. Ademoğlunun yapabileceklerinin ne kadar ürkütücü olduğunu vurguluyordu adeta. Bugün bile, önünden geçerken, bu apartmanın yatay inşa edilmiş bir Babil Kulesi olduğunu düşünürüm. Önünde saygıyla eğilir, yoluma devam ederim.<br />
<br />
Yirmi sene önce Doğan Apartmanı dışında pek de renkli bir görünümü olmayan bir muhitin, bugünkü hali ise görmeye değer sevgili okurlar. Bir çeşit "oto kentsel dönüşüm" yaşanıyor buralarda. Karaköy'deki Dem'i anlatırken de yazmıştım. Oturan insanların, kafa yapılarının, hayat tarzlarının değişmesiyle birlikte binalar da güzelleşiyor ve belki de Beyoğlu'nda bundan en çok nasibini alan sokak Serdar-ı Ekrem. Hip tasarımcıların ürünlerini satan butiklerden tutun, ufak mı ufak, ama kendinizi bir Avrupa arka sokağında duymanıza sebep olacak cinsten kafeler mi dersiniz, yoksa yedi-sekiz odalı enfes apartlar mı istersiniz, antikacıları mı gezmeyi arzu edersiniz, hepsi bu sokağın bir köşesine konuşlanmış sakince. İnsanın dolaşırken içi açılıyor burada; hafif hayret dolu bir ifadeyle, azıcık da gülümseyerek geçiyorsunuz bu ince uzun yoldan.<br />
<br />
Bugünün Türkiyesi'nde insanın içinin açılmasına gerçekten büyük gereksinim var. Yaşadıklarımız bizi giderek daha öfkeli ve karamsar bir hale getiriyor. Bu olurken, bireysel olarak, zaman zaman "kaçış"lara ihtiyaç duyuyoruz. Kaçabileceğimiz de çok fazla bir yer yok, adeta kuşatılmış durumdayız çirkinliklerle, çatışmalarla ve göz göre göre söylenen yalan dolanla. İşte Serdar-ı Ekrem'in göbeğindeki Nikol Galata, bu karmaşanın, mutsuzluk girdabının ve "tünelin sonundaki ışığın bir türlü görünmediği" ortamın içinde, benim açımdan koskoca bir vaha gibi görünüyor.<br />
<br />
Burası bir "konsept dükkan" olarak sunuyor kendini, bunun nasıl anlaşılabileceğini izah etmeye çalışacağım, ama dediğim gibi, benim açımdan tam bir mutluluk ve kendini dinleme adacığı burası. Yani hem eşle-dostla, hem de yalnız başınıza gelebileceğiniz bir mekan. Tünel tarafında, İsveç Konsolosluğu'nu biliyorsanız, hemen onun yanındaki Şahkulu Bostanı Sokak'tan aşağı doğru sapın, sokağın sonundan tekrar sağ yapın, dümdüz yürüyün. Yüz elli metre sonrasında Urban Station'u göreceksiniz, onun hemen ilerisinde duruyor Nikol Galata. Kuledibi'nden gelmesi de hayli basit aslında. Kule'nin dibini bulun, azıcık yürüyün Yüksekkaldırım'a doğru, ama sapmayın, dik kesin bu sokağı, yüz metre sonra solda göreceksiniz Nikol'ü.<br />
<br />
Yüksek tavanlı, son kertede ferah, geniş camları adeta sokağın içindeymişsiniz hissini aşılayan bir dükkan burası. Duvarlar, son senelerin yükselen değeri tuğla ile örülü yer yer. Hafif eklektik dekore edilmiş, ama kesinlikle rahatsız edici değil mekanın içi. Ayrca bu kaotik uyumun bir sebebi de var: Her şey satılık burada! Bendeniz yemek yemeğe gelmiş de olsam da, üzerine oturduğum koltuktan, duvarlarda sergilenen resimlere, askılara asılı yığınla t-shirt'den harika Moleskin defterlere, süslü mumlara, takılara, kremlere, rengarenk çantalara kadar her şeyi satın alabilirsiniz Nikol'de... Evet, burada hepsi satılık...<br />
<br />
Derken bilincim akıyor...<br />
<br />
Mutlu bir insan değilim. Fonda hafif bir müzik çalarken Serdar-ı Ekrem'e bakıyorum. Hayatın ne kadar boş olduğunu düşünüyorum. Arada gözlerim kapının girişindeki muazzam tatlı "dolabı"na kayıyor. Belki de hayat o kadar boş değil, diye geçiriyorum içimden tatlılara bakarken. Mekanın derinliği depresif sayıklamalarıma karışıyor azıcık. Nisan 2013'te açılmış burası. İyi ki de açılmış. Bir gelişimde yediğim Nutella'lı cheescake'e şükrediyorum sessizce. Yaşamın gizli saklı bir meselesi varsa keşfedilmesi gereken, hem Nutella, hem de keki bir araya getiren o hastalıklı yaratıcılıkta var olmalı, diyorum. Yüzüm pembeleşiyor onu yerken. Hayatı sevmek böyle bir anda mümkün olmalı işte. Mümkün olmalı.<br />
<br />
Benim gibi tostu seven bir insanı tarifsiz doyumlara ulaştıran tostları var Nikol'ün. Bir gidişimde de onlardan birini yiyorum. Peynir, kurutulmuş domates, çay...Benim gibi kafası karışık bir adamı bir tostla mutlu edebilirsiniz. Bu kadarı bile yeterli. Serdar-Ekrem de akıyor önümden. İki adam bağıra çağıra kavga ederek geçiyor. Bu sene sakal moda; ikisi de sakallı. Sonra boyalı bir kadın, türbanlı bir kadın, çirkin bir kadın, güzel bir kadın geçiyor. Tostum bitmiş. Yeterince kadın geçince, tostum da bitince hayatı düşünüyorum. Genel bir hiçlik duygusu, fondaki caza karışıyor. Birileri bu müziği yapabiliyorsa, dünya için de ümit olmalı, diye sayıklıyorum.<br />
<br />
Somonlu Bruschetta yiyorum geniş menüden. İçki ruhsatları yok, bu üzücü. Burada geceleri tadım menüleri servis edilirken, gündüzleri birçok seçenek arasından sipariş ediyorsunuz yiyeceklerinizi. Somon, soğan, biraz da avokado tadı var sanki. Hoşuma gidiyor. Duvarlardaki resimlerin güzelliğine hayret ederek indiriyorum bu yemeği mideye. Resimleri alabileceğime dair düşüncem, en beğendiğimin 15.000 TL olduğunu görmemle sona eriyor. Şimdi hiç sırası değil. Koskocaman bir ziyafet masasının kenarına oturmuş sokağa bakıyorum. Bir yandan mekanın yüksek tavanından sarkan salıncağa takılıyor gözlerim. Tuhaf ! Salıncak cinsel bir dürtü yaratıyor gibi sanki. Bunu kovuyorum acilen beynimden.<br />
<br />
Yemekte mantı var. Bin türlü mantıcının cirit attığı Dersaadet'te, bir Galata dükkanında, geniş tahta bir masada oturan bir adamın, iyi bir mantıyla karşılaşma olasılığını düşünüyorum. Bildiğinim her şeyi unutmam gerektiğini anlıyorum. Mantının tanımı evrilip çevriliyor kafamda. Kafam yerle bir oluyor. Yok oluyorum. Sonra yeniden yaratıyorum kendimi. Kendi kendimi yapıyorum. Yeni ben, mantının böyle bir şey olduğunu biliyor artık. Tanıdığım tüm olasılık hesaplarına, her türlü permutasyon, kombinasyon ve diğer saçmalıklara okkkalı bir küfür savuruyorum. Nikol'ün mantısı ziyafet gibi bir şey. Nikol'ün mantısı, hayata anlam veren bir reçete belki. İçimden, "keşke yalnız mantın için sevseydim seni Nikol" diye bir şiir mutasyonunu haykırmak geçiyor. Ama yapmıyorum. Yoğurdu, sosu, kıyması, yufkası ile ağzımda dans eden bu mantıya saygı gösteriyorum.<br />
<br />
Muzlu pudingim geliyor. Usul usul yiyorum. Nutella'lı cheesecake gibi değil. Ama nöronlarımdan gürül gürül salınan serotoninin akışını arttırdığı muhakkak bu tatlının da. Gülümsüyorum.<br />
<br />
Serdar-ı Ekrem'e çıkıyorum.<br />
<br />
Hayatın yaşanabilir bir şey olma ihtimalini seviyorum...<br />
<br />
<span class="pi-item" style="background-color: white; display: block; font-family: arial; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span class="place-address" id="lblPlaceAddress" style="color: #333333; font-size: 12px; margin-top: 10px;">S</span><span class="place-address" style="margin-top: 10px;"><span style="font-size: x-small;">erdar-ı Ekrem Sokak Galata</span></span></span><span class="pi-item" style="background-color: white; display: block; font-family: arial; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span style="font-size: x-small;"><span class="pi-title" style="display: inline-block; font-weight: bold; margin-right: 10px; width: 40px;">Tel:</span><span class="place-phone" id="lblPlacePhone" style="display: inline-block; width: 170px;">0212 251 51 58</span></span></span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-52092288671176191632014-03-09T19:12:00.003+02:002014-09-23T17:27:35.247+03:00Krepen'deki İmroz<meta http-equiv="refresh" content="0;url= http://www.lokantalarim.net/meyhanelerim/krependeki-imroz"/>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVpSXYRopyMLciaQbQlxNzxql8q_nVXAv4tM84sz0FGSOKqV-2vFFVzi3IxzXJLuYn2e0ScdzKHfaa4KtalXTqBA37wlfEidNS3q7vVHTgPRv9QMowrWyfHoeotO4mJQXatTRHqsysceWj/s1600/photo%5B1%5D.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVpSXYRopyMLciaQbQlxNzxql8q_nVXAv4tM84sz0FGSOKqV-2vFFVzi3IxzXJLuYn2e0ScdzKHfaa4KtalXTqBA37wlfEidNS3q7vVHTgPRv9QMowrWyfHoeotO4mJQXatTRHqsysceWj/s1600/photo%5B1%5D.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
Beyoğlu meselesi...Damarlarımıza bu coğrafyanın coşkusu zerk edilmiş çok uzun zaman önce. Pek çok insanın girmeye korkuğu ara sokaklara, köhnemiş, isli yüzlü, terk edilmiş binalara vızır vızır girmişiz seksenli yıllarda. Üstelik de daha onlu yaşlarda, "karşının çocuğu" gibi bir yafta üstümüze yapışmışken yapmışız bunu. Bağdat Caddesi'ne "cadde" denilmeye başladığı, Kristal Büfe'de tuhaf bir piyasanın peydahlandığı, Özal'lı güzide senelerden bahsediyorum. "Cadde"ye bir miktar uzak, Fenerbahçe semalarında yatıp kalkan bendeniz, okul durumundan mütevellit, o son kertede civcivli onbir ile ondokuz yaşlarımın arasında, hani tam da eprimiş romanlarda "ilkgençlik yılları" diye tabir edilen heyecanlı bir yaşımda, Kuledibi mezbelesinde soluk alıp vermeye başlamışım. Eh, insan her allahın günü Kuledibi'ne giderse, kerhaneyi de bilir, Yüksekkaldırım'ı da, trafiğin çift yönlü aktığı Cadde-i Kebir'i de, randevuevlerini de, artık pek rastlamadığımız pavyonları da, Kulis ve Papirüs'ü de ve şüphesiz ki belli başlı tüm lokantaları da. Bunları bilen adam, yaşlar ilerledikçe, ufaktan meyhane sorunsalına da aşina olur Beyoğlu'nun. Ölçer-biçer, o şıngır mıngır ülkenin farklı batakhanelerini karşılaştırır zaman içinde birbiriyle. Sonunda, yeterince bilgiye sahip olunca (yirmibeş sene su gibi geçmiştir neticesinde) kendi küçük adacıklarını oluşturur kişioğlu. "Şu meyhaneye giderim, bu bölgedekilerin pek yüzüne bakmam, oranın ciğeri iyidir, buranın favası kötüdür, vs vs..."<br />
<br />
Daha önce yazdıklarımı okuyanlar aşağı yukarı duruşumu bilirler bu mesele gündeme geldiğinde. Ben Asmalımescit taraflarını şenlendiren meyhanelerin adamıyım daha çok. Bir numaramın Cavit olduğunu çok önceleri yazmıştım. Diğerleri sonradan gelir. Bana kalırsa, bu tarz mekanlar söz konusu olduğunda, Beyoğlu'nda iki temel adacık yer almaktadır: Asmalımescit mıntıkası ve Balık Pazarı-Çiçek Pasajı bölgesi. Bendeniz ikinci bölgenin pek müdavimi sayılmasam da, belirli lokantaları ziyaret etmeyi ihmal etmem sene içinde. Bunlardan birisi, Çiçek Pasajının göbeğinde yatan, kabak kızartmanın İstanbul'daki tartışmasız efendisi, Seviç'tir. (ki kendisini burada detayları ile yazmıştım). Diğeri ise, Nevizade keşmekeşinin en sonunda karşılaşacağınız, pek vakur, bir o kadar da alımlı İmroz'dur.<br />
<br />
Bir zamanlar gittiğim Kuşadası barlar sokağının tuhaf barlarının kapılarında insanla göz teması kurmaya çalışan ve bunu başardığında mide kaldırıcı danslarla size yanaşmaya çabalayan, bunu da başarı ile gerçekleştirdikten sonra, kolunuzdan çekiştirip sizi zorla bara sokmaya çalışan adamlar vardı. Bunun tufah bir versiyonunu Brüksel'de, her tarafı deniz mahsülü lokantaları ile kaplı köhne bir sokakta da gördüm. Müşteri çekmeye çalışmak için bar-lokanta "kapı"larından istifade etmek, aklı başında insanı cidden sinirlendiren bir yöntem aslında. Nevizade mecrasında da hemen hemen tüm işletmelerin kapılarında (ki özellikle yanınızda kadın varsa) "Abi buyur yerimiz var terasta" gibi birtakım cümlelerle sizi içeri davet eden kişiler mevcut. Sudan çıkmış balık gibi, insan seline kapılmış dolanan turistlerin üzerinde etkili olabilecek bu tacizkar yaklaşımın, bu kentte yaşayanları rahatsız edebileceği ne yazık ki anlaşılamamış durumda.<br />
<br />
Ve sevgili dostlar, Nevizade Sokak'ta, kapısında birisinin durup da sizi içeri almaya çalışmadığı tek mekan, tahmin de edebileceğiniz üzere İmroz. Bu önemsiz detay bile, meyhanenin diğerlerinden farklı olduğunun ipuçlarını veriyor insana. Mekan size iyi hizmet ve yemekler sunduğunu daha kapısındaki tavrıyla çıtlatıyor adeta. "Benim sana sunacağım bir sürü şey var, yılışıklık dışında" diye fısıldıyor usul usul. İşte salt bu sebepten bile, Nevizade'nin incisi İmroz'a gidebilirisiniz Asmalı meyhanelerine alternatif aradığınız vakitlerde. Yeri çok kolay: İstiklal Caddesi'nde Taksim Tünel istikametinde yürürken, sağ tarafınızda gördüğünüz Çiçek Pasajı'nı hemen geçince, Balık Pazarı'na gireceksiniz. Dümdüz yürüyün Tarlabaşı yönüne doğru, tezgahlara dizilmiş balıkların simetrisine, sebze-meyvelere bakın. Ardından, sağ kolda Nevizade'yi göreceksiniz. Bu sokağı da dümdüz geçin. Sinir bozucu kalabalığa ve sokağın üzerinde sıkışan trafiğin anlamsızlığına aldırmamaya çalışın. Yolun en sonuna doğru, sağ kolda bütün haşmetiyle duran İmroz'a ulaşacaksınız. O daracık bölgede bile, açıkta oturabileceğiniz masaları mevcut İmroz'un, ama insan seli sizi rahatsız ederse (ki beni çıldırtma merhalesine getirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim) içeride oturabileceğiniz bol bol yer mevcut. Bana hayli "Refikvari" görünen alt katta nispeten az masa var, ama gavur tabiriyle "cozy", küçük ve samimi bana kalırsa; üstte "salon", daha tepede ise "teras" bölümleri var. Hepsinde oturulabilir. Ama ben sakin ve muhabbete yönelik bir gece planlıyorsam salon bölümünü, daha "goygoy"lu bir gecenin arayışında debeleniyorsam alt katı seçiyorum.<br />
<br />
Ne yaptığını bilen, güleryüzlü, babacan ve esprili garsonlar muzzamdır İmroz'da. Mekanın bu anlamda on puan alması kaçınılmazdır. Bir meyhanede olması gereken en iyi servisi alır, mutlu ayrılırsınız, kuşkunuz olmasın kesinlikle.<br />
<br />
Yazımı taçlandıran soğuk meze tepsisinden de görebileceğiniz üzere, envai çeşit mezenin dans ettiği bir seçenekler cümbüşü geliyor masaya. Seçmesi zor. Hepsini yemek ya da tatmak olanaksız. O vakit, birçok denemeden sonra bendenizin süzgecinden sıyrılmış ve ön plana çıkmış olanlardan bahsedelim. Öncelikle, soslu torik söylemezseniz hayatınızın hatasını yapmış olursunuz bana kalırsa. İmroz'un özel lezzetlerinden birisi bu. Hem balık, hem meze... Ayrıca değme "fine dining" lokantalarında karşınıza çıkamayacak ölçide rafine bir dokunuş. Yanına ince ve yumuşacık servis edilen lakerdadan sipariş edin, korkmayın mezeleriniz fazla "balık balık" olacak diye. Patlıcan salatası güzel, ("bir Cavit değil"), ama Köpoğlu'su gayet iyi. Soğuk meze tabaklarının muktedir hakimi patlıcan ise, patlıcanın üç çeşidinden (salata, soslu, Köpoğlu), en lezzetlisi bu bence. Yeşil biber arası peynir getiriyorlar. Aman dikkat! Enfes bir tadı var, ama çok acı olabiliyor. Haydarisi standart, çok etkilemedi beni.<br />
<br />
Ara sıcaklardan muska böreği, tabak tabak yiyebileceğiniz bir güzellik. Kızartmanın insanın içini bayıltan ağırlığı asla yok. Aksine son kertede hafif bir yemek yiyor izlenimine kapılıyorsunuz. İçideki peyniri hissederek yiyorsunuz. Kesinlikle bir cimrilik söz konusu değil. Kalamar tava da ağza layık bir yemek İmroz'da. Pek keskin olmayan bir tarator ile getiriyorlar. Ağızda mükemmel bir uyum yakalıyor bu ikili. Benden söylemesi, bir de karides güvecin tadına bakın. Çok lezzetli, bunu rahatlıkla söyleyebilirim, amma ve lakin, esas yapmanız gereken, bu muhteşem güvecin suyuna ekmek banarak harikulade bir şamandıra keyfine dalmak olmalı. Hayatımın en randımanlı şamandıralarından birini İmroz'da yaşadığımı itiraf etmeliyim.<br />
<br />
Mekanın tatlıları ise, bu güzel yemeklerin üzerine yağ-şeker dengesini kurup insanı iyice rahatlatıyor. Kaymaklı incir tatlısı ve mustafakemalpaşa sipariş edin. Ağır ağır mideye indirin bu arkadaşları bir Türk kahvesi eşliğinde.<br />
<br />
Sonra yerinizden kalkın, insan seline kapılıp bir sonraki durağınıza, evinize, başka bir Beyoğlu mekanına, ayaklarınızın sizi götürdüğü yere gidin.<br />
<br />
Yüzünüzde bir gülümseme, midenizde hoş bir duygu olacağından adım gibi eminim.<br />
<br />
<br />
<div class="kno-card" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: 16.1200008392334px; orphans: auto; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">
<li class="mod" style="border: 0px; clear: both; line-height: inherit; list-style: none; margin: 0px; padding: 0px;"><div data-hveid="197">
</div>
</li>
</div>
<br />
<div class="kno-card" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: 16.1200008392334px; orphans: auto; text-align: left; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">
<li class="mod" style="border: 0px; clear: both; line-height: inherit; list-style: none; margin: 0px; padding: 0px;"><div class="_em" data-hveid="193">
<div class="_ld" style="margin: 7px 0px 0px;">
<span style="font-weight: bold;">Adres:</span> <span>Hüseyinağa Mh., Nevizade Sk No:24, Beyoğlu</span></div>
<div class="_ld" style="margin: 7px 0px 0px;">
<span style="font-weight: bold; margin-right: 4px;">Telefon:</span><span>(0212) 249 9073</span></div>
</div>
</li>
</div>
<br />
<br /></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-55855307992320935542014-03-06T23:08:00.000+02:002014-09-23T17:24:54.923+03:00New York Fries<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/new-york-fries"/>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhihOaNbUAd0_dY4xc6ZuWlMMmJhEFHFd0p7SdobfXFmjYd5vY98DLaYIEO2UG1YYCC3Y5C7J4ErYrchyGDTdSah9qkJ_0ncUv__iDDW0ESa4sIez23zJf2cY-ckP0-gGeuWp4coO9PtAax/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhihOaNbUAd0_dY4xc6ZuWlMMmJhEFHFd0p7SdobfXFmjYd5vY98DLaYIEO2UG1YYCC3Y5C7J4ErYrchyGDTdSah9qkJ_0ncUv__iDDW0ESa4sIez23zJf2cY-ckP0-gGeuWp4coO9PtAax/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
Mekanist oluşumunu seviyorum. Beni tanıyanlar menfi kişiliğimin bazan çok ön plana çıktığından dem vurarak beni "olumsuz bir adam" olarak değerlendirirler. Bu denli tuhaf ve mide kaldırıcı işlerin olduğu bir coğrafyada, Polyannavari bir bönlükle, "Her sabah yataktan gülümseyerek kalkarım. Bugün beni ne mutluluklar bekliyor diye çevreme bakarım." şeklinde konuşan sevgili hayat gurularından birisi olamadığım için üzgünüm değerli okurlar. Hiçbir zaman da olamayacağım. Dolayısıyla, bir gün "Hayat güzel, çiçekler, böcekler..." diyerek sizlere yaklaştığımı görürseniz, anlayın ki bir yalan söylemeye hazırlanıyorum. Dikkatli olun o zaman bana karşı. Yaşam düsturum, iyi ve başarılı olanları takdir etme, onlara hakkını verme ve kendilerini dozunda bir şiddetle kıskanma yönündedir. Yani her zaman olumsuz bir kimse değilim ve özellikle bu blogun sayfalarında elimden geldiğince beğendiğim meselelerden söz açmaya çabalıyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte Mekanist oluşumu da böyle beğendiğim bir topluluk. İyi işler yapıyorlar. Sosyal medya çılgınlığının en civcivli günlerinde, binlerce katılımcının yarattığı içerikle, arama motorlarının tozunu attırıyorlar. Benim gözlemlediğim iki önemli özelliği var Mekanist'in: 1- Gerçekten mekanlar konusunda, gitmeden önce bilgi almak isteyen kişilere, büyük oranda faydalı ayrıntılar sağlıyor. Ben bu gruba dahilim. Bir lokantaya gitmeden önce Mekanist'e göz atarım mutlaka. 2- Yorum girişi yapan insanlar için beklenmedik bir aidiyet duygusu yaratıyor. Bir bütüne, bir oluşuma dahil olma hissi veriyor. Onların kendilerini daha tamamlanmış gibi duymalarını sağlıyor. (zaten bütün sosyal medyanın en dibinde bu fikir yok mu?)</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bütün bunların üstüne, bir de mekanlar hakkında yorumlarını paylaşan kişileri sanal karmaşadan gerçek hayat düzlemine çıkaran "etkinlik"ler de yapınca, Mekanist, bazı kişiler için tadından yenmez hale geliyor. İşte bunu seviyorum. Hem bol bol içerik, başvuru kaynağı olma misyonu, hem de insanları bütünleyip onları bir araya getiren bir enstruman olma işlevi... Mekanist iyi bir oluşum; blog yazılarımı oraya koymayı seviyorum ve bunu yapmaya bundan sonra da devam edeceğim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu girizgahı katıldığım bir Mekanist etkinliğini anlatacağım için yaptığımı tahmin etmişsinizdir. Arada sırada yapılan davetlere uyarak ben de katılıyorum bu görüşmelere. Bu defa ziyaret edilen yer New York Fries (Brandium - Ataşehir) ve tadım nesnelerimiz patates kızartması. Önce patates kızartması sorunsalı ile alakalı "değerli" fikirlerimi dökeyim bir ortaya arzu ederseniz. Aslında pek sevmem ben patates yemeyi. Haşlaması çocukluğumun ishal dolu günlerini çağrıştırır ister istemez. Kızartması beni pek açmaz, zira sosa banmadığım zaman pek bir değeri yoktur. Kendinden baharatlı bazı patates kızartmaları da tarzım değildir pek. (Nusret Burger'dekini hariç tutuyorum) McDonald's'ın ve Arbys'in patatesini ise yenebilir bulurum. Püre versiyonu aslında en yaratıcı olanlardan birisidir, lakin tuzu az olduğu vakit pek boğazımdan geçmez. Kumpir konusunda hiç girmiyorum; Benim içime de o kadar malzeme koysanız tadım güzel olur. Bir de Patso meselesi var ki, gerçekten anlatılmaz, yaşanır. Yiyenleri her gördüğümde "Ekmeğin içine patates koyan bir ecdadın torunlarıyız" diye bağırmak, giderek daha da hamur beyinli olan bir topluma sövmek gelir içimden.<br />
<br />
Evet, çok iyi değil patates ile aram. Colomb'un keşfettiği yeni dünyanın bizlere armağını olan bu yemeği, mümkün olduğunca tek başına tercih etmedim bugüne dek. Hep fon müziği olarak kaldı hayatımda. Asla esas oğlan olma şerefine nail olmadı. Yine de, dürüst olacağım, New York Fries'a giderken kendimi tüm bu düşüncelerden arındırıp tarafsız olmaya gayret ettim dostlar.<br />
<br />
Burası Kanada kökenli bir zincirin Türkiye şubesi aslında. Marmara Forum ve Ataşehir Brandium'da açmışlar ilk iki şubelerini ve büyük alışveriş merkezleri ile görüşmeleri sürüyormuş. Marka müdürleri, ürünlerini anlatırken gurur duyuyor gibiydi; tamamen organik, dondurulmamış, kaliteli yağda kızartılmış olduklarını anlattı bize. Ama mesele işin sosundaydı. Patates kızartması gibi bir yemeği ana yemek haline getiriyorsanız eğer, onu süslemeli, insanların boğazından geçirecek bir çeşitlemeye ulaşmalısınız. New York Fries ekibi de böyle yapmış. Bu tadımda köfteli, mantarlı, cheddar'lı, tavuklu, kıymalı soslarını tattım. Bunların yanında da bir hot dog yedim. (patates kızartması hariç sadece hot dog var menüde) Soslardan cheddar ve köfteli olanlar hoşuma gitti. Diğerleri de beni rahatsız etmedi açıkçası.<br />
<br />
Fikri beğendiğimi söyleyebilirim. Eğer patates kızartması fanatiği olsaydım, burada yememiş olmak benim için büyük bir eksiklik olurdu, diyebilirim. Yemek bittikten sonra midemde hiçbir ağırlık hissetmediğimi de belirtmem gerekiyor.<br />
<br />
Mekanist'e bu davet için teşekkür ediyorum. Patso denen garabeti yemek olarak kabul eden bir ülkenin, New York Fries'ı baştacı etmesi gerektiğine samimiyetle inanıyorum. Neticede, daha önce de belirttiğim gibi, hayat izafiyetten ibaret bir muammadır sevgili okurlar.<br />
<br />
<span class="pi-item" style="background-color: white; display: block; font-family: arial; font-size: 12px; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span class="pi-title" style="color: #333333; display: inline-block; font-weight: bold; margin-right: 10px; width: 40px;">Adres:</span><span class="place-address" id="lblPlaceAddress" style="color: #333333; margin-top: 10px;">Küçükbakkalköy Mah. Dudullu Yolu Cad. </span></span><span class="pi-item" style="background-color: white; display: block; font-family: arial; font-size: 12px; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span class="place-address" style="color: #333333; margin-top: 10px;">No: 23-25, Brandium AVM, Ataşehir / İstanb<span class="r-body-more" id="reviewMore_1" style="display: inline;">ul</span></span></span><span class="pi-item" style="background-color: white; display: block; font-family: arial; font-size: 12px; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><br /></span><br />
<br />
<br /></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-21775301776561996172014-03-03T15:51:00.002+02:002014-09-23T17:22:11.180+03:00Pando Kaymak<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/esnaf-lokantalarim/pando-kaymak"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4Xh-N8BWoSfxFazMJDInpxlHogJ9VBhBgrNro3GL7ThzMOcjz3LPXi-JmvsvrxbbfgNJ4TO4HxTENfs4OHfcK4UMOEp2-Ub2IwHB3hyajg8SnFSRFbsYy4nugG7_q72ocdzbwqzc-9JZG/s1600/photo+2.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE8Ox76s9oA-zMOru_MyymD8bh2vkURmJNfM4YzhpteI2Jf05tTf8ZZdhduetbR5mLkzUS5ovr2-4bii44wOp4WRNlkBzQf0gKDSDj0NocB7lh1iA1-093NXFd1rkUejjjWvDtMoF_-gkS/s1600/photo+3.JPG" height="320" style="text-align: center;" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Marcel Proust'un rahatsızlık verici dehası için, yaşamdaki en önemli, birinci öncelikli, olmazsa olmaz mesele "anımsamaktır". <i>A la recherche du temps perdu </i>adlı anıtsal eserininin her sayfasında görürsünüz bunun muazzam etkilerini. Bendenizin bugünlerde Demans ile Alzheimer hastalarınınkini andıran semptomlarla sızlayan beyni ise, daha burnunun ucunda cereyan eden iki günlük olayı bile geri getirebilmekten acizdir buna karşılık. Anımasayamamaktan muzdarip bir adamım ben uzun zamandır. İnsanların yazdıkları çocukluk anılarına gıpta ile bakan, verdikleri ayrıntıların zenginliğine hayret eden bir şaşkınım nice zamandır. İşte Proust'un da dediği gibi, her şeyi başlatan, tüm anımsama ve yeni baştan yaratma sürecini tetikleyen ve inanılmaz bir estetik süzgeçten geçirdiği hatıratını kağıtlara dökmesini sağlayan o "çaya banılan madenin tadını anımsama" gibi mekanizma, ne yazık ki benim sistemimde mevcut değil. Böyle yaratılmamışım ben. Ne yapsam, ne etsem, geçmiş canlanmıyor belleğimin örümcek bağlamış dehlizlerinde. Amma ve lakin, nadiren de olsa, çok az da rastlansa, günün birinde geçmişe dair ufak bir hatıra kırıntısı düşerse aklıma, inanın bana, hiç vakit kaybetmeden onu kayıt altına alıyor, ne yapıp ederek yazıyorum. Beyin denen anlaşılmaz makinanın dişlilerinden sızıp ortaya çıkan bu kırıntılar, benim de geçmişe dair bazı yaşantılarım olduğunu kanıtlayıp, tarif edilmesi güç bir mutluluğa yol açıyorlar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFUABezbplJTpY-7pCBAsLYFg3jFtJ_mp2nXjl2AMzCIypVX656FV4So6NQd8ZZH3lq9Q_7jPSU2RrLudK_4aGYdoLwSchmJUNE7YTPienCJbV4aARUgTqrTmh6IhZ1AJ9ieOGzMlVOmt7/s1600/photo+1.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFUABezbplJTpY-7pCBAsLYFg3jFtJ_mp2nXjl2AMzCIypVX656FV4So6NQd8ZZH3lq9Q_7jPSU2RrLudK_4aGYdoLwSchmJUNE7YTPienCJbV4aARUgTqrTmh6IhZ1AJ9ieOGzMlVOmt7/s1600/photo+1.JPG" height="320" width="320" /></a>Çeşme'ye gidişlerimi anımsadım geçen gün Beşiktaş çarşısındaki Pando'yu ziyaret ettiğimde. Çeşme yolunda muhteşem kahvaltılar veren derme çatma lokantalar vardır. Hala hayattalar mı, bilmem. Otoban değil ama, eski Çeşme yolundan bahsediyorum. Orada, şimdi çok moda deyişle "serpme" kahvaltı verirlerdi. Açık konuşmak gerekirse masaya getirdikleri hiçbir şey, ne peynir, ne domates, ne yumurta umrumda değil. Hiçbirinin tadını hatırlayamıyorum bugün. Ama orada zevkine vardığım enfes bal-kaymak tabakları, zaman zaman bugün bile ağzımın suyunu akıtmaya muktedir bir kudrete sahip. Köy ekmeğini alır, önce kaymak sürer, sonra bala bandırır, damlatmamaya çabalayarak ağzıma atardım. Biraz bulaşırdı parmaklarıma. Yapış yapış olurdu. Onu da yalayarak geçirirdim hemen.<br />
<br />
Pando maceram esnasında gözümün önünde bunlar canlandı işte. Beşiktaş çarşısının göbeğinde, kartal heykeline çok yakın bir mevzide bu ufacık dükkan. Yer bulmak zor sabahları. Dışarıda ve içeride tek tük masası var. Doğal olarak sıra bekliyor önünde insanlar. Buraya gidince, akan insan selini de izlemek için, mümkünse dışarıda bir tahta masaya konuşlanın hemen. Çok düşünmeyin, bal-kaymak söyleyin. Kökenini bilmem yediklerimin. Öyle bir adam olmaya öykünmediğimi zaten anlamışsınızdır bugüne dek. Kaymak nerden geldi, bal nasıl yapılıyor, gibi bilgilerle ütülemeyeceğim kafanızı. Sadece şunu bilmeniz yeterli bana kalırsa. Bu satırların yazarının uzun zamandır yediği en muhteşem bal ve en harika kaymak aynı tabakta buluşunca ne olur diye merak ediyorsanız, Pando'ya gitmelisiniz acilen. Gerçekten padişahlara layık bir lezzet bu.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4Xh-N8BWoSfxFazMJDInpxlHogJ9VBhBgrNro3GL7ThzMOcjz3LPXi-JmvsvrxbbfgNJ4TO4HxTENfs4OHfcK4UMOEp2-Ub2IwHB3hyajg8SnFSRFbsYy4nugG7_q72ocdzbwqzc-9JZG/s1600/photo+2.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4Xh-N8BWoSfxFazMJDInpxlHogJ9VBhBgrNro3GL7ThzMOcjz3LPXi-JmvsvrxbbfgNJ4TO4HxTENfs4OHfcK4UMOEp2-Ub2IwHB3hyajg8SnFSRFbsYy4nugG7_q72ocdzbwqzc-9JZG/s1600/photo+2.JPG" height="320" width="320" /></a>Bir kahvaltı tabağı söyleyin hemen; masada domates, zeytin, biber ve beyaz peynir de bulunsun diye. Bu tabak ortalama bir lezzete de sahip olsa, bal-kaymağa eşlik edecek bir şeyler bulmalı insan. Sonra da, yumurta sipariş edin acımasızca. Sahanda, kayısı kıvamında, sarısı ekmekle patlatmalık, bana kalırsa beyaz peynirli olması gereken bir yumurta söyleyin. Kendinizden geçin arsızca. İnsan yaşamındaki en değerli iki andan birisinin, gecenin ilk rakısının suya karıştığı ve beyazlaştığı o büyülü an olduğunu düşünenlerdenim ben. İkincisi ise, bir parça ekmekle yumurtanın sarısının patladığı o an... Tıpkı, bal-kaymak gibi, yumurta da muazzam bir lezzete sahip Pando'da. Mutlaka yemelisiniz. Yanında da çay.... Bazı masalarda süt içildiğini gördüm. Sütü de meşhur anladığım kadarıyla, lakin bendeniz büyük bir süt hayranı olmadığım için tadına bakmadım.<br />
<br />
Yaşaması ve yaşatılması gereken bir yer Pando. Ucuz mu? Bence değil. Ama helal ettim mi ödediğim parayı? Kesinlikle ettim.<br />
<br />
Herkese afiyet olsun!<br />
<br />
Pando Kaymak<br />
<span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; text-align: left;">Sinan Paşa Mah., Mumcu Bakkal Sk No:5, </span><br />
<span style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; text-align: left;">Abbasağa/İstanbul - Avrupa</span><br />
<div class="_Yc" style="background-color: white; color: #222222; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16.1200008392334px; margin: 7px 0px 0px; text-align: left;">
<span style="font-weight: bold; margin-right: 4px;">Telefon:</span>(0212) 258 2616</div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-70007028814809792332014-02-28T16:11:00.002+02:002014-09-23T17:19:03.780+03:00Dönerci Celal Usta<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/et-lokantalarim/donerci-celal-usta"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHGM5LglnFTo9m_1YAJ9HxCVysV0-TWtyhxuHKuwghKKHWQWfQgG6CclxWkLf6qH6yd-RovvgjQGZue8ylaudpz-WBaXoe6xIVYkSBG2eD214Qoi04ippCTIHF0gRCX4lj014fXbZm5its/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHGM5LglnFTo9m_1YAJ9HxCVysV0-TWtyhxuHKuwghKKHWQWfQgG6CclxWkLf6qH6yd-RovvgjQGZue8ylaudpz-WBaXoe6xIVYkSBG2eD214Qoi04ippCTIHF0gRCX4lj014fXbZm5its/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Gözlerini sıkı sıkı kapatmalısın...Ne görüyorsun gözkapaklarının lacivert dehlizlerinde? İncecik kesilmiş, dilim dilim, lavaşlara gark olmuş, sessiz- sakin bir güç dansediyor: DÖNER! Neden? Bilemiyorsun sebebini. Rüyalarını iki tema süslüyor bir süredir: 1-Kendini Kızıltoprak'ta sakin sakin araba sürerken görüyorsun gecenin bir saatinde. Birden, dehşetle arabanın farlarının çalışmadığını fark ediyorsun. Sonra anlıyorsun ki, arabanın motoru da çalışmıyor. Ardından görüyorsun ki, sadece seninki değil çevredeki hiçbir arabanın motoru çalışmıyor. İnsanların hayret dolu sesleri yankılanıyor sokaklarda. Hiçbir elektronik cihaz çalışmıyor aslında. Hiç beklemediğin bir anda, büyük bir sıcak dalgası hissediyorsun yüzünde ve bedeninde. Anlıyorsun! Nedenini hiçbir şekilde kavrayamadığın bir senaryo içinde debeleniyorsun. Atom bombası atıldığını, önce makinaların bozulduğunu, ardından bir sıcak dalgası geldiğini düşünüyorsun. Az sonra kızaracaksın. Kim yapmış olabilir bu saçmalığı? Kim bu kadar aptal olabilir? Hep bu noktada uyanıyorsun. 2- Döner yiyorsun sürekli tekrarlanan rüyalarında. Rüyanda içini kaplayan lezzet duygusunun gerçek hayatta hissetiğinle birebir aynı olması ürkütücü. Her şey beyinde cereyan ediyor. Genelde her atom bombası rüyasının ertesi günü, bir de döner rüyası süslüyor hayal dünyanı ve örümcekler bağlamış bilinçaltını. Acaba (kendi iç) dünyanın yok olmasına dair duyduğun derin endişe, bir daha döner yiyemeyeceğine yönelik korkularınla mı örtüşüyor sinsice?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
X-Men serisinde bir karakter vardır. Momentumu aldı mı duvarları yıka yıka ilerler; kimse tarafından durdurulamaz. Son bir aydır döner yeme alışkanlıkların işte aynen bu kahramananın yaşam tarzına doğru evriliyor. Momentumu almış bir şekilde bir dönerciden ötekine ilerliyorsun. Hepsinin tadına bakmalı, hepsini tüketmeli, her gittiğin dükkanı üç beş satır da olsa, kırık dökük Türkçenle yazmasılın. Seni durdurmaya gücü yetebilecek iki senaryo mevcut: 1-Tüm dönercileri dolaşmış olmak 2-Ölümcül bir hastalığa yakalanıp bir daha döner yiyemeyecek olmak. (Hastalığın adı "Donerius" olabilir)</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu kafayla giriyorsun Dönerci Celal Usta'nın kapısından içeri. Rastignac misali, keşfedilecek yeni dünyaları ele geçirmeye kararlısın. Sir Francis Drake'i andıran bir korsan tavrın da var ama. Yeni dünyada keşfettiğin her şeyin, majestelerinin izniyle kendi kontrolünde olmasını arzu ediyorsun. Sömürmek, kullanıp atmak, hayal kurmak, yüceltmek için ordasın. Ama bildiğin önemli bir ayrıntı da var: Hayat izafiyetten ibarettir. Edebiyat faresi bir zat bunu şöyle ifade edecektir şüphesiz: "Binbir Gece Masalları'nı tek başına okumak manasızdır mirim; sen Canterbury Tales ve Deccameron'u hatmetmeden bu üç eserin hiçbirini tam anlayamazsın..."</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hülasa-i kelam, karşılaştırmalı bir döner girdabının tam ortasında buluyorsun kendini. Tatar Salim'in "eli yüzü düzgün" mekan avantajını burada da görüyorsun. Kırık dökük, eprimiş bir lokanta değil, adam gibi bir yer karşılıyor seni Bayramoğlu'na nazaran. Geniş, rahat, havadar... En kalabalık olabilecek öğle saatinde gitmene rağmen çok rahat oturuyorsun. Servis hızlı ve güleryüzlü. Buna da tam puan. Mekanı bulmak, senin gibi Ümraniye kırsalına yeterince aşina olmayan gafiller için hayli zor. Burada yapabilecek bir şey yok. Atakent denen uydunun içinde bir yerlerde lokanta. Tarif beklemesin kimse, zira sen de navigasyon cihazı ile buldun Celal'i.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Döneri padişahlara layık, yağlı, dolu dolu, tatminkar. Lavaşı, en son eleştirdiğin üç mekanın içinde en iyisi. İnce değil, hamuru hissediyorsun iliklerinde. Salatası Tatar Salim'den sonra ikinci sırada. Turşuları gayet iyi. Fiyatı da Bayramoğlu ve Salim ile birebir aynı. (İçinden ikircikli bir ses, memleketteki tüm dönercilerin aynı kişi tarafından yönetildiğini fısıldıyor. Buraları hem insanlardan para kazanmak, hem de gizli operasyonlarını yönetmek için kullanan bir örgüt canlandırıyorsun imgeleminde. Örgütün adını koyamıyorsun bir türlü)</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mutlu ayrılıyorsun Celal Usta'dan. Sonraki dönerciye doğru yelken açıyorsun...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dönerci Celal Usta</div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" style="background-color: white; color: black; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 12px; width: 461px;"><tbody>
<tr><td align="left" height="84" valign="top"><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" style="width: 282px;"><tbody>
<tr><td align="left" height="17" style="font-size: 12px;" valign="top"><strong>Atakent Mahallesi Reşitpaşa Caddesi</strong></td></tr>
<tr><td align="left" height="17" style="font-size: 12px;" valign="top"><strong>No:75 E-D Ümraniye - İstanbul</strong></td></tr>
<tr><td align="left" height="17" style="font-size: 12px;" valign="top"><strong>Telefon: +90 216 329 35 40 - 41</strong><br />
<a href="mailto:" style="color: #00441f; font-weight: bold; text-decoration: none;"></a></td></tr>
<tr><td align="left" height="17" style="font-size: 12px;" valign="top"><a href="mailto:info@donercicelalusta.com" style="color: #00441f; font-weight: bold; text-decoration: none;">info@donercicelalusta.com</a></td></tr>
</tbody></table>
</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-86543958790716003482014-02-19T10:37:00.000+02:002014-09-23T17:16:22.962+03:00Bayramoğlu Döner<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/et-lokantalarim/bayramoglu-done"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqpOLQrUCNJ1KKa3jYKvKaLxt8V8OJpFPXNkc6J6WCm2X3obSk8Y6C0dRla_8TguExYcn36s4GlmaxYY43mt9wE0PaCtMiiAJLA4-aXQTvgpFqKbCGFYSmXMFi6aog9G3HW6hxDJs7tOxJ/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqpOLQrUCNJ1KKa3jYKvKaLxt8V8OJpFPXNkc6J6WCm2X3obSk8Y6C0dRla_8TguExYcn36s4GlmaxYY43mt9wE0PaCtMiiAJLA4-aXQTvgpFqKbCGFYSmXMFi6aog9G3HW6hxDJs7tOxJ/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Davranış psikolojisinde "Asch Deneyi" denen efsanevi bir deney vardır. <span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;">Asch deneyi</span><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;">, </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/1953" style="background-color: white; background-image: none; color: #0b0080; line-height: 19.200000762939453px; text-decoration: none;" title="1953">1953</a><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;">'de yayımlanan, insanın karar verme sürecinde, çevresinin etkisinin ne denli önemli olduğunu anlamaya çabalayan çığır açıcı bir çalışmadır. Deneyi Polonya asıllı ABD'li sosyal psikolog </span>Solomon Asch<span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"> yürütmüştür. Sonra pek çok versiyonu çıkan bu deneyin özünde, katılımcıların bir tanesinin olaydan habersiz, geri kalanın ise kendilerine yüklenen rolleri üstlenmiş olması yatar. Çok büyük sıklıkla görülmüştür ki, olaydan habersiz olan katılımcı, belirli bir süre sonra, kendi görüşlerine aykırı da olsa, toplumun fikirlerini benimseme eğilimindedir. Peki ben neden anlattım şimdi bütün bunları? Çünkü, sevgili dostlar, Tatar Salim ile ilgili yazdığım yazıyı okuyan-okumayan kim varsa, İstanbul'da, hatta Türkiye'de "en iyi döner nerede yenir" konulu monologlarını benimle paylaşma inceliğini gösterdi son birkaç haftada. Milletimizin ne kadar paylaşımcı olduğunu öğrenmek haricinde, iki önemli bilgi daha edindim bu güzide süreçte: 1-Nüfusun %99'unun "generalist" olduğu ülkemizde neredeyse herkes döner konusunda uzmanmış. 2-Çoğu kişi "Aaa Bayramoğlu'da yemedin mi daha?" diyerek beni ayıplama eğiliminde bir yaşam sürmekte. Son iki haftadır o kadar çok Bayramoğlu lafı işittim ki, bu yazıyı yazmak, ya da "en lezzetli döner nerede yenir?" sorusuna yanıt aramak için Bayramoğlu'na gitmeme bile gerek kalmadı aslında. Topluma uyma yalakalığımı görse, sevgili Asch mezarında sevincinden iki takla atardı herhalde. Ama kalktım gittim bu lokantaya. İnanın bana, içimde bir "karşı tepki" geliştirmeden, önyargısız, en sevecen halimle gittim. Şaka bir yana, bu kadar insanın tavsiye ettiği bir lokantayı denemeden olmazdı.</span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;">Bayramoğlu Döner, Kavacık kırsalının gayet merkezi bir noktasına yerleşmiş, Kavacık'ı bulduğunuzda ıskalamanızın imkansız olduğu bir yerde konuklarını ağırlamaktadır. İkinci köprü yolundan gelirken, -hangi yönden geliseniz gelin- "Kavacık" oklarını takip ettiğinizde bulabilirsiniz burayı. Web sitesinde yeterli bir kroki de mevcut. Hemen yanında 5 TL karışılığında arabanızı park ettiğiniz bir otopark sizi karşılıyor. Yani çok yoğun zamanlarını bilemem ama, park sıkıntısı çekilmiyor gibi. Derme çatma bir binada hizmet veriyor Bayramoğlu , içerisi köhnemiş bir esnaf lokantası havasında. Çok özenli bir görüntü beklemeyin. Daha çok kaotik bir koşuşturma göreceksiniz içeri girer girmez. Müşteri sayısı kadar garsonun olduğu işletmelerden biri burası. İçeri girenler heyet tarafından karşılanıyor, yerlerine oturtuluyor ve yine bir garson heyeti tarafından yolcu ediliyor. Buna diyecek bir şey yok. Jet hızıyla yapılan servisin açılış cümlesi, "hoşgeldiniz"den ziyade, "bir mi, birbuçuk mu?". Yani kısaca diyorlar ki, "sen buraya döner yemeye geldin, kapa çeneni, dönerini ye ve sonra yoluna..."</span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;">Mekana şöyle bir baktığımda toplumun her kesiminden insanın burada olduğunu görüyorum. Gerçekten de fakiri zengini, dindarı, zındığı, kadını, erkeği, sosyetiği ve entelinden müteşekkil tuhaf bir kompozisyon karşılıyor beni. Bu topluluk, Türk toplumunun kanayan yarası olan "kutuplaşma" mevzuunun Bayramoğlu Döner sözkonusu olduğunda ortadan kalktığı konusunda bir ipucu veriyor bendenize. "Demek ki kurtuluş dönerdeymiş," diyorum kendi kendime... </span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;">Efsanevi dönerden önce son derece sıradan ve sıkıcı bir salata getiriyorlar. Olsa da olur, olmasa da olur. Küçük biber turşuları geliyor masaya. Yemediğim için tadı konusunda size fikir veremeyeceğim, zira yemek öncesi dudaklarımı davul gibi şişirip ana yemeğin tadını almamı engelleyecek biberler beni bozuyor. Patates kızartması da bu ikramın bir parçası olarak arz-ı endam eyliyor. Pek bir özelliği var diyemem. Ayran sipariş edince doğrudan, marketlerden de alabileceğim bir kapalı ayran getiriyorlar. O yüzden pek yorum yapılacak bir durum yok.</span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;">Gelelim Türk toplumunu derinden sarsan, her anlatanın salyalarını akıtan, yedi düvelin duyduğu, sağır sultanın bile yorumladığı, sadece masallarda karşınıza çıkacak, yemeyenin hiç sevmemiş-sevilmemiş sayıldığı, yiyenin ise koltuklarını kabarta kabarta dolaştığı, eşsiz, olağanüstü, olağandışı, </span></span><span style="line-height: 19.200000762939453px;">perpetuum mobile misali kendi kendinin yaratıcısı ve enerji kaynağı, insanoğlunun en büyük icadı Bayramoğlu dönerine...</span><br />
<span style="line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span>
<span style="line-height: 19.200000762939453px;">Beğendim; iyiydi, hoştu, olması gerektiği gibi yağlıydı, hafif pembemsiydi, suluydu. Güzelim lavaşın içine dürüldüğünde insana mutluluk veriyordu. Tuzu azıcık fazlaydı, ama gerçekten benim tam sevdiğim gibiydi.</span><br />
<span style="line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span>
<span style="line-height: 19.200000762939453px;">Lakin Kapalıçarşı'da havuzlu lokantada beğendi eşliğinde mideye indirdiğim dönerin yanında esamesi okunacak bir döner değildi. Kusura bakmayın. </span><br />
<span style="line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span>
<span style="line-height: 19.200000762939453px;">Ve tabii bu satırları okuyup, diğer yazdığım yazılarda olduğu gibi, sanki kendi lokantasını savunurcasına tuhaf tuhaf yorumlar yazanlara küçük bir not: </span><br />
<span style="line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span>
<span style="line-height: 19.200000762939453px;">BUNLAR BENİM GÖRÜŞLERİM. BEN BİR OTORİTE DEĞİLİM. KİŞİSEL ALMA BEBEĞİM...</span><br />
<span style="line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span>
<span style="line-height: 19.200000762939453px;">Sağlıcakla...</span><br />
<span style="line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span>
<span style="line-height: 19.200000762939453px;">Bayramoğlu Döner</span><br />
<div class="clear-both width100p" style="background-color: white; border: 0px; clear: both; font-size: 14px; line-height: 17.010000228881836px; list-style-type: none; margin: 0px; padding: 0px; text-align: start; width: 355px;">
<address style="font-style: normal;">
<span class="adr"><span style="font-family: inherit;"><span class="street-address"><br /></span></span></span></address>
<address style="font-style: normal;">
<span class="adr"><span style="font-family: inherit;"><span class="street-address">Rüzgarlıbahçe Mah. Cumhuriyet Cad. </span></span></span></address>
<address style="font-style: normal;">
<span class="adr"><span style="font-family: inherit;"><span class="street-address">Seyfi Baba Sok. No:2 </span><br /><span class="district-name">Kavacık</span>, <span class="locality">Beykoz</span>, <span class="region">İstanbul - Asya</span></span></span></address>
</div>
<span class="float-left marT10 clear-both width100p" style="background-color: white; clear: both; float: left !important; font-size: 14px; line-height: 17.010000228881836px; margin-top: 10px !important; text-align: start; width: 355px;"><span class="tel"><span style="font-family: inherit;"><strong class="light-gray" style="color: #8e8e8e;">Tel:</strong> +90 216 413 00 45, +90 216 413 00 46</span></span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="background-color: white; line-height: 19.200000762939453px;"><br /></span></span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-66341943710533985132014-02-11T11:39:00.002+02:002014-09-23T17:12:42.047+03:00Nusret N Burger Nisantası<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/et-lokantalarim/nusret-n-burger-nisantasi"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2xhfHwIz9SDzwYzGU5NgzwEFhQinHwkzEno6SCxiljbpoGsF10l1CAfIxV-xy975vI87yVc2cFen4fOl0bovV46EppHN0NV84QQOcsi03uyOTFVKd4C1FVLRCDVUbfdZsV6QApumWLosC/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2xhfHwIz9SDzwYzGU5NgzwEFhQinHwkzEno6SCxiljbpoGsF10l1CAfIxV-xy975vI87yVc2cFen4fOl0bovV46EppHN0NV84QQOcsi03uyOTFVKd4C1FVLRCDVUbfdZsV6QApumWLosC/s1600/photo.JPG" height="320" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
İdeal döneri arayan bir adamın ideal burgeri arıyor olması da tuhaf karşılanmaması gereken bir mesele. 2012 senesinde "Hamburger ile ilişkim hakkında" diye çiziktirdiğim yazıda dilimin döndüğünce anlatmaya çabalamıştım bunu. Amerikan kültürünün dürtüklediği yemeklere ve her türlü gıdaya protesto mantığı ile yaklaşan tiplerden değilim. Öte yandan Amerikalılar'ın kötü beslendiğini, koskoca bir halkın yeme alışkanlıkları yüzünden süratle obezleştiğini ve bunun sonunun felaket olduğunu sağır sultan kadar ben de biliyorum. Lakin bu memleket menşeli enfes burgerler ve onların etrafında yaratılan ekosistemin benim lezzet kriterlerime uyduğunu da açık ve net ifade etmek isterim. Kendi günlük hayatımda fast food mantığıyla servis edilen hamburgerlerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırken, lezzeti farklı, özenli, ağır ağır yenebilecek türden burgerleri gördüm mü, bir masaya çöküp yemekten kendimi alamıyorum. İkisini ayırt etmenin çok da atla deve bir problem olmadığını söylemeliyim bu noktada. Fabrikasyon köfte kendini her haliyle belli eder çünkü. Yüz elli saattir kaynayan kızgın yağda kızartılmış patates de. Bunları görmek için "roket bilimcisi" olmaya gerek yok !(Amerikan kültüründen bahsederken klişe amerikan deyişlerini kullanmadan olmaz, diye düşündüm). Bu sebepten, sevgili dostlar beni şöyle kabul edin: Burger seven, abartmadan ayda bir iki defa bu enfes icadı mideye indirmekten çocukça bir zevk alan, azılı bir fast food düşmanıyım ben.<br />
<br />
Nusret "sorunsalına" gelince... Bu işletme konusunda yazdıklarımı gayet iyi biliyorsunuz dostlarım. İstanbul'da en iyi et yenebilecek adres benim için burası. Mekanın yaratıcısı Nusret'in tavrı, görünüşü, yaşayışı, sabah yaptığı sağlıklı yaşam koşuları, celebrity'lerle arkadaşlıkları gibi faktörleri çok konuşur oldu insanlar. Nedendir bilinmez. Bunlar benim çok umrumda değil, yediğim harikulade etlere bakıyorum ve çok keyif alıyorum. Bu adamı takdir etmeden de edemiyorum. İlkokul mezunu bir kasabın bugün Galatasaray Spor Kulübü yöneticileri ile aynı locadan maç seyredebiliyor olması, tıpkı Amerikan rüyası gibi bir Türk rüyasının varlığını kanıtlar nitelikte. Bu başarı öyküsüne hayran olmak dışında yapacak bir şey yok.<br />
<br />
Nusret'in Etiler'deki karargahına defalarca gittim, o devasa etleri, yumuşacık lokumları, harika sucukları, füme etleri tükettim. Denenecek ne varsa denedim, tıka basa yedim. Her defasında büyük bir mutluluk tufanına kapıldım, bu yemekleri yiyebilecek bir yerde olduğuma şükrettim. Bu ziyafetlerin içinde tek bir eksik kalmıştı bu kadar zaman boyunca: Nusret Burger ! Yiyenler pek memnundu. Ağızlarının suyu akanlar vardı anlatırken bile. Henüz denemediğim için beni ayıplayanlar da. Tuhaf bir eksiklik duygusu çöreklenmişti yüreğime. Yeterince çok anlatılırsa, insan gerçekten yaşamında bu burgeri yememekten doğan bir boşluk olduğunu düşünebilir bana kalırsa. Ve tahmin edersiniz ki, insanların çenesi hiç durmuyordu. Gidip denemek dışında yapabileceğim bir şey yoktu. Mecburdum, olay kontrolüm dışındaydı artık.<br />
<br />
Ve getirdiler önüme o devasa arkadaşı. Bir süre nefesimi tutup seyrettim onu. Fotoğrafını çektiğimde hiç de mahçup davranmadı bana karşı; iyice gösterdi kendini. Bana anlatacağı öyküler olduğunu o zaman kavradım. Hayattaki en garip durum budur sevgili okurlar. Bir yemeğin size anlatacağı "şey"ler varsa, sizin için dinlemekten ziyade yapacak bir hareket yoktur. Ben de dinledim onu. Kalın bir köftesi vardı; öyle ki, koskoca bir et yiyor gibi hissettirirdi insana. Suluydu; ısırdığınızda içindeki yağ ağır ağır akardı. Orta pişmişti; kıymanın mükemmel dokusu hala sapasağlam duruyordu, ama aynı anda asla çiğ de değildi. Üzerine tatlımsı bir soğan koymuşlardı; sadık bir dost gibi tamamlıyordu soğan köfteyi, belli ki dostlukları eskiye dayanıyordu. Cheddar peyniri vardı altında; hafiften erimiş, köfteyi kucaklamıştı. Bütün bunların üzerine insana cennetin varlığını müjdeleyen dana füme girmişti bu grubun içine. Hepsi ayrı ayrı öyküler anlatsa da, uyumlu bir koro gibi söylüyorlardı şarkılarını. Bu satırların yazarı, yemin billah söyleyebilirdi ki, ağzının içinde böyle uyum içinde dans eden bir yemek daha olmamıştı o güne dek. Hafif susamlı yumuşak bir ekmek korumacı bir tavırla sarmalıyordu bu çokuluslu koroyu. Enfes bir deneyimdi bu. Evet, bir yemek değil, bir deneyimdi.<br />
<br />
Yanında getirdikleri incecik ve baharatlı patates kızartmasını ev yapımı acılı hardalla öpüştürünce bir başka güzellik doğuyordu tabakta. Garsonlar geleneğe uygun olarak neşeli ve dost canlısıydı. Mekan -unutmadan- Nişantaşı Reasürans'ta konuşlanmıştı. Bir ikizinin Bebek'te olduğunu biliyorum, ama hiç gitmedim.<br />
<br />
O gün burgerin hasını yedim ve çok mutlu ayrıldım sofradan. Tavsiye etmiyorum yemenizi. Apaçık suçluyorum sizi henüz denemediyseniz.<br />
<br />
<span class="pi-item" style="background-color: white; display: block; font-family: arial; font-size: 12px; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span class="place-address" id="lblPlaceAddress" style="color: #333333; margin-top: 10px;">Harbiye Mahallesi Abdi İpekçi Caddesi </span></span><span class="pi-item" style="background-color: white; display: block; font-family: arial; font-size: 12px; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span class="place-address" style="color: #333333; margin-top: 10px;">No:57/A, Reasürans Pasajı, Nişantaşı</span></span><span class="pi-item" style="background-color: white; display: block; margin: 2px 0px; min-height: 15px; text-align: left;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small;"><span class="place-phone" id="lblPlacePhone" style="display: inline-block; width: 170px;">0 212 231 24 70</span></span></span><br />
<br />
<br />
<br /></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-14442186251255512752014-02-07T11:17:00.000+02:002014-09-23T13:28:19.042+03:00Tatar Salim<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/et-lokantalarim/tatar-salim"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: left;">
</div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaLqLEXbZ39HmU-rbX1prP5qYtfBQ57v_cROlo4BOnd0kZidhUkaTbrLLPDfhToFFX8WxLpj7RJARIdENq9svTrSsh6L2GAMYsmn91QRoGHPMzKgj8ydKCVcL1fwbeVFvshYjqqt7tDOO-/s1600/IMG_7262_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUf15d4vXPxuHXukcd6nPwFUTt6dahvgEkRq-RrkffGJcDwRz14_8H1O8iNcldTrx309ykcpCTVw-S0p9Gjhl9Op8tk8si7tZfPUtjvkCAPfd-Hp6b0j4VFfalgWJl_dlLd4wRr-WafgGV/s1600/IMG_7271.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; display: inline !important; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUf15d4vXPxuHXukcd6nPwFUTt6dahvgEkRq-RrkffGJcDwRz14_8H1O8iNcldTrx309ykcpCTVw-S0p9Gjhl9Op8tk8si7tZfPUtjvkCAPfd-Hp6b0j4VFfalgWJl_dlLd4wRr-WafgGV/s1600/IMG_7271.JPG" height="400" title="Klasik Porsiyon Döner" width="400" /></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Bendeniz klasik anlamda milliyetçi bir kişi sayılmam; insanların bu tarz fikirler uğruna çatışmasını aklım almamıştır hiçbir zaman. Bu özelliğimi, "Lokantalarım"ın sayfalarında çiziktirdiklerimi dikkatli okuyanlar, satır aralarındaki bazı ipuçlarını görmeye ilgi duyanlar gayet iyi bilir. Fakat nedendir bilinmez, bir şekilde söz döner meselesine geldiğinde, bu güzide yemeğin "Türk" kökenli olduğu iddia etmek gelir içimden. Bu -adı üzerinde- bir iddiadır doğal olarak; aslında elle tutulur, dişe dokunur bir temeli de yoktur, kesin bir bilgiye dayanmamaktadır. Sadece içimden gelen kuvvetli bir histir. Sanırım yurtdışında dolanırken önünden geçtiğim Ortadoğu ya da Yunan lokantalarında "Donner" yazması sinirime dokunduğu için ayırdına vardım bu durumun, pek emin değilim. Yaşadığım memlekette bu meretin hası pişirilir ve her gün tonlarca tüketilir, diye bağırıp çağırmak geçer "Donner" yazan yerleri gördüğümde içimden. Bu duygunun sebebini hiçbir zaman kendime de açıklayamamışımdır sevgili dostlar, lakin bildiğim bir şey varsa, döner denen muazzam lezzeti çok sevdiğimdir. Uzun süre ayrı kaldığımda rüyalarıma girecek kadar hayatımda yer işgal eden bu mühim icadı mideye indirmek, fırsat buldukça farklı yerlerde gerçekleştirdiğim, hatta gelenek haline getirdiğim bir ritüeldir. Zaman zaman abartarak kendimi "ideal döneri arayan bir adam" olarak nitelendirdiğim bile olmuştur. Zira bu harikulade yemeğin soslusu, sebzelisi, sadesi, yoğurtlusu, keçi etinden olanı, danası, kuzusu, yağlısı, yağsızı, ekmek arası olanı, dürümü ve hatta pilavüstü sunulanı mevcuttur. Hal böyle olunca, Halikarnas yöresinde kıyak kafayla yenmiş olanının tadı ile iş için gidilen bir öğlen yemeğinde silinip süprülenin tadı hiçbir vakit aynı değildir. Tıpkı Bursa'nın meşhur lokantalarında sos ve tereyağına bulanmış olanı ile, Üsküdar'ın Kanaat Lokantası'nda yanına beğendi koydurup yediğim döner gibi, hepsinin tadı ve yeri ayrıdır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben Maltepe bölgesindeki Dönerci Ali Usta'dan keyif alanlardanım. Yeri sakil de olsa, çok kalabalık ve fabrikasyon hissi de verse, ara ara bu lokantaya gitmekten büyük mutluluk duyarım. Hayatımda yediğim en güzel dönerlerden biri, Kapalıçarşı'daki Havuzlu Lokanta'da getirdikleri, tıpkı Kanaat'teki gibi yanına beğendi koydurduğum dönerdir. (Bunu bu blog'da yazmış olmalıyım). Köşebaşı Levent'in çöp şişi gibi dönerini de severim. Belki bir gün bütün bunları karşılaştırdığım bir yazı yazma fırsatım da olur. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ama bugünkü yazımızın konusu, başlıkta da gördüğünüz üzere, Ataşehir'in merkezi bir yerine konumlanmış Tatar Salim, sevgili dostlar. Ataşehir büyük bir ilçe. Arazisi, binası, insanı bol. Sempatik mi? Hayır. Antipatik mi? Ümraniye kadar değil. Arada derede bir bölge işte. Meskun mahal olmasından ötürü, pıtrak gibi açılan lokantaları meşhur bu ilçemizin. İşte Tatar Salim de bir süredir bu bölgede hizmet veren, yazılmaya değer lokantalardan birisi bana kalırsa. Bulması hiç de zor değil; Ankara "asfaltından" "klasik" Ataşehir'e doğru giderken, daha yolun başında, sağ tarafta Opet'i göreceksiniz. Hemen onun yanında. Beyaz Fırın'ın arkasından dolanarak da gidebilirsiniz. Önünde hayli geniş bir park yeri mevcut, bu anlamda sıkıntı çekmeyeceğinizi garanti ederim.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
İçerisini seveceksiniz, tahta masalar, mavi ağırlıklı bir dekorasyon, süslü yer karoları... Servis hızlı, güleryüzlü ve sıkıntısız. Seçenekler az menüde. "Az ve öz yap ama iyi yap" mantığının şiddetli bir destekçisi olan beni çok mutlu eden bir durum bu. Porsiyon döner, pilavüstü döner, dürüm döner...Bana kalırsa efendi gibi porsiyon döner sipariş edin vakit kaybetmeden. Dürüm seviyorsanız, dönerin yanında getirdikleri lavaşla kendi minik dürümlerinizi yapar oyalanırsınız. Böyle daha çok zevki çıkıyor sanırım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öncesinde bir süzme mercimek çorbası söyleyin; Mardin Kızılkaya mercimeğinden yapılmış, kıvamlı ve ağızda merciğimeğin tadını hissettiren cinsten. İkram edilen salata, turşu ve patates kızartması ile oyalanın. Salatanın üzerindeki narlar pek bir lezzet katmış, bunu görmeden geçmeyin. Salatalık ve yeşil biber turşusu çok güzel, ama fazla kaçırıp doymayın sakın. Patates kızartması ise pek enfes; kalın kalın, ağzınıza layık. Öyle incecik, baharatlandırılmış patateslerden değil, has be has patates işte. Bütün bunlar sipariş etmeseniz de masanıza geliyor, siz de afiyetle yiyorsunuz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Dönerin hası yağlı olur benim kitabımda. Ve Tatar Salim'in dönerini çok beğendim. Ağırlıklı olarak Biga ve Keşan bölgesinden tedarik ettikleri etleriyle, kendilerine özgü soslar ile terbiye edilerek, titizlik içerisinde günlük olarak hazırladıklarını vurguladıkları dönerleri, bana kalırsa on üzerinden sekizbuçuk alır. Yanında ayran içmenizi tavsiye ederim. Eski zaman yemekhane sürahilerinde getirdikleri bu ekşi ayran çok lezzetli. Su olarak Madran kullanıyorlarmış, tuz ise Doğu Anadolu'dan geliyormuş.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Bunları bitirdikten sonra kendinize bir iyilik daha yapın ve fırın sütlaç sipariş edin. Üzerine rendeledikleri fındık tanelerine bittim, tadı damağımda kaldı. Nişasta kullanılmadan, doğal çubuk vanilya ile taş fırında pişirilen bu tatlı, yağlı döneri yedikten sonra insana çok iyi geliyor, vücudun saatini efendice dengeliyor. Üzerine bir de çay içince tadında yenmiyor tüm bu ziyafet.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">Tatar Salim benim dönerci sıralamamı değiştirdi. Sizlerin sıralaması nedir bilmem. Ama gidip denemenizi tavsiye ederim.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpunWTZHTE-b7yOAEe2JGQ6CJ9DaIYJ4xmYi5-Su4m5ULkxEODKrrKFtjkYtArNg9lCjl1hsUc6iyb5osjtJXqaOf8Q9Wjo8JY64gRAi9eVf7w4uBN9WIi246ZRb4MOLf8IIEhxWVl_yfF/s1600/IMG_7262_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpunWTZHTE-b7yOAEe2JGQ6CJ9DaIYJ4xmYi5-Su4m5ULkxEODKrrKFtjkYtArNg9lCjl1hsUc6iyb5osjtJXqaOf8Q9Wjo8JY64gRAi9eVf7w4uBN9WIi246ZRb4MOLf8IIEhxWVl_yfF/s1600/IMG_7262_1.jpg" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwW5NwFbdgHOqh945sN5a97dCt4Cpvp2n9jFAFOx4Ve3mkd3TynNaYJqPBJUzOD7AyMVKURGJNdSzg_4CbeI3-F6bjmjrza7eZFwmDqoG-NMz0VxKwNZto7etBMuRCt7qcWQ6wLrC90xwZ/s1600/IMG_6654_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwW5NwFbdgHOqh945sN5a97dCt4Cpvp2n9jFAFOx4Ve3mkd3TynNaYJqPBJUzOD7AyMVKURGJNdSzg_4CbeI3-F6bjmjrza7eZFwmDqoG-NMz0VxKwNZto7etBMuRCt7qcWQ6wLrC90xwZ/s1600/IMG_6654_1.jpg" height="480" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<h3 style="color: #333333; font-family: 'Roboto Slab', serif; font-size: 26px; line-height: 40px; margin: 10px 0px; text-rendering: optimizelegibility;">
<i>Tatar Salim Döner Lokantası - Ataşehir</i></h3>
<ul style="color: #333333; float: left; font-family: 'Roboto Slab', serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin: 0px 0px 40px; padding: 0px; width: 70px;">
<li style="font-size: 17px; line-height: 25px; list-style: none;"><b>Adres:</b></li>
<li style="font-size: 17px; line-height: 25px; list-style: none;"><b>Telefon:</b></li>
<li style="font-size: 17px; line-height: 25px; list-style: none;"><b>Faks:</b></li>
<li style="font-size: 17px; line-height: 25px; list-style: none;"><b>E-Mail:</b></li>
</ul>
<ul style="color: #333333; float: left; font-family: 'Roboto Slab', serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin: 0px 0px 40px; padding: 0px; width: 500px;">
<li style="font-size: 17px; line-height: 25px; list-style: none;">Atilla İlhan Cd. Efe Sk. No:2/1 Küçükbakkalköy / Ataşehir</li>
<li class="tel" style="font-size: 17px; line-height: 25px; list-style: none;">+90(216) 408 26 26</li>
<li class="tel" style="font-size: 17px; line-height: 25px; list-style: none;">+90(216) 408 26 29</li>
<li style="font-size: 17px; line-height: 25px; list-style: none;">info@tatarsalim.com</li>
</ul>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-49496632212526290162014-01-15T17:58:00.000+02:002014-09-23T13:10:44.858+03:00Cafe Wien<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/cafe-wien"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM6EOvAt-8suyqwShPuqCGvmSzWko0Wywz-0O-LZj_2VZDzFAlC5dWX55mrschiCYHLfrNTgaYFglw85VXWoSDldLHGAWzWSFsUsBCIE-cW8EAvQLQTWVjJYKCuF6UkGeEBE59Y44CuAm2/s1600/IMG_6644.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM6EOvAt-8suyqwShPuqCGvmSzWko0Wywz-0O-LZj_2VZDzFAlC5dWX55mrschiCYHLfrNTgaYFglw85VXWoSDldLHGAWzWSFsUsBCIE-cW8EAvQLQTWVjJYKCuF6UkGeEBE59Y44CuAm2/s1600/IMG_6644.JPG" height="480" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Enfes Apfelstrudel</td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Romantik bir edayla Kalamış aşığı olduğuna inanan ve zaman zaman da kendini Beyoğlu çocuğu olarak tanımlayan bir zat, pek doğal olarak, şıngır mıngır Nişantaşı Ghetto'sunun sarı saç boyası, Louis Vuitton ve libido kokan sokaklarıyla barışık değildir. O şahıs üç buçuk sene o semtte oturmuş, her allahın günü Avrupa'dakilerin soluk birer taklidi olmaktan öteye gidemeyen taş binaların önünden geçmiş, o sokakları arşınlamış olsa da bir türlü alışamamıştır bu tuhaf ülkeye. İnsanı çıldırma noktasına getiren park yeri sıkıntısı ve sokaklarda atılan bitmek bilmeyen araba turlarına, eski binaların tesisat sorunları, yaşadığı evde gerçekleşen hırsızlıklar ve ateş pahası hayat da eklenince, oradan arkasına bakmadan kaçmıştır sevgili kulunuz. Bu yazıyı okuyan Nişantaşı mahallesi kuşları hemen bozulmasınlar; bendeniz oradan ayrılırken pek çok güzel yaşam karesini de belleğime kazıdım ve bölgenin çıkarabildiğim kadar keyfini çıkardım. Dolayısıyla olumsuz düşüncelerim kadar sevdiğim yanları da var bölgenin ve Cafe Wien, kuşkusuz bunlardan biri.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Her Nişantaşı yolculuğumda ziyaret etmeyi adet haline getirdiğim pek sevgili Cafe Wien, günün her saati, ne iş yaptıkları asla anlaşılmayan, belki bütün günü orada laflayarak geçiren adam ve kadınların uğrak yeri olan Reasürans Pasajının en havalı yerine odaklanmış bir lezzet noktasıdır. Tevellüdü kaçtır bilmiyorum bu mekanın, ama uzun bir zamandır gittiğimi söyleyebilirim. Belki Avusturya kültürü ile içli dışlı olmaktan, belki Schnitzel-Strudel ikilisinin arsız lezzetinden, ya da büyük olasılıkla sadece "az ve öz" yemek yapıp başarılı olan işletmelere duyduğum özlemden ötürü burayı çok seviyorum. Bundan ötürü de, Cafe Wien'i şöyle ballandıra ballandıra yazmak, Nişantaşı'nın sevdiğim yanlarından biri olan bu lokantayı sizlere de tasvir etmek istiyorum.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Efendime söyleyeyim, mekana adımınızı atar atmaz bariz bir "başka bir memlekete gelmiş olma" havası karşılar sizi. Bu satırların yazarı, hayatının hiçbir döneminde, bu satırların bazı okurları gibi "bir siktirip gidebilsem bu memleketten" mottosuna sarılmış birisi olmamıştır. Gavurluktan hayli nasiplenmiş de olsa ülkesini sever, başkalarına gıpta ederek vaktini öldürmez, kendi çöplüğünde kaliteli zaman geçirmenin peşinde debelenip durur. Cafe Wien'in gavur havası hoş bir esinti gibidir her daim, insanın yüzünü usulca yalayıp geçer. Naçizane önerim yaz kış 5-6 masalık dış kısmında yer bulmaya çalışmanızdır. Mekanın esas oğlanı, Reasürans Pasajına bakan dış bölümdür neticede. Burada güzel yemekleri mideye indirirken, bir yandan da, yöre insanlarının sahte yaratıcılığını, dışavurumcu cinselliğini, yüzeysel entellektüelliğini, tiksinti verici marka hevesini gözlemleyip kendinizi daha çok sevme fırsatını yakalarsınız.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Menüdeki kalemlerin hepsinin üzerini gaddarca çiziyorum sevgili okurlar. Rahat olun, kendiniz olun, rejim, sağlıklı yaşam, dengeli beslenme gibi gereksiz takıntılarınızı tarihin derinliklerine gömün. Düşünmeyin! Acilinden bir Wiener Schnitzel patlatın oturur oturmaz. Ama allahınızı severseniz tavuğu karıştırmayın bu siparişinize. Lütfen bunu yapmayın. Schnitzel'in hası etten olur, danadan yapılır, makbulü budur ve gerisi yalandır. Söyleyin bir tane acilen. Eğer Viyana'daki hemcinslerinden çok farklı bir şey gelirse önünüze söz veriyorum hesabı ben ödeyeceğim. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXmLu2HKLEDiPIyOl5X-r16I7R4f2gjUVvkmzxlUhv9JYQBDbTMRwoPhB6pyv-1AOngiHpawzR-S6NFeyIug2XYv1oRF0ZqU6l7ozj9G3r9GK8vwudid79kt-ZdqkN3G3FlBY8OxD7pCRl/s1600/IMG_6639.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXmLu2HKLEDiPIyOl5X-r16I7R4f2gjUVvkmzxlUhv9JYQBDbTMRwoPhB6pyv-1AOngiHpawzR-S6NFeyIug2XYv1oRF0ZqU6l7ozj9G3r9GK8vwudid79kt-ZdqkN3G3FlBY8OxD7pCRl/s640/IMG_6639.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Kağıt gibi, tabağı dolduran, sizi doyuracağını garanti ettiğim bu lezzetin yanıbaşında gelen patates salatasını anlatmam çok zor. Viyana'daki Figlmüller'e gidenler bilir, enfes bir Erdapfelsalat gelir yanında. İşte buranın patates salatası da aynen böyle. İnsanın ağzında dağılan, hemen kaybolmayan, varlığını korumak için adeta mücadele eden muazzam bir yemek bu. Sessiz, sakin, yalın ama unutulmyacak bir deneyim. Ağır ağır katledin bu iki tabağı. Hemen tüketmeyin, harcamayın, gitmesine izin vermeyin. Yanında mümkünse dömisek bir beyaz şarapla taçlandırın.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb2UAKLp1cAZMwFAYAd_0MFYJXRneVeXTeGVdeNCHd8npWDob8O2O2XC28nU6-1WFYkqu9zNfJlnQcd3FQs9Usfe05ka3mC1HwpZFSCRiVLwWdfXHoX1kIxXaZSIYMWmrMqkx0ltajHF4r/s1600/IMG_6629.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb2UAKLp1cAZMwFAYAd_0MFYJXRneVeXTeGVdeNCHd8npWDob8O2O2XC28nU6-1WFYkqu9zNfJlnQcd3FQs9Usfe05ka3mC1HwpZFSCRiVLwWdfXHoX1kIxXaZSIYMWmrMqkx0ltajHF4r/s640/IMG_6629.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
Bunlar bitince oturup biraz dinlenin sevgili okurlar. Arkanıza yaslanın, hayatı düşünün, kararlarınızı, neden yaşadığınızı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ağzınızaki enfes Schnitzel-patates salatası tadını bekletin, hemen kaybetmeyin. Şüphesiz bunların üzerine ağzınızı tatlandıracak bir şeylerin özlemi filizlenecek içinizde. Buna da izin verin. Dedim, ya sağlıklı yaşamın unutulduğu bir zaman dilimini kucaklayın hiç düşünmeden. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sıra elmalı Strudel'de kuşkusuz. Yanında dondurması ile gelsin! İkisini karıştıra karıştıra yemeyi ihmal etmeyin. Hem elmanın, hem dondurmanın tadına varın. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayatın, yaşamanın, tüm saçmalıklarına karşın yaşadığınız ülkenin tadına varın. Üzerine bir Melange, ya da sevdiğiniz başka bir kahveden söyleyin, artık hangisi size daha iyi geliyorsa.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sonra kalkın, ne iş yaptıkları anlaşılamayan Reasürans insancıkları arasından hızlıca geçip, Midpoint vs gibi balık istifi yerlere hiç gönül indirmeden yolunuza devam edin. O gün bu deneyimi hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyin.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Unutmayın, yaşam koçlarının size veremeyeceği pek çok seyi, iyi bir yemek çoğu kez verebilir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: black; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small; font-style: normal; font-variant: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: -webkit-center; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">Cafe Wien :</b><br />
<span style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: black; display: inline !important; float: none; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: -webkit-center; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">Reasürans Pasajı No: 62</span><br />
<span style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: black; display: inline !important; float: none; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: -webkit-center; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">Teşvikiye<span class="Apple-converted-space"> </span></span><br />
<b style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: black; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small; font-style: normal; font-variant: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: -webkit-center; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">Tel :</b><span style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: black; display: inline !important; float: none; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: -webkit-center; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;"><span class="Apple-converted-space"> </span>(212) 233 7860 - 231 8963</span><br />
<b style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: black; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small; font-style: normal; font-variant: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: -webkit-center; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">Fax :</b><span style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: black; display: inline !important; float: none; font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: -webkit-center; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;"><span class="Apple-converted-space"> </span>(212) 230 1662</span></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8935545874165307349.post-58569819392604342062014-01-08T13:05:00.000+02:002014-09-23T13:29:45.446+03:00Yeni Lokanta<meta http-equiv="refresh" content="0;url=http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/yeni-lokanta"/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1ojLLXwoxKGC7KpUJc6gDZK_WuvtaaQ_ZdL11ddbtgNOxfqgmsmHJM2-P7QbQmGPsvtEQbJIHHTMPcBxw3vEa-RwzfYImninwdxkGKe5oGUvL1Vp5wP8IozH9aqPUgITMQQrVo4Te4hqg/s1600/IMG_7777.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1ojLLXwoxKGC7KpUJc6gDZK_WuvtaaQ_ZdL11ddbtgNOxfqgmsmHJM2-P7QbQmGPsvtEQbJIHHTMPcBxw3vEa-RwzfYImninwdxkGKe5oGUvL1Vp5wP8IozH9aqPUgITMQQrVo4Te4hqg/s1600/IMG_7777.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Modern edebiyatın önemli eserlerinden biri olan American Psycho'nun, hayli başarılı olduğunu düşündüğüm sinema uyarlamasının can alıcı sahnelerinden birinde, Christian Bale "Dorsia" adlı çok popüler lokantayı arar ve "Geç olduğunu biliyorum ama, bu akşam 8-8.30 için rezervasyon yaptırmak istiyorum," diye fısıldar. Tedirgindir, yer yer sesi titremektedir; bunu hissedersiniz. Karşıdaki ses cevap bile vermeye tenezzül etmeden, büyük bir coşkuyla, kahkahalar atarak gülmeye başlar. Kısa bir süre içinde durum öyle bir hal alır ki, ahizeden yükselen gevrek kahkahaları adeta odada çınlamaktadır. Christian Bale'in yüzündeki ümitsiz ifade dikkat çekicidir. Adeta ölümü yaklaşmış bir adam gibi bakar yerlere doğru. Üzüntülü, ağlamaklı ve bitiktir. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Yeni Lokanta'nın güzide temsilcisiyle yaptığım trajikomik telefon görüşmesinden sonra aklıma filmin bu sahnesi geldi doğal olarak, kendi kendime sırıttım. Sıradan bir Pazartesi'ydi aradığımda. Hakkında olumlu eleştiriler okuduğum bu mekanda yemek için sabırsızlanıyordum. "Cumartesi akşamı" için yer sormuştum. Bekleme listesine alabileceklerini belirtmişlerdi. Acelem yoktu. Bir sonraki Cumartesi olabileceğini belirtmiştim. Malesef yine bekleme listesine yazabileceklerdi bendenizi. Bu da önemli değildi, daha sonraki Cumartesi de benim için uygundu. Fakat ne yazık ki, orada da bekleme listesi muhabbeti vardı. Aklımdan o harika bekleme listesi ile yapmalarını uygun gördüğüm bazı hareketler geçti hızlıca. Yine de, -bekleme listesinin özenle kıvrılması ile başlayan- bu hareketlerden telefondaki şahsa hiç bahsetmedim. "Benim çok zamanım var," diye girdim lafa, "Bunu bütün gün yapabilirim. İyisi mi siz, beni bekleme listesine yazmayacağınız ilk Cumartesi'ye yazın". Sessizlik... Ve neticede aradığım Pazartesi'den aşağı yukarı bir ay-bir hafta sonrasına bir rezervasyon gerçekleştirdim. Adeta saraya kabul edilecekmiş gibi bir heyecan kaplamıştı o an içimi. Hiç unutmuyorum. "Majestelerinin huzuruna çıkma şansına nail olacaktım" ne de olsa.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
İnsan böyle bir muhabbetten sonra, ne olursa olsun önyargılı olmadan edemiyor sevgili okurlar. İnsanın kafasında iki tür düşünce cirit atıyor böyle zamanlarda: 1-"Ağzıyla kuş tutan bir yer olsa iyi olur". 2- "En ufak bir hata yaparlarsa fena halde gözüme batacak.". Oysa ki, arz -talep saçmalığının doğal bir sonucu olabilir bu durum apaçık; belki mekan küçüktür, belki insanlar akın ediyordur gerçekten, belki kapıdaki kuyruklar Anaconda kıvamına ulaşmıştır, belki nihayet memleket aradığı büyük "yıldız" lokantaya nihayet kavuşmuştur. Yine de kişioğlu diyor ki kendi kendine, "Efenim ben Evropa'da Michelin yıldızlı lokantalarda arz-ı endam eylediğimde daha kolay yer buluyorum." Dolasıyıyla, -lütfen mazur görün ama-, Yeni Lokanta'nın porno terminolojisiyle, "Ağzıyla kaldıran, g...le indiren" bir yer olacağı beklentisine giriyor kişi bu kadar zor yer bulunca. İsterseniz bu satırları yazan adamın egosuyla ilgili sıkıntıları var diye düşünün, isterseniz fare dağa düşman olmuş, diye geçirin aklınızdan. Naçizane blog kalemşörünüz salt kendi hislerini dışa vurmaktadır bu sayfalarda. Daha fazlası değil.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Neyse, sadede gelelim ve mekandan bahsedelim: Mercek altına alacağımız Yeni Lokanta Kumbaracı Yokuşu'nun hemen başında konuşlanmış şık bir lokantadır ve Beyoğlu farelerinin pek sevdiği Asmalımescit mıntıkasına bir hayli yakındır. Ulaşım için bir açıklama yazmaya gerek görmemekle birlikte, Tünelden Beyoğlu'na doğru seğirtirken sağ kolda, Starbucks'u geçtikten sonraki ilk sokakta dersem, ya da Asmalımescit Caddesi'nden geçip, Beyoğlu'nu dikine yardığınızda karşınızda gördüğünüz yokuşta diye açıklasam yeterli olacaktır herhalde. Yerinde, eskiden Pizzeria Pidos'a ait olduğunu anımsadığım, ama şimdi adını unuttuğum bir lokanta vardı. Park yeri, vale vs. gibi beklentiler içinde olmayınız, yer buna müsait değil zira. Arabasız gidiniz. Ya da bir zahmet uzağa park ediniz.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Mekana usulca adım attığınızda kendinizi gerçekten iyi hissedeceksiniz; biraz huzur, hafif gıpta, azıcık da enerji duyacaksınız içinizde. Burayı dekore edenlerin, her bir santimetrekare için çaba harcadıklarını, ince eleyip sıkı dokuduklarını ve ince bir zevke sahip olduklarını düşüneceksiniz. Yerlerdeki siyah beyaz karolardan, masaların üzerine inen yeşil lambalara kadar, mekanın bir mesajı olduğunu kavrayacaksınız. Duvarlardaki resimler, insana içme isteği veren o güzelim kav, son kertede etkileyici taş fırın, isterseniz takılabileceğiniz bar da cabası. Yeni Lokanta, kapısından girip yerime oturana kadar bana saygın, incelikli, sade, davetkar ve gizemli bir hava verdi. Sizin de beğeneceğinize kalıbımı basarım sevgili okurlar.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Mekanda sizi karşılayan, yerinize oturtan, servis yapan herkes son derece kibar ve konusuna hakim görünüyor. Her yemeği getirirken, "bu neydi?" diye soracağınızı bildikleri için ismini yüksek sesle telaffuz ediyorlar. Bu çok hoşuma gitti. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Müşteri kitlesi böyle yerlerde sık karşınıza çıkan tipte bir profil: 1-Popüler mekanlarda bulunmam lazım adamcıkları 2-Müdavim olma çabasındaki Beyoğlu fareleri 3-Bir kısım yazar-çizer 4-Her masayı, yürüyüp geçeni meraklı gözlerle süzen "melahat"ler. Bunlar dışında kalanlar da şefin eşi dostudur diye tahmin yürütülebilir.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Anladığım kadarıyla lokantanın sahibi, Hürriyet Pazar'da yemek tariflerini okuduğumuz Civan Er. Kendisi aynı zamanda bir şef. Yemeklerini zaman zaman Changa'da tatmış olduğumu ve beğendiğimi vurgulamam gerekiyor. Şeflerin mekan sahibi olması, son dönemde Türkiye'nin önemli bir trendi ve bence deskteklenmesi gereken bir kavram. Gavurun "Chef Owner" dediği güzellik bir süredir memlekette de hakim ve çok hoşuma gidiyor. Şef işinin başında, taş fırının önünde aralıksız çalışıyordu biz yemeklerimizi yerken. Ciddiyetine ve çalışma temposuna hayran kaldığımı belirtmem gerekiyor. Civan Er, genç yaşta geldiği bu noktadan ötürü her türlü tebriki hak ediyor bana kalırsa.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Yemeklere gelince... Deneysel tarzda mutfaklar delikanlı adamı bozar diyorsanız Yeni Lokanta size göre değil kesinlikle. Bu yazdığımın ne anlama geldiğini, mideye indirdiğim farklı yemeklerden bahsettiğimde çok açık anlayacaksınız. Yok eğer, normalde aynı tabakta dans edeceklerine asla inanmayacağınız bazı tatları bir arada görmeye ve keyfine varmaya meraklıysanız, burada yaşayacaklarınız tam sizin zevkinize göre tasarlanmış. Bazı yemekseverler belirli standartlara inanırlar ve bu standartlar dahilinde güzel pişirilmiş yemekler, onlar için dünyadaki en güzel eserlerdir. Çok tekrar ile lezzet oturur, yerleşir ve damak her defasında aynı lokmaları çiğnese de, aldığı keyifte bir azalma olmaz. Bunun tersi bir inanış da vardır. Bu yaklaşıma göre yemek, hayal gücü ile eşdeğerdir. Hep yeniyi, yaratıcı olanı, daha fazlasını, daha farklısını arar bu ekolden gelenler. Kuşkusuz Yeni Lokanta "yeni"yi arayan ve sunmaya çabalayan işletmeler kategorisinde değerlendirilmeli.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Bu tarz yerlerin menülerini elime aldığımda hep yaşadığım titrekliği yaşadım yine. Ne seçeceğimi bilemeyeceğim çok aşikardı. Menü çok uzun olmasa da uzun uzun okumam ve çok ciddi çaba harcamam lazımdı. (Yazılarımı okuyorsanız, konsantrasyonu çok yüksek bir adam olmadığımı çoktan anlamışsınızdır, diye düşündüğüm için bir açıklama yapmıyorum bu noktada.) İşte tam bu anda "tadım menüsü" yetişti imdadıma. Listedeki yemeklerin minyatür versiyonlarının artarda sunulduğu, iki kişilik olarak hazırlanmış bu tadım menüsünü, yorumları da ekleyerek alt alta yazıyorum:</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>1- Denizli'nin Yanık Yoğurduyla Çalı Fasülye:</b> Çok fasülyeci bir insan değilim. Yemesine yerim. Yoğurtla pek yediğim söylenemez. Ve fakat gerçekten yoğurdun yanık tadını damağımda hissettiğim bu fasülyeyi kaşıklamaktan kendimi alamadım. Enfes !</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>2- Vişneli Kısır: </b>Yan yana hayal edebiliyor musunuz? Ben edemiyorum. Ama ağızda klasik kısır tadından çok daha fazlası olduğunu söyleyebilirim. Bulgur ve vişne tadı birbirini ezmeden nasıl böyle dengeli olmuş? Ben cevabını bulamadım.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>3- Zeytinyağlı Ayvalı Kereviz: </b>Ayva sevmem, kuru kuru, gıcır gıcır bir şeydir benim için. Kereviz ise kereviz salatası içinde mayonez, ceviz, sarmısak ile bana kendini beğendirebilir ancak. Fakat ayva-kereviz evliliği şaşırtıcı derecede iyi. Valla yedim! </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>4- Zencefil ve Cevizli Havuç Ezmesi: </b>Çok kuvvetli. Son damlasına kadar yediğimi belirtmeliyim. İçinde kişniş de var gibi geldi, ama sallıyor olma ihtimalim de var.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
5- <b>Nar ve Zahterli Humus: </b>Şu ana kadar yediklerimin en iyisi. Humus ağzınızı işgal ediyor, kalıyor, yerleşiyor oraya. Saldırıyor. Nar onu dengeliyor. Birbirleriyle savaşıyorlar ve galibi siz oluyorsunuz.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>6- Cevizli Antep Et Sucuğu ve Ilık Barbunya Püresi: </b>Sözümü geri mi almalıyım? Galiba yediklerimin en iyisi bu. Sucuk muazzam. Zaten benim gibi sucukperver bir adamın bundan farklı konuşması zor. Ağızda dağılıyor. Baharatı tam. Altındaki püre de beklenmedik ve sakin bir lezzet.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>7- Izgara Ahtapot ve Közlenmiş Patlıcanlı Ispanak: </b>Havalı<b> </b>ismine bakmayın, belki de en klasik lezzet bu. Bildiğiniz ızgara ahtapot aslında. Gayet güzel pişirilmiş.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>8- Hellimli Köfte ve Fırında Patates Salatası: </b>Kıvamında, lezzetli, uyumlu, ama etkileyici olmaktan uzak. (Kusura bakılmasın, öncekilerin gölgesinde)</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>9- Kuru Patlıcanlı Vejeteryan Mantı ve Antakya Tuzlu Yoğurtlu Sos: </b>Ben vejeteryanlığın tam tersi neyse, onun ete kemiğe bürünmüş haliyim. Tadına vara vara, ağzımda lezzeti hiç kaybolmasın diye dua ederek yedim bu mantıyı. Başarısı etle pişirilmiş taklidi yapmasıydı bana kalırsa.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>10- Muhallebili Kadayıf Kızartması, İsli Dondurma ve Bal: </b>Evet sevgili dostlar, masanın yıldızı olmaya namzet bir tatlı bu. Çok dengeli, içinde yer alan bunca tatlıya rağmen içinizi baymıyor.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<b>11-Antep Fıstıklı Mozaik Pasta, Muz ve Tuzlu Karamel: </b>Çok kısa bir yorum: Sevişecekseniz yersiniz bunu...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhci13jPC5bXx7vlqom-12BP0g1dmlqfasPzZISmCI5DGWO-GS6l59bJmquXT0P8jhnlSCGrebq3Cun_2L4w9o4KRjdfriYY9VlUPQ60Sw9LBWBmug3TACRO6ErXS6pr5-evGlNktOPnxDw/s1600/IMG_7785.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhci13jPC5bXx7vlqom-12BP0g1dmlqfasPzZISmCI5DGWO-GS6l59bJmquXT0P8jhnlSCGrebq3Cun_2L4w9o4KRjdfriYY9VlUPQ60Sw9LBWBmug3TACRO6ErXS6pr5-evGlNktOPnxDw/s1600/IMG_7785.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSGfJ2qj48i9h6T21SLhj5P0B3nmJut8Zzj98MNKC-drn-3UmRCkWELBZ9MWahZIr5uZRQDVlebwDMpOoVcvN6Ua2eySUH-fu-QWtEQogNVw4Tl7Hqi_cn9XK2z327XqW6iwKLcWk2J6i3/s1600/IMG_7782.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSGfJ2qj48i9h6T21SLhj5P0B3nmJut8Zzj98MNKC-drn-3UmRCkWELBZ9MWahZIr5uZRQDVlebwDMpOoVcvN6Ua2eySUH-fu-QWtEQogNVw4Tl7Hqi_cn9XK2z327XqW6iwKLcWk2J6i3/s1600/IMG_7782.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf1C-_SP5X2rjkF7tR6HamBd1NnMZpETOFemIpPSPEruglWKIGZCaV8gTDQuNwmDZqs2H6gTnPftfJeXLWtPQNG2Em08fh8ycj9Pkl3occKgZ_zlVsnCPI3WQVvL3c6d3pqjD4xd3HNlPb/s1600/photo1.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf1C-_SP5X2rjkF7tR6HamBd1NnMZpETOFemIpPSPEruglWKIGZCaV8gTDQuNwmDZqs2H6gTnPftfJeXLWtPQNG2Em08fh8ycj9Pkl3occKgZ_zlVsnCPI3WQVvL3c6d3pqjD4xd3HNlPb/s1600/photo1.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9Vhed-s492LtlA8XC3T9kHVzkOGACyyaQZoWEyFNJ3V1wtPGyf9r7RTlS_iGhpmyrpjwJErDcB3D8IDSbJljQf5ca9AdF8d538glrJZ47NmLSRXOF96kD6vBwHWFWGLjNmiS8Ev_deBwo/s1600/photo2.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9Vhed-s492LtlA8XC3T9kHVzkOGACyyaQZoWEyFNJ3V1wtPGyf9r7RTlS_iGhpmyrpjwJErDcB3D8IDSbJljQf5ca9AdF8d538glrJZ47NmLSRXOF96kD6vBwHWFWGLjNmiS8Ev_deBwo/s1600/photo2.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibaZVieMMN0-sAXUg5VPXc6LPdPZgsCbturAd0z_NZS_A1C7Ty4kHZGVY4qeFG5Ri53YUMbNnpZsjif0MXr1z17I4c8gL-_N-ba-8dONMtcZ-xk1-RZ-FXWjje_CMPwKSLBwO2pxyc098K/s1600/photo3.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibaZVieMMN0-sAXUg5VPXc6LPdPZgsCbturAd0z_NZS_A1C7Ty4kHZGVY4qeFG5Ri53YUMbNnpZsjif0MXr1z17I4c8gL-_N-ba-8dONMtcZ-xk1-RZ-FXWjje_CMPwKSLBwO2pxyc098K/s1600/photo3.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUTxvUW9IHveMoD8j5PvgVrJsAEAmYh__loj76h_-yX977HIoK7bUCkviWQ9GMj8yYIZEnB6OjMDO7rphNws1ssiK4gdZaZoXhlKqPdobvk7Cjj9AmqCedMS0qCGIPWYGG45N5FR4zGxKC/s1600/photo4.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUTxvUW9IHveMoD8j5PvgVrJsAEAmYh__loj76h_-yX977HIoK7bUCkviWQ9GMj8yYIZEnB6OjMDO7rphNws1ssiK4gdZaZoXhlKqPdobvk7Cjj9AmqCedMS0qCGIPWYGG45N5FR4zGxKC/s1600/photo4.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyhmAgE8-aVXRpRaCx1HWa2779tD9tg7VAcTa630MZui8kwmnLbtdmxlNJ4bBbezh2i3aGuGKNMU-qK8oYC4LJN_L6D3iL-5D_di19_9POSTfD7OG7pxYgtq-PxJVVFoFUOPhjpAEQQwYX/s1600/photo.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyhmAgE8-aVXRpRaCx1HWa2779tD9tg7VAcTa630MZui8kwmnLbtdmxlNJ4bBbezh2i3aGuGKNMU-qK8oYC4LJN_L6D3iL-5D_di19_9POSTfD7OG7pxYgtq-PxJVVFoFUOPhjpAEQQwYX/s1600/photo.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGZihFbcSjyDiAkhyphenhyphenmTEeC3rxmDK4-BateF8B6ycCtaifvdW_WIeSBbpZPxpTmWyFvuLdnLQelmLwsJq-lBp7zqeECUCWcigVDU3tdmuGegILeQmznrSfWAgwG1NNuBG9UZItK25e8OABC/s1600/photo%5B1%5D.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGZihFbcSjyDiAkhyphenhyphenmTEeC3rxmDK4-BateF8B6ycCtaifvdW_WIeSBbpZPxpTmWyFvuLdnLQelmLwsJq-lBp7zqeECUCWcigVDU3tdmuGegILeQmznrSfWAgwG1NNuBG9UZItK25e8OABC/s1600/photo%5B1%5D.JPG" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
İki kişilik bu menünün toplam fiyatı 190 TL. İnsanı fazlasıyla doyuruyor.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Yanında bir de son dönemin yükselen yıldızı Suvla şaraplarını ekleyin. Bendeniz bir şişe "Sur" ile taçlandırdım bu serüveni. Çok şiddetle tavsiye ederim. Suvla çok iyi olacak, bana güvenin.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
İşte böyle bir yolculuk sizi bekleyen. Ama tüm bu yemekler, kuşbakışı son bir paragrafı hak ediyor doğrusu. Üstad Mehmet Yaşin yazmış, "Burası bir fine dining lokantası değil" diye. "Ağanın bokunun üstüne bok olmaz" düsturuna inanmış bir kalem olarak büyük sözüne katılmaktan öte bir şey yapamam. Burası gerçekten çok rafine zevklerin tabakta size sunulduğu bir işletme değil. Burası şefin sizi hunharca şaşırtmak üzere yemekler tasarladığı, amacına ulaşınca da köşesinden size kıs kıs güldüğü bir dünya. Tüm yemekleri beğendim, hepsine kefilim, her şey güzel ve çok zevkli.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Ama bir ay önceden yer ayırtılacak bir yer mi?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Ihhh...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Afiyet olsun !</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-weight: bold;">
Kumbaracı Yokuşu No:66<br />
Beyoğlu / İstanbul</div>
<div style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-weight: bold;">
+90 212 2922550<br />
info@lokantayeni.com</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05328305136156595856noreply@blogger.com2